Bu son şans

13 Mayıs 2001


<#comment>Bu son şansımız... Bu son şansımızı iyi kullanmamız gerekir...
Önce, Derviş'i "hoş tutmamız" gerekir...
Olur olmaz eleştirmememiz, şunu yanlış yapıyor, bunu yanlış yapıyor diye üzmememiz gerekir...
Doğrusunu isterseniz bu son şansımızı kaybetmemek için bir süre şu partilerin martilerin de sesini kısmak iyi olacak... Hükümeti hemen fesh etmek yanlış anlaşılabilir ama, hükümet de hükümetliğini bilsin... Gölge hükümet diye bir deyim var... Onlar da gölge gibi olsun... Gölge gibi olsun ama... Gölge etmesin... Başka ihsan istemez. Meclis - i Mebusan, çok çalıştı... Yaz tatiline çıksın... Tatile çıkarken "IMF'nin ve Dünya Bankası'nın ve de ABD hükümeti ile diğer cümle dış dostlarımızın işarları doğrultusunda istediği mevzuatı değiştirebilmesi için Derviş'e Kanun Hükmünde Kararname" çıkarma yetkisini versin.
Böylece Derviş'in hükümet kapılarında, Meclis komisyonlarında, Meclis Genel Kurulu'nda vakit kaybetmesi, hazırladığı kararnamelerin ve kanunların noktası virgülü değiştiği için moralinin bozulması önlenmiş olur.

Yazının Devamı

Söyleneni yap... Yeter!

12 Mayıs 2001


<#comment>Affedersiniz diyecektik ki...
• Ne diyecek mişsiniz bakayım? Fazla konuşmayın demedik mi?.. Kesin sesinizi. Sadece söyleneni yapın...
• Ne yapmamızı uygun görüyorsunuz?.. Sayın büyüklerimiz.
• Hala anlamadınız mı? IMF ne diyorsa onu yapın...
• Bundan önce IMF’nin her dediğini yaptık... Gene battık...
• Olsun devam edin... IMF’nin ek talimatları var... Onu yerine getirin... Dünya Bankası ne diyorsa onu yapın... ABD Büyükelçisi ne diyorsa onu yapın... Başkan Bush ne diyorsa onu yapın...

Yazının Devamı

Hukuk ve guguk

11 Mayıs 2001


<#comment>Bu ülkenin kanunları var. Kanunları beğenmeyen, usulüne uygun biçimde değiştirir. Bu ülkenin bir Anayasa’sı var. Beğenmeyen usulüne uygun biçimde değiştirir. Kanunlar, Anayasa’ya aykırı olamaz. Hiç kimse kanunsuz suçlanamaz. Anayasa’ya göre, insan hakları bildirgesine göre, suçluluğu ispat edilene kadar herkes suçsuzdur.
Bir ülkede düzen, Anayasa’nın ve kanunların tam olarak uygulanması ile sağlanır. Polis sanığı yakalar. Suç delillerini toparlar. Dosyayı hazırlar. Savcıya verir. Savcı dosyayı inceleyerek kanuna aykırılık olup olmadığını belirler. Kanuna aykırılık var ise sanığı mahkemeye sevk eder. Hakim dosyaları değerlendirerek, sanığı ve şahitleri dinleyerek, bilen kişilerden görüş alarak kanuna aykırılık olup olmadığını karara bağlar.

Bu zincirin bir halkasında aksama olur ise, adalet tecelli eylemez. Suçsuz boş yere suçlanır. Suçlu boş yere kurtulur. Kamu vicdanı zedelenir. Düzen bozulur. Bu uzun ve sıkıcı anlatımın gereği var mı? Var... Çünkü anlaşılıyor ki, hortumlanan bankalarla ilgili işlemleri yürütenlerin, yeni Bankalar Kanunu’nu hazırlayanların bunlardan ya haberleri yok... Ya da bunları unutmuşlar.
(1) Bankaları bilerek, bilmeyerek

Yazının Devamı

Bankalar Kanunu ‘yaşayanlar’ değil ‘batanlar’ için

10 Mayıs 2001


<#comment>18 ayda üçüncü Bankalar Kanunu çıkarılıyor. Halkın ve ekonominin bekleyişi var: (1) Halk tasarruflarını güven ile emanet edebileceği banka istiyor.
(2) Üretici kesim, esnafı, çiftçisi, tüccarı, sanayicisi, ihracatçısı, yatırımcısı ile, ekonomik çarkın işlemesine destek olacak banka istiyor.
Banka sisteminde büyük bir çalkantı var:
(1) Faiz ve döviz fiyatlarının oynaması, kredi kullananların borçlarını ödeyemez duruma düşmesi sonucu en sağlam bankalar bile özkaynaklarını yedi.
(2) Sistemin güçsüz hale geldiğini bilmeyen kalmadığından bankalar güven kaybetti.
Böyle bir durumda yapılması gereken iki şey var:

Yazının Devamı

Telekom "gına" getirdi

9 Mayıs 2001


<#comment>Halk, sabah Telekom, akşam Telekom hikayesi dinlemekten bıktı. Usandı. Sabah kalk Telekom. Akşam yat Telekom... Yeter artık.
IMF’yi memnun edeceğiz diyerek 1999 Aralık ayından bu yana atmadığımız "takla", girmediğimiz "kılık" kalmadı.
Bu ne biçim Telekom ki, Türkiye’nin kurtuluşu ona bağlı. Bu ne biçim Telekom ki, IMF’nin istekleri bitmiyor!

Sayın okuyucularım, Ankara’da bu işlerin içinde yoğurulan arkadaşımız Zülfikar Doğan yazdı:
• IMF Telekom konusunda ne yapacağımız hakkındaki talimatını bize 1999 yılında verdi. Bu talimat 1999 Aralık ayında imzaladığımız "Niyet Mektubu"nda yer aldı. Biz bu talimatta istenilen her şeyi yaptık.

Yazının Devamı

Rantiyelere muhtacız (!)

8 Mayıs 2001


<#comment>Yaşını başını almış bir ağabeyim var. Şimdi emekli. Bir evini sattı. Onun parasını, eski birikimlerini mevduat hesabında ve de repoda değerlendirerek, emekli maaşına ekliyor. Yaşamını böylece sürdürüyor.
Ama huzursuz... "Bankada mevduat hesabım, repo hesabım olduğunu bunların faizi ile geçindiğimi bilenler ‘Sen de rantiye oldun’ diyerek takılmaya başladı. Rantiye olmak kötü bir şey mi? Ben rantiye miyim? Ben rantiye olarak bu memlekete kötülük mü yapıyorum? Paramı bankadan çekeyim de ne yapayım?" diyerek sual eyliyor.

Rant nedir? Kime rantiye denilir? Önce bunu açıklayayım:
(1) Rant genelde toprağın kira geliridir. Fakat zamanla bir işe tahsis edilen paranın getirisi de rant olarak adlandırılır olmuştur.
(2) Lügat anlatımında rant, bir mal veya paranın belirli süre içinde emek verilmeden sağladığı gelirdir.

Yazının Devamı

Rantiye olmak da zor

7 Mayıs 2001


<#comment>Biz tasarrufunu mevduat hesabına, repoya, devlet tahviline veya Hazine bonosuna yatırarak faiz alanların tasarruflarını borsada kağıda bağlayanların tümünü "rantiye" diye adlandırıyoruz. Faiz ve temettü gelirlerinin tümünü "rant" olarak görüyoruz. Rantiyeleri ülkenin (ve de tüyü bitmemiş yetimin) kanını "rant" olarak emen "vatan hainleri" olarak değerlendiriyoruz.

Öte yandan da, ülkenin yeterli kaynağı yok... Dışarıdan kaynak bulalım diyerek çırpınıyoruz. Kaynak denilen şey "tasarrufötur. Tasarrufun küçüğü büyüğü olmaz. Tasarruflar damlaya damlaya "göl" (ülkenin kaynağı) olur.
Gelirinin bir bölümünü "tüketmeyen", tüketimini erteleyen, bunu "tasarruf" eden kimse, (1) Tasarruf ettiği gelirinin enflasyon karşısında erimemesini, enflasyona karşı anaparanın değerinin yok olmamasını ister. (2) Harcamayı, tüketimi ertelemesi karşılığı bir ödül, yeterli miktarda "faiz" bekler. (3) Tasarrufunu emanet edeceği kişilerin "sağlam" olmasına, "güvenli" olmasına, parasını ve faizini batırmamasına dikkat eder.
Geliniz, küçük büyük tüm tasarruf sahiplerine rantiye diyenlere, tasarrufları karşılığı ellerine geçen getiriye rant diyenlere biz de katılalım... Bakalım

Yazının Devamı

Dünyanın durumu da "kötü"(!)

6 Mayıs 2001


<#comment>Ben durumumuz kötü diyerek üzülüyordum. Almanya'nın dev bankası Deutsche Bank Yönetim Kurulu Başkanı Rolf Breuer geçen cuma günü Sabancı Üniversitesi'nde dünyanın durumunu bir kötü anlattı, bir kötü anlattı ki... Sormayınız. Diğer dinleyenleri bilemem ama ben Türkiye'nin durumunu unutup, dünyaya acımaya başladım. Breur, önce "Ben dünyada çok üniversite kampusu gördüm ama, Sabancı Üniversitesi kampusu kadar modern ve lüksünü görmedim, keşke Almanya'da da böyle bir üniversite kampusumuz olsa" diyerek gönülleri ferahlattı. Sonra başladı dünyanın "kötü mü kötü" durumunu anlatmaya.

ABD'nin durumu kötü. On yıllık parlak ekonomi dönemindeki devamlı iyileşmeyi görenler, "ABD'de bir daha ekonomik dalgalanma olmaz" diyordu. Kimse iniş beklemiyordu. Ama şimdi talepte, yatırımlarda, üretimde, istihdamda ve büyümede gerileme var. Belirsizlik var. Kimse neyin ne olacağını bilemiyor. Önümüzdeki dönemde ABD ekonomisi "V" gibi dibe vurup mu çıkacak, "L" gibi dibe vurup dipte mi kalacak, yoksa "U" gibi yumuşak bir geçiş dönemi mi yaşayacak? Ümitler FED'in faizi, Bush'un vergileri indirmesi ile ekonominin canlanmasında idi ama, belirsizlik sürüyor. ABD ekonomisi kötü giderse

Yazının Devamı