Amerika'daki "kağtaganlar"

8 Ekim 2000


       Amerika'da şimdilerde ABD vatandaşlığına kabul edilmiş bir milyonu aşkın Ermeni'nin yaşadığı, bunların üç yüz bininin oy kullanma hakkına sahip olduğu tahmin ediliyor.
       Amerika kıtasına ilk Ermeni göçü Osmanlı topraklarından olmuş. Protestan misyonerlerin övdükleri bu "fırsatlar ülkesi"ne göç, 1800'lü yıllarda başlamış. Amerika'ya giden mülteciler, Ermeni dilindi "kağtaganlar" olarak adlandırılmış.
       İlk gidenler, para biriktirerek tekrar dönmeyi düşünürlerken, gelişmeler onların yerleşmelerine, daha başkalarının Amerika'ya göç etmesine yol açmış.
       Amerika'daki Ermeniler ile ilgili olarak haftalık Agos gazetesinde Karin Karakaşlı'nın bir araştırması yayımlandı. Sayın okuyucularıma bu araştırmadaki bilgilere dayalı olarak ABD'deki Ermeniler hakkında özet bilgi vereceğim.
       ABD'ye toplu Ermeni göçü Birinci Dünya Savaşı sonunda, 1915 yıllarında olmuş. Yaklaşık 25 bin Ermeni ABD'ye göç etmiş. İngilizce dilini bilmeyen bu Ermeniler önce işçi olarak çalışmış. Sermaye birikimini sağlayınca

Yazının Devamı

Beyoğlu'nun fotoromanı

7 Ekim 2000


       Bugün veya bugünlerde ne yapıp ediniz Beyoğlu'nu geziniz. Beyoğlu'nda şenlik var.
       Yapı Kredi'nin Kültür, Sanat ve Yayıncılık Grubu, 6 Ocak 2001 tarihine kadar sürecek bir etkinliği başlattı... Daha vakit var diye tembellik etmeyiniz. Günler geçtikçe resimler yıpranıyor, kitaplar bitiyor, havası kaçıyor.
       Bu etkinlik Galatasaray'daki Yapı Kredi Kültür Merkezi'nin kütüphane salonu ve sanat galerisi fuayesinde başlıyor. Galatasaray meydanına taşıyor, oradan Tünel'e kadar sokakları süslüyor.
       Etkinliğin Yapı Kredi Vedat Nedim Tör Müzesi'ndeki bölümünde bir Beyoğlu müzesi kurulur ise bu müzede nelerin yer alabileceğini göstermek için, bir küçük "model müze" oluşturulmuş. Müzede belgeler, objelere, resimler, hatıralarla eski Beyoğlu yaşatılıyor.
       Sermet Çifter Kütüphanesi'nde Murat Germen'in fotoğraf sergisi var. Afiş boyu nefis fotoğraflara "Cadde - i Kebir"deki binaların duvarlarının arkasında kalan hayat anlatılıyor. Muhteşem salonlar, odalar, sefalet ve yaşam! Her bir resim bir sanat

Yazının Devamı

Zenginimiz de "zengin" değil

6 Ekim 2000


       Mustafa Sönmez, 2000 yılının ilk 6 aylık milli gelir rakamını, DİE'nin 1999 yılı milli gelir hesabındaki "gelir dağılımı kalıbı"nı kullanarak gruplandırdı. Böylece gelir dağılımındaki çarpıklığı günümüz rakamları ile kamuoyunun bilgisine sundu.
       1999 yılında ilk 6 aylık milli gelir rakamı cari döviz kuru ile 78 milyar dolardı. Yıl sonunda 12 aylık milli gelir rakamı 188 milyar dolar olarak gerçekleşti. Demek ki yılın ilk 6 ayındaki milli gelir rakamı, yıl sonu rakamının yüzde 41'ini ifade etmişti.
       2000 yılının ilk 6 aylık milli gelir rakamı, 83.5 milyar dolardır. Geçen yıla benzer yapıda bir gelir durumunda yıl sonunda, 12 aylık milli gelir rakamının 203 milyar dolara ulaşması beklenebilir.
       Mustafa Sönmez'in metodu ile ve yıllık 203 milyar dolarlık geliri esas alarak 2000 yılı için benim hazırladığım dağılım tablosunu yazının altında bulacaksınız. Bu tabloda en zengin yüzde 1'lik nüfusun aylık gelirinin 3.527 dolar, yıllık gelirinin 42.325 dolar olduğu görülüyor. En gariban kesimi oluşturan nüfusun yüzde 31'lik

Yazının Devamı

Ya "felaket" ya "selamet"

5 Ekim 2000


       Polisiye gündemle günler gelip geçiyor ama... Gene de ümit var... Önümüzdeki iki ayda Ankara "aklını başına toplar", gerekeni yapar ise "selamet"e çıkarız.
       Nedir "selamet"? Nedir "felaket"? Sayın okuyucularıma anlatayım. Daha doğrusu ben anlatmayayım da "Dünya Bankası"nın Türkiye ile ilgili "uyarı" raporundan alıntılar yapayım.
       (Bu önemli raporun içeriğini ilk defa Güven Sak, Radikal'deki köşesinde yazdı. Raporun tamamı henüz yayımlanmadı. Dünya Bankası'nın Ankara Bürosu'ndan özetini temin etmek mümkün.)
       Sayın okuyucularım, Dünya Bankası uzmanlarının Türkiye'de olan biteni gördükten sonra vardıkları sonuç şu: Türkiye ya selameti seçecek, ya felakete gidecek!
       Hükümet dövizi kazığa bağladı. Döviz fiyatını dizginlemekte başarılı oldu. 2000 yılı bütçesinde, memur, emekli, işçi, çiftçi ile ilgili harcamaları dizginlemekte başarılı oldu.
       Faiz düştü. İç borç faiz harcamalarını dizginlemekte başarılı oldu. İç talebin frenlenmesi sayesinde

Yazının Devamı

'Banka batırma tarifnamesi'

4 Ekim 2000


       Sayın okuyucularıma bakla çorbası, mustafakemalpaşa tatlısı tarifnamesi veriyorum da, bugünlerde "her vatandaşa lazım" hale gelen "banka batırma" tarifnamesi mi vermeyeceğim? İşte banka batırmak isteyenlere "tarifname":
       Küçük veya ortanın altında bir "batırılacak banka" bulunuz. Sakın ola ki, orta veya iri bir bankayı batırmaya niyetlenmeyiniz. Çünkü öyle bankaları size yedirmezler. Batırılacak banka, batmış ama, batmamış gibi görünen bankadır. Erbabı batırılacak bankayı batmışlığından tanır. "Herkes banka batırmak istiyor. Batırılacak bankayı ben nereden bulayım?" diyerek mızmızlanmayınız. Bu memlekette herkese yetecek kadar batırılacak banka vardır. Sonra unutmayınız. Bu iş para ile değil, sıra iledir. O batırır, size devreder. Siz batırırsınız, bir başkasına devredersiniz...
       Batırılacak bankayı buldunuz... Nasıl ele geçiririm diye de düşünmeyiniz. Paraya ihtiyaç yok... Paranız olsa neden banka sahibi olmaya kalkacaksınız? Bankacılık karlı bir iş değil ki? Sizin batırmak için alacağınız banka zaten batmıştır. İşlevini tamamlamış, eski sahibini zengin

Yazının Devamı

İyi "uykular" Ankara

3 Ekim 2000


       Mustafa Kemal, İzmir mebusu Mahmut Celal Bey'i Çankaya'ya davet etti. "- Mahmut Celal Bey" dedi, "- Osmanlı'nın payitahtı İstanbul, bankalarıyla, tüccarıyla almış başını gitmiş... Biz Ankara'yı başşehir yapacağız. Ama bankası yok, tüccarı yok... Alınız bu 250 lirayı. Bir banka kurunuz. Ankara'nın bankası olsun. Ankara'da iktisat gelişsin."
       İş Bankası böyle kuruldu. Mahmut Celal Bey (Bayar) "Ey Ankara ahalisi" diye Ankaralılara hitap etti "Mustafa Kemal'in direktifiyle Ankara'nın iktisadiyatını yükseltmek için bir banka kurduk. Bu banka sizin bankanız olacak. Bankanıza sahip çıkınız..." Bunun üzerine Ankara halkına 10 lira nominal bedel ile 159 bin adet hisse senedi satıldı.
       Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Cem Behar bunları anlattıktan sonra bana bir soru yöneltti: "- İstanbul'a karşı, Ankara iktisadiyatını güçlendirmek için Mustafa Kemal'in kurduğu banka Ankara'dan İstanbul'a taşınırken, Ankaralılar acaba seslerini neden çıkarmadı? Banka acaba Ankara misyonunu tamamladığı için mi İstanbul'a göç etti?"
      

Yazının Devamı

Zeytinyağını ya 1.500 dolara dökme, ya 5.000 dolara şişeli ihraç edeceğiz

2 Ekim 2000


       Bütün dünyada İtalyan zeytinyağı ünlü... İtalya kendi yağını değil, Türkiye'den aldığı yağı, başka ülkelerden aldığı yağı kutulayarak satma başarısı gösteren bir ülke.
       İtalya yılda 400 bin ton dolayında yağ üretiyor. İtalyanlar zeytinyağına meraklı olduklarından üretim yetmiyor. İtalya her yıl 400 bin ton da zeytinyağı ithal ediyor. İthalatın yarısını içeride tüketiyor, yarısını kutulayıp satıyor. Bu işten de para kazanıyor. Nasıl mı?
       Roma Büyükelçiliği Ticaret Müşavirliği'nin rakamlarına göre İtalya, 1998 yılında Türkiye'den litresi 1.50 dolara yağı ithal etti. Yunanistan'dan 2.00 dolara yağ aldı. Sonra bu yağları kutulayarak ortalama 2.80 dolardan ihraç etti.
       Zeytinyağında ya bizim gibi dökme yağı, gemilerin sarnıcına doldurup satmak var ya da kutulayıp, isimleyip satmak var.
       Ege İhracatçı Birlikleri Başkanı Şevket Aksoy diyor ki; dökme zeytinyağının tonunu 1.900 dolara ihraç ediyoruz. Tenekelersek tonu 2.500 dolar. Şişelendikten sonra üzerine Lio markası koyarsak 5.000 dolar.

Yazının Devamı

Cunda'da pazar

1 Ekim 2000


       Cunda Adası'nda denizin kenarında Adaspor Kulübü'nün bahçesinde Cafer'in yerinde çay içerken siyahlar giymiş, eli yüzü düzgün efendi görünümlü dört genç dikkatimi çekti. Merhabalaştık. Baki Güler, kanun; Bahattin Güler, ut; Murat Yüzey, keman; Cüneyt Çelikbilek, darbuka çalarmış. Baki Güler, "Abicim" diyor, "Son on beş yılda Ayvalık'ta evlenenlerin yarısını biz evlendirdik, sünnet olanların yarısını biz kestirttik.... Resmi iş de yaparız. Resmi davetlerde de çalarız."
       Aynı mahallenin çocukları imişler, geçimlerini kış ayları düğün dernekte, yaz ayları açık havada çalarak kazanıyorlarmış.
       Gün batımına doğru Bay Nihat'ın yeri "Lale Restaurant"da bir masanın başına dizildik. Zeynep ve Salih Madra Ayvalıklı olarak kabak çiçeği dolması, papaline, kum midyesi, deniz kestanesi - kara diken ısmarladı. Baki Güler ve arkadaşları da masamıza uğrayıp çevreyi rahatsız etmeden düşük ses ile klasik müzik çalıp söyledi...
       O sırada Cunda Adası sahili bir kalabalık, bir kalabalık idi ki, anlatımı mümkün değil.
    &n

Yazının Devamı