<#comment>#comment>Faizsiz bankacılık "kar/zarar ortaklığıdır."
- Parasını faiz ile kullandıran, belli bir getiriye razı olur. Parayı faiz ile kullananın kar veya zararı onu ilgilendirmez. İşin başında belirlenen faizi alır.
- Parasını "kar/zarar ortaklığı" sisteminde değerlendiren, nasıl bir getiri elde edeceğini bilemez. Ona bir rakam veren, "yalan söyler." Çünkü bu para ile yapılacak işin ne kadar kar edeceğini, ne kadar zarar edeceği daha işin başında bilemez. Adı üzerinde kar bekleyen, zarar ortaya çıktığında zararı da sineye çekmeye mecbur kalabilir.
Gelelim "faizsiz bankacılık" sisteminin temeline:
- Günümüzde dünyanın her köşesinde, her türlü işlemde, her malın içinde "faiz" vardır. Faize bulaşmadan kapıdan dışarıya adım atmanın imkanı yoktur. Çünkü, kapının tahtasında da, demirinde de, tokmağında da, ayağa giyilen kundurada da "faiz" vardır.
- Bugün bir kurumun "faizsiz bankacılık" yapması imkansızdır. Faizsiz bankacılık yapmak üzere kurulmuş kurumlar "kar/zarar ortaklığı" adı ile topladıkları paraları mutlaka faizde değerlendirir. Buna mecburdur.
<#comment>#comment>Söylenen, "IMF'ye bundan önce verilen 16 mektubun işe yaramadığı ve bu nedenle bu son 17'nci mektubun da işe yaramayacağı"... Acaba bundan önceki 16 mektup hakikaten işe yaramadı mı?
(IMF mektubu derken bir noktaya dikkat etmekte yarar var. İlk mektup "anlaşmanın çerçevesi"ni çiziyor. Daha sonra ek mektuplar, yan mektuplar verilebiliyor. Burada sözü edilen 17 mektup, 17 anlaşma ile ilgili "esas mektuplar"dır.)
Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel, ilk mektuptan bu yana verilen mektupların ne işe yaradığını araştırmış.
Türkiye 1961 yılında IMF'ye mektup vermeye başlamış. 1960'lı yıllarda "yılda bir" mektup imzalamış. Bu mektupların hepsi "işe yaramış". Hiçbiri uygulanamadığından iptale gerek duyulmamış. 1978, 1979 ve 1980 yıllarında imzalanan mektuplar ise, değişen şartlar nedeniyle yeni anlaşma yapmak gereği ortaya çıktığından iptal edilmiş.
Ama bu arada, 24 Ocak kararları 1979 IMF mektubu çerçevesinde ve IMF ile işbirliği halinde yürürlüğe konulmuş.
Tam başarısızlık nedeniyle iptal edilen sadece 2 IMF mektubu var. Bunlar 1984 yılında imzalanan 15 numaralı ve 1994 yılında imzalanan 16 numaralı mektuplar.
<#comment>#comment>Özel finans kurumları, "faizsiz bankacılık yaptıklarını iddia eden" ve bu nedenle "bankalar gibi denetlenmeyen, banka mevduatına sağlanan güvenceden yararlanamayan" anonim şirketlerdir. Anonim şirketin özelliği, pay sahiplerinin yatırdıkları sermaye ile sınırlı bir sorumluluk taşımalarıdır.
Özel finans kurumlarının, müşterilerden topladıkları paralarla iş yaptıkları ve bu işin getirisini (kazancını) müşterilerine dağıttıkları varsayılır. Örneğin, müşterinin yatırdığı 100 lira ile buğday alınıp, una çevrildiği, unun 200 liraya satıldığı, bu işten sağlanan net kazançtan da 80 liranın müşteriye (faiz olarak değil de) "kar payı" olarak ödendiği varsayılır.
Özel finans kurumlarının "kar / zarar ortaklığı" esası ile çalıştığı söylenir. Söylenir de, paralarını bu kuruluşlara yatıranlar hiçbir zaman zararı düşünmez. Hep kar edeceklerini, hep kazanacaklarını ve de kazançlarının bankaların mevduat sahiplerine verdiği faizin üzerinde olacağını düşünür.
Nasrettin Hoca'nın hikayesini kimse hatırlamaz... Nasrettin Hoca komşusundan bir tencere istemiş. Üç gün sonra komşuya iki tencere götürmüş. Komşu şaşırmış, "- Bu ikinci tencere ne?" diye sorunca Hoca, "Senin tencere
<#comment>#comment>Neyzen Tevfik tarafından "ney" ile seslendirilen on altı eser ile kendi sesinden bir şiiri Kalan Müzik Yapımevi tarafından banta ve diske kaydedilerek yayımlandı.
Bu, sıradan bir bant kayıt çalışması değil. Bir arşiv çalışması ve bir Neyzen Tevfik belgeseli. Hasan Saltık yönetiminde bir araştırmacı grup, arşivleri karıştırmış, radyo kayıtlarını eşelemiş, sağda solda bulunan belgeleri, kayıtları bir araya getirmiş. Kubilay Dökmetaş yıllardır biriktirdiği Neyzen Tevfik görsel ve ses kayıt arşivini açmış, "Neyzen Tevfik ve Azab - ı Mukaddes'i" isimli kitabın (Tunca Yayınevi, 1983) yazarı Mehmet Ergün, disk ile beraber satılmak üzere Neyzen Tevfik'in hayat hikayesini tekrar kaleme almış. Hicivlerinden, şiirlerinden seçmeleri bir araya getirmiş.
Neyzen Tevfik hikayesi ve ses kayıtları plakçılarda 8 milyon liraya satılıyor.
Şimdi de, tanımayanlara, bilmeyenlere Neyzen Tevfik'in hayat hikayesini özetleyeyim. Neyzen Tevfik 1879 yılında Bodrum'da doğdu. Babası "rüştiye" başmuallimi idi. Yedi yaşında iken, okulda, "ney" ile tanıştı. On üçünde iken babası Urla Rüştiyesi'ne tayin oldu. Urla'da "Berber Kazım"dan ney dersleri aldı. Ama 1893 yılında ilk sara nöbetini
<#comment>#comment>İstanbul'da Atatürk Kültür Merkezi'nin büyük sahnesinin önüne on iskemle dizmişler. On iskemlede on opera sanatçısı oturuyor. Onların arkasında İngiliz bir orkestra şefi. Şeften sonra sıra sıra dizilmiş sandalyelerde 16 birinci, 16 ikinci keman, 8 viola, 6 violensel, 6 kontrbas, 2 arp, 6 flüt, 4 obua, 5 klarnet, 4 fagot, 5 korno, 4 trompet, 5 trombon, 2 tuba, 4 vurma saz, 1 çelestadan oluşan İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası'nın toplam 94 müzisyeninin "kısm - ı azamı" yer alıyor. Sahnenin en gerisine ise 24 soprano, 20 alto, 18 tenor, 14 bariton ve 16 bas sanatçıdan oluşan 92 kişilik İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin korosu sıralanmış.
İstanbullulara ünlü sanatçı Gershwin'in "Porgy ile Bess" operasını "dinleti" olarak sunuyorlar.
Gershwin kimdir, "Porgy ile Bess" operası, ne menem bir operadır, opera "dinletisi" nedir, İstanbul Devlet Opera ve Balesi ne yapar sayın okuyucularıma sırasıyla anlatacağım.
George Gershwin, Amerika'nın ünlü bestecilerindendir. 1898 yılında doğdu, 1937 yılında 38 yaşını tamamlayamadan öldü. Müzikal komedileri yanında orkestra suitleri, piyano konçertoları, caz prelüdleri besteledi. Ölümünden sonra filme alınan
<#comment>#comment>Reel sektör temsilcilerinin dün hükümet ile yaptıkları toplantı yararlı olmuştur. Başbakan ve hükümet üyeleri reel sektör temsilcilerinden ekonomide olup biteni öğrenmişlerdir. Ama işte o kadar! Bu toplantıdan sonra hükümetin yapacağı bir şey yoktur. Piyasanın açılması mümkün değildir. Tersine piyasa daha da bozulacaktır. Çünkü:
(1) Uygulanan istikrar programının hedefi enflasyonu aşağıya çekmektir. Bunun için döviz fiyatı kazığa bağlanmıştır. Bunun için Merkez Bankası'nın piyasaya para çıkarma yetkisi elinden alınmıştır.
(2) Uygulanan istikrar programının hedefi, para miktarını sınırlayarak piyasayı daraltmaktır. Piyasanın daralması ile iş bitmeyecektir. Daralan piyasa şartlarından etkilen güçsüz sanayi kuruluşları, ticarethaneler, ihracatçılar, bankalar batacak, sadece güçlüler ayakta kalabilecektir. Bu ayıklanma sayesinde enflasyon düştüğünde, verimli çalışabilen firmalar ve bankalar yeni bir ekonomik yapı oluşturacaktır.
İstikrar programından vazgeçilmeden ve de IMF ile ipler koparılmadan reel sektörün şikayetleri önlemez.
(1) Piyasanın açılması, piyasaya para sürülmesine bağlıdır. IMF mektupları yırtılmadan, piyasaya para sürülemez. (Yeni ek
<#comment>#comment>Berlin duvarı yıkılmadan hayat " Batı" da idi. Duvar yıkılalı (9 Ekim 1989) on bir yıl oldu. Doğu'da yapılan veya yenilenen binalar nedeniyle hayat yer değiştirdi. Doğu Berlin bir şantiye halinde. Dünyanın en ünlü mimarları marifetlerini gösteriyor. Her yenilenen veya yeni yapılan meydan ve bina, mimarının adı ile ünleniyor.
Dr. Jeannette Malin Derdel, hekim olarak biyokimya dalında çalışırkan, üç çocuğuna bakmak için işten ayrılmış. Çocuklarını büyütürken boş zamanlarında iki yıl sanat tarihi, iki yıl mimarlık okumuş. Şimdi 500 marka yarım gün süre ile turist gezdiriyor. Mercedes otomobili ile, ilgilenenlere yeni binaları gösteriyor, mimari özelliklerini anlatıyor. Dr. Jeannette sayesinde " Yeni Berlin'i " gezdik. Duvar yıkılmadın önce Batı'da ünlü mimar Hugh A. Stubbins, Kongre Salonu'nu; Le Corbusier, Olimpiyat Apartmanları'nı; Hans Caharoun, Philharmonie Salonu'nu; Mies van der Rohe, yeni sanat galerisini projelendirmişti.
Duvar yıkıldıktan sonra on yıl içinde çok sayıda yeni eser tamamlanmış. Eski parlemento binası Reicstag'ıntepesine İngiliz mimar Norman Foster, dev bir cam kubbe oturtmuş. Bizde meclis binasına kim yaklaşabilir? Halbuki Alman meclis
<#comment>#comment>Enflasyon Ayşe Hanım Teyzem için tüketici fiyatlarındaki artıştır. Sanayici Rahmi Bey için toptan eşya fiyatlarındaki artıştır. Ayşe Hanım Teyzem, tüketici fiyatlarındaki değişimi gösteren endekse bakar. Rahmi Bey, toptan eşya fiyatlarındaki değişimi gösteren endekse bakar.
Toptan eşya ve tüketici fiyatlarındaki değişimi gösteren endeks ise iki farklı şekilde hazırlanır. İki farklı değişim oranı verir.
(1) Geçen yılın ocak ayındaki fiyat ile bu yılın ocak ayındaki fiyatlar karşılaştırılır. Geçen yıl fasulyenin kilosu 100 lira imiş. Bu yıl ocak ayında 120 lira olmuş. Demek ki, fiyat artışı yüzde 20 denilir.
(2) Ocak ayından önceki 12 ayın (bir yıllık sürenin) fiyatları, bir önceki yılın 12 aylık (bir yıllık) fiyatları ile karşılaştırılır. Buna yıllık ortalama fiyat artışı denilir. Önemli olan bu ortalama fiyat artışıdır. Örneğin ocak ayında 100 lira olan fasulye, şubat ayında 200 liraya çıkmış. Ve aralık ayına kadar 200 liradan satıldıktan sonra ocak ayında 120 liraya inmiş ise, yıllık ortalama fiyat artışı yüzde 20 değildir. Gerçek fiyat artışı 12 ay süresince fasulye fiyatındaki değişimin ortalamasıdır.
Türkiye'de fiyatlardaki değişimi, (1) Devlet