Kamu bankalarına 40, özellere 30 katrilyon TL

27 Nisan 2001


<#comment>Sayın okuyucularım, 1999 yılı sonunda bizim toplam iç borcumuz 23 katrilyon lira dolayında idi. Biz bu borç belasından kurtulmalıyız diyerek 17’nci IMF mektubunu imzalayıp, 2000 yılı başında istikrar tedbirleri uygulamasını başlattık.
2000 yılı sonuna doğru iç borç 32 trilyon dolayında iken, birinci kriz patladı.
Kriz sonunda Hazine, önce fon yönetimine geçen bankalara, daha sonra kamu bankalarına destek vermek için "nakit dışı" diye adlandırılan, "para ile satılmayan / bedavadan verilen / ama karşılığı devlet borcu haline gelen" tahvilleri piyasaya sürdü.
Şimdiye kadar piyasaya sürülen yaklaşık 17 katrilyon liralık tahvilin yükü ile iç borcumuz mart ayı sonunda 51 katrilyon liraya yaklaştı. Ama bitmedi. Hazine kamu ve özel bankalara önümüzdeki günler 50 katrilyon dolayında daha tahvil vermeye mecbur.
Önce bu yeni borçlanma mecburiyetinin nedenlerini özetleyeyim. Sonra biz bu borcun altından nasıl kalkarız, onu tartışırız.

Yazının Devamı

IMF ‘kongre’yi bekliyor

26 Nisan 2001


<#comment>Sayın okuyucularım. Halkımız daha çoook bekleyecek!.. Çünkü halk krizin sona ermesini bekliyor ama, krizi sona erdirecek olanlar da başka şeyler bekliyor:
(1) IMF ve Dünya Bankası, "DSP’nin kongresi"ni bekliyor. "Du’bakalım" diyor. "Ecevit n’olacak? Gidecek mi, kalacak mı? Hükümet yıkılacak mı, ayakta mı kalacak?" Kongreden önce paraları gönderip, sonra "muhatap bulamayacak duruma düşmek istemiyor."
(2) Yabancı yatırımcılar, "Anayasa Mahkemesi’nin Fazilet Partisi ile ilgili olarak kapatma kararı verip vermeyeceğini bekliyor." Doğrusunu isterseniz geçen yılın sonunda ilk krizin patlamasının ardındaki para hareketinin sebebi de budur. Yabancı yatırımcı biliyor ki, Türkiye "seçim ortamı"na girdiği an her şey rezil olur. Yabancı yatırımcı parasını "rezil etmek istemiyor". Onun için "Du’bakalım" diyor, "Anayasa Mahkemesi, Fazilet Partisi’ni kapatacak mı, kapatmayacak mı?" Anayasa Mahkemesi ise, yılan hikayesi gibi davayı uzattıkça, yabancı yatırımcılar sadece piyasaya girmemekle kalmıyor, yavaş yavaş "soğumaya" başlıyor.

(3) Bizim piyasalarımız ise döviz fiyatını bekliyor. Bizim piyasalarımız ve de piyasalarımızın oyuncuları "arz ve talebe göre faiz ve

Yazının Devamı

Öteki Ankara

25 Nisan 2001


<#comment>23 Nisan günü "Öteki Ankara"da dolaştım. "İnönüler’in Pembe Köşkü"nü de gezdim. Pembe Köşk’ü İsmet Paşa, 1924 yılında satın almış. O yıldan bu yana İnönü ailesinin. Ailenin 1983 yılında kurduğu İnönü Vakfı’na devredilen mülk, şimdi bir "Müze Ev" olarak yaşatılıyor. Vakfın Başkanı İsmet Paşa’nın kızı Özden Toker ile yardımcısı İsmet Paşa’nın torunu Gülsün Bilgehan, Pembe Ev’de değişik etkinlikler düzenliyor.
Pembe Ev yılda iki defa, birer ay süre ile halkın ziyaretine açılıyor. Giriş ücretsiz. 23 Nisan nedeniyle 20 Nisan ile 30 Mayıs arasında farklı bir etkinlikle gene ziyarete açılmış durumda.

Mustafa Kemal, İnönüler’e "Ankara’da yabancılara bir balo düzenleyelim" demiş. Bunun üzerine Rum yapısı iki katlı evin bahçesine bir camlı bölüm eklenmiş. Bu bölümde 22 Şubat 1922 yılında yabancıların Ankara’daki temsilcileri için ilk danslı davet gerçekleşmiş. Mevhibe Hanım ilk defa başını açmış. Mor tuvalet giymiş. Mevhibe Hanım’ın giydiği o ilk tuvalet ve bütün giysileri "Müze Evöde sergileniyor. Sadece, Mevhibe Hanım’ın giysileri değil, İsmet Paşa’nın askeri ve sivil giysileri, tüm kitapları ve belgeleri Müze Ev’de. Mevhibe Hanım ve İsmet Paşa hiçbir şeyi

Yazının Devamı

Bankalara "yıkıcı" değil, "yapıcı" kanun

24 Nisan 2001


<#comment>Banka sisteminin düzgün işlemesi için kanuna ihtiyaç var. Bu kanun öyle bir kanun olmalı ki, banka sisteminin güçlenmesinin yolunu açsın. Çapaçul bankacılığı değil, ciddi ve güçlü bankacılığı teşvik etsin. Türk bankaları, dünya para ve sermaye piyasalarında rakipleriyle boy ölçüşecek güce erişsin.
Halkın bankalardaki paraları güvence altında olsun. Bankalar, Türk ekonomisinin güçlenmesi için yeterli kaynağı bulabilsin.
Geliniz görünüz ki, halen yürürlükte olan Bankalar Kanunu da, yeni Bankalar Kanunu değişiklik tasarısı da, bunlara hiç mi hiç önem vermiyor. Tek düşünülen bankalara nasıl el konulur. Banka batıranlar nasıl cezalandırılır...

Yürürlükteki Bankalar Kanunu’nu nerede ise sadece bankalara nasıl el konulacağını, Üst Kurul’un neyi nasıl yapacağını anlatan bir kanun. Bunlar yetmediğinden şimdi yeni tasarı ile BDDK’nın sorumluluk ve yetkilerini artıracak yeni maddeler getiriliyor.
Bankacılık uzmanı, iktisatçı Dr. Ali İhsan Karacan’ın Kadife Şahin ile yaptığı söyleşi Milliyet’te yayımlandı. Dr. Ali İhsan Karacan diyor ki, "Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) mal müdürlüğü ve savcılık ofisine dönüştürüldü. Kurum gerçek

Yazının Devamı

25 milyon TL bir çocuğun bir yılını kurtarıyor

23 Nisan 2001


<#comment>Bağışlayacağınız 25 milyon lira ile bir çocuğa bir yıl süre ile eğitim desteği verilmesini mümkün kılabilirsiniz.
Eğitim Gönüllüleri Vakfı bu küçük bağışları bir araya getiriyor, fonlar oluşturuyor. Vakfın, Türkiye genelinde 62 noktada 2 bin gönüllü ve ücretli öğretmenlerin katıldığı eğitim programlarından 210 bin çocuk yararlanıyor.
Bu sayı 2001 yılı sonunda 480 bine ulaşacak. Amaç, Türkiye genelinde eğitimden yararlanabilecek çocuk sayısını 1 milyona çıkarabilmek. Bir milyon çocuğa eğitim desteği verecek altyapının hazırlanması için 71 milyon dolarlık yatırım gerekiyor.

1995 yılında 7 ile 16 yaş arasındaki çocuklara eğitim desteği vermenin gereğine ve yararına inananlar bir araya gelerek "Eğitim Gönüllüleri" adı ile bir vakıf kurdu. Bu vakfın başkanlığını İbrahim Betil yapıyor. Çok sayıda kadın ve erkek gönüllü "inançla" bu işi sürdürüyor.
Eğitim Gönüllüleri, bugüne kadar topladıkları bağışlarla, 51 öğrenim birimi, 6 eğitim parkı kurdu. 9 gezici öğrenim birimi ile 40 yaz okulunu çalıştırıyor. Depremden sonra 6 hayat mahallesinde 250 kalıcı konut ve 6 sosyal birim yaptırdı.

Yazının Devamı

Kriz "sanat pazarı"nı "şimdilik" öldürdü

22 Nisan 2001


<#comment>Millet iş derdinde, aş derdinde... Şimdi "sanat"ı düşünmenin zamanı mı demeyiniz... Kriz olmayan dönemde millet "sanat"ı düşünüyor mu idi ki?.. Ama, kriz "uffacık" olan pazarı da öldürdü!..
Türkiye'nin sanat pazarının neden "uffacık" olduğunu rakam vererek açıklayayım. İngiltere'de faturaya dayalı antika, resim, heykel alım satımlarının yıllık cirosu 30 milyar dolar dolayındadır. Türkiye'de faturaya dayalı antika, resim, heykel alım satımlarının cirosu 12 ila 15 milyon dolar, bilemediniz 20 milyon dolardır.
Burada ağırlığı antika ve resim müzayedelerinin cirosu oluşturur. O tür müzayedelerin yıllık cirosu 10 milyon dolar dolayındadır. Galerilerin resim ve heykel satışları ise 2 - 3 milyon doları geçmez.
Dışarıda Monet'nin bir tablosu 15 milyon dolardan müzayedeye çıkar 25 milyon dolara satılır.

Türkiye'de bugüne kadar Osman Hamdi'nin bir tablosu 1.2 milyon dolara, bir başka tablosu 700 bin dolara satıldı... Kıyamet koptu. "Türkiye'de 1.2 milyon dolara tablo satılıyor" diyerek ağza sakız oldu.

Yazının Devamı

Yabancı bankalar ‘kriz ticareti’ yapıyor

21 Nisan 2001


<#comment>Yabancı bankaların Türkiye’deki şubeleri, halkın şaşkınlığını "istismar" ediyor. Halkın tasarruflarının Türk bankalarından yabancı bankaların şubelerine kaymasına ve hatta bu şubeler aracılığıyla yurtdışındaki şubelere aktarılmasına "gel - gel" yapıyor.
Türkiye’de 14 yabancı banka şubesi var. Bunlar Türk bankaları gibi Türk kanunlarına tabi. Türk bankalarının yaptığı bankacılık işlemlerinin aynını, aynı şartlarla yapmak için Türkiye’de bulunuyorlar. Türk lirası ve döviz mevduat hesabı açıyorlar.

Bizim para - banka mevzuatımız "liberal ve eşitçi" mevzuat. Yabancı bankaların şubeleri isteyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına hesap açabiliyor. Turgut Özal’ın getirdiği döviz serbestisinin uzantısı olarak, isteyenin Türk lirasını dövize çevirerek, mevduat hesabını döviz üzerinden işletebiliyor. Gene Özal kanunlarının verdiği serbestlik çerçevesinde isteyen müşterinin Türk lirasını veya dövizini, yurtdışında istediği yere gönderebiliyor. Yurtdışında bir yabancı bankada veya o bankanın kendi merkezinde veya bir başka şubesinde müşteri adına hesap açabiliyor.

Ancaaaaakkkkkk işin içinde bir püfff noktası var... Hani nasıl eskiden fazla faiz almak

Yazının Devamı

"Zenne 9 milyon TL"

20 Nisan 2001


<#comment>İstanbul’da, Fındıkzade’de Kızılelma Caddesi’ne girdim. Yolun başında bir "döviz büfesi" var. İçerideki bankın arkasında üç hanım döviz alıyor, üç hanım döviz satıyor. Döviz satanların önü boş. Döviz alan hanımların önünde kuyruk var. Benim uğradığım saatte dolar satanlara 1 milyon 198 bin lira ödüyorlardı. Döviz büfesinin bulunduğu yolun iki yanındaki dükkanların çoğu kunduracı.

Birinin vitrininde hanım ayakkabıları dizili. "Zenne 9 milyon TL" yazılı bir levha var. Tek kişinin hizmet verdiği küçücük bir dükkan. Satış sorumlusunun anlattığına göre, Kızılelma Caddesi’ndeki dükkanların müşterileri çevre hastanelerde çalışan doktorlar, hemşireler ile banka şubelerinde çalışanlar. "Burada satılan en pahalı kadın ayakkabısı 28 milyon lira. Kriz geldi diye fiyatı değiştirmedik. Onun için satışlarımız eskisi gibi... Eskisi gibi dedik isek... Bizi ancak ayakta tutacak kadar..." diyor. Karşıdaki dükkanın sahibi ayakkabıcıların ortak derdini dile getiriyor:
"Bizde üç ayda bir mevsim değişir. Dükkana giren her ayakkabıya yüzde 17 KDV ödeniyor. 1 milyar liralık mal girdi. 170 milyon lira KDV ödenecek. Dükkana giren ayakkabının tamamını mevsiminde satamazsın. Üç ay

Yazının Devamı