Ecevit'in "Birinci Vergi Reformu", faiz geliri elde edenlerin her yıl vergi beyannemisi doldurmaları zorunluğunu getiriyordu. Ve faiz gelirinin küçük veya büyük olmasına göre, gelir elde edenler faizin yüzde 15'i ile yüzde 40'ı oranında Gelir Vergisi ödüyordu.
Ecevit'in "Birinci Vergi Reformunu toprağa gömmek için hazırladığı İkinci Vergi Reformu" ile faizde beyanname doldurma zorunluğundan vazgeçildi. Faiz geliri elde edenler gelirin miktarı ne olur ise olsun kaynakta yapılacak yüzde 13.2 vergi kesintisi ile (buna stopaj diyorlar) kurtulacaklar. 100 lira faiz gelirinden de yüzde 13.2 oranında kaynakta vergi kesintisi yapılacak, 100 milyar lira faiz gelirinden de yüzde 13.2 oranında kesinti yapılacak.
"Reformdan dönüş reformu"nun vergi gelirlerindeki olumsuz etkisine karşılık, paranın yurtdışına kaçmasını önlemesi bekleniyor.
Çünkü, faiz gelirlerine beyanname doldurma zorunluğu ve de faizin yüzde 40'ına kadar Gelir Vergisi ödeme yükü gelince, yurt dışına önemli ölçüde mevduat kaçtı. Yurtdışına bazı kimseler "servet transferi için para kaçırır". Bunların amacı başkadır. Bu para genelde geri gelmez. Ama "mevduat kaçışı" farklı bir
Ayşe Hanım Teyzem yıllar önce evini satmış, eline geçen parayı bankaya yatırmış, faiz geliri ile yaşarken, pattt diye gelen "Birinci Ecevit vergi reformu" ile beyanname doldurup, faiz vergisi ödemeye başlamıştı.
- 1997 yılında faiz ve repo gelirleri 4 milyar 629 milyon lirayı,
- 1998 yılında faiz ve repo gelirleri 11 milyar 737 milyon lirayı aşanlarla birlikte "vergi beyannamesi" doldurmuştu.
Ayşe Hanım Teyzem "İkinci Ecevit vergi reformunu kaldırma reformu"nu gazetelerde okuyup, TV'den dinleyince telaşlandı.
"Aman evladım... Bizim durum ne oldu? Gene vergilerle oynamışlar. Devlete para yetmiyor diye bizim faiz vergisine mi bindirdiler?" diyerek kapımı çaldı. Ben gülerek müjdeyi verdim.
"Ayşe Hanım Teyze, bundan sonra faiz ve repo geliri için vergi beyannamesi doldurmayacaksınız. Faiz vergisi ödemeyeceksiniz. Faizin ve repo gelirinin vergisi, faiz veya repo geliri ödenirken kaynakta kesilecek. Faizi ödeyen banka faizin vergisini kesip parayı net olarak verecek. Kaynakta, faizi ödeyen tarafından verginin kesilmesine 'stopaj' deniliyor" diyerek uzun uzun anlattım.
Bizim derdimiz, devletin gelirlerinin az, giderlerinin fazla olmasıdır. Bizim bu dertten kurtulabilmemiz için devletin gelirlerini artırmamız, giderlerini kısmamız gerekir. Başka türlü dertten kurtulamayız. Hükümetin ekonomiyi rahatlatmak için önceki gün açıkladığı tedbirler, devletin gelirlerini azaltacak, giderlerini çoğaltacak tedbirlerdir. Açık anlatımıyla hastalığı tedaviye dönük tedbirler değildir. Hastalığın artmasına neden olacak kararlardır.
Çünkü bu kararlar uygulamaya konulduğunda:
(1) Vergi gelirlerinde azalma olacaktır. (2) "Mali milat" ve "Nereden buldun" uygulamalarındaki geri dönüş nedeniyle DİE Başkanı Prof. Gebizlioğlu'nun 100 milyar dolar olarak tahmin ettiği Sistem Dışı Ekonomi'nin hacmi büyüyecek, kayıt altına alınmaya çalışılan para, kayıt dışına akacaktır. (3) Merkez Bankası'ndan Eximbank'a 500 milyon dolar aktarımı sistemi bozacaktır. (4) Para bulmakta zorlanan Hazine'den kamu bankalarına 100 trilyon liralık kaynak aktarımı Hazine'yi zorlayacaktır. (5) Ödeme güçlüğündeki şirketlere kolaylık sağlamak için bankalara getirilen zorlamalar bankacılık sistemini sarsacaktır. (6) Faiz ve repoda stopaja dönüş ve verginin
Hükümetin dün açıkladığı "tedbirler paketi" bir "iyi niyet" göstergesidir. Kamuoyu ve farklı kesimler çok ileri bekleyişlere girdiğinden belki hükümetin paketi beğenilmeyecek, eksik bulunacak, tenkit edilecektir.
Şurası unutulmamalıdır ki, içeride ve dışarıda ciddi sorunlarla boğuşmak durumunda olan, TBMM'den ciddi kanunlar çıkarmaya çalışan, memur maaşlarındaki sınırlama ve emekli yaşlarındaki düzenleme nedeniyle ciddi direnmelerle karşılaşan hükümetin kısa sürede bundan iyisini yapması mümkün değildi.
Hükümetin iyi niyet paketinin üç bacağı vardır: (1) Vergi bacağı, (2) İhracat bacağı, (3) Kredi bacağı.
Vergi bacağında bir yanda mali milat ve nereden buldun uygulaması ertelenerek büyük sermaye gruplarının huzursuzluğuna çözüm getirilirken öte yanda mevduat ve repo faizlerinde stopaj uygulaması ile küçük tasarruf sahipleri rahatlatılmıştır.
İhracat bacağında, ihracatçıların ana şikayet konusu olan döviz kredisi sorununa çözüm getirmek için Eximbank'a kaynak aktarılmıştır.
Tedbirler paketinin kredi bacağı ise ödeme güçlüğü içindeki firmaların bankalarla olan ilişkilerini rahatlatma amacını gütmektedir.
Otel yapmakla iş bitmiyor. Bu otelleri doldurmak lazım. Yabancı turistin tatil yapabileceği tek ülke Türkiye değil.
Akdeniz çanağı 180 milyon turiste tatil imkanı veriyor. Türkiye bu çanaktan yüzde 5 pay alıyor (idi...). Türkiye'ye 9 milyon turist geliyor (idi...). Türkiye'nin hedefi yüzde 5'lik payı yüzde 10'a çıkarmak (idi...).
Avrupalı turist kendi başına iş yapmıyor. Bir seyahat acentesi aracılığıyla tatil programı yapıyor. Seyahat acentesinden aldığı paket programın içinde otel ve uçak ucreti yer alıyor.
Avrupa'daki yabancı seyahat şirketleri (bunlara "tur operatörü" deniliyor) Avrupalı turisti Avrupa Birliği ülkelerine yöneltiyor. Afrika'ya yöneltiyor. Türkiye'yi sadece "son dakika" (last minute) fiyatı ile seyahati gözleyen "ucuzcu turistler"e tavsiye ediyor.
İşte bu nedenle Türkiye'deki otellerin doldurulmasında Avrupa'daki Türk tur operatörlerinin önemi büyük.
Türk tur operatörleri normal şartlarda belli bir gelişme gösterdi. Türkiye'de bağlantılı oldukları seyahat şirketleri ile birlikte Avrupa'da paket turlar satarak otellerimizi doldurmaya başladı.
Rakamlara bakmayanlar turizmdeki çöküşün boyutunu anlayamıyor. Rivayete göre politika belirleyenler “turizmde işler normale döndüö diyerek nutuk atıyor.
İşte rakamlar:
- Türkiye’ye gelen yabancıların en yoğun giriş yaptıkları iki havaalanı olan Antalya Dalaman’dan Türkiye’ye gelen yabancı turist sayısında yüzde 45 gerileme var. Geçen yılın ilk 6 ayında iki havaalanından giren turist sayısı 1 milyon 245 bin iken, bu yıl 690 bin turist giriş yaptı. Geçen yıla göre kayıp 554 bin turist.
- Antalya ve Dalaman havaalanları turist getiren uçakların en fazla iniş kalkış yaptığı alanlar. Bu iki alana geçen yılın ilk yarısında 9 bin 627 uçak iniş yapmıştı. Bu yıl 6 bin 912 uçak iniş yaptı. Uçakların tamamı geçen yıl dolu idi. Bu yıl uçaklar büyük ölçüde boş koltukla gelip gitti.
Bu rakamların anlamı şudur: Geçen yıl Antalya ve Dalaman havaalanlarından giriş yaban yabancı turistlerle 100 yatağını dolduran oteller, 100 iskemlesini satan lokantalar bu yıl 55 yataklarını doldurabildi, 55 iskemlelerini satabildi.
Türkiye’de yabancı turistten sadece otelciler, lokantacılar ekmek yemiyor. Kuyumcusu, halıcısı, yumurta
Fındık 6 milyon kişiyi dolaylı ve doğrudan ilgilendiren bir ürün. Genelde bu 6 milyon kişi geçimini sadece fındıktan sağlamıyor ama, gene de fındık "sağlam bir ürün". Çünkü ne kadar üretirsen üret alıcısı devlet. Mal satılsın, stokta kalsın fiyat enflasyona endeksli olarak devlet tarafından belirleniyor. Ancak ortada üç sorun var:
(1) Devlet fiyatı belirliyor ama, para bulamadığından üreticiye para ödeyemiyor.
(2) Devletin satın aldığı fındıklar ne içeride ne dışarıda satılabiliyor. Elde kalıyor. Depolar fındık dolu.
(3) Fındık işini yürüten Fiskobirlik batmış durumda. Depoları fındık dolu. Devlete borcu var. Çiftçiye borcu var. İşte bu "ahval ve şerait tahtında", bu yılın fındıkları da olgunlaşmaya başladı. Ağustos ayı başında devlet fındık fiyatını açıklayacak. Devlet geçen yıl fındığa ABD dolarına bağlı fiyat vermişti. Kilosu 2.3 dolardan kabuklu fındık satın almıştı.
Dünyada yaklaşık 800 bin ton kabuklu fındık üretiliyor. Türkiye 500 - 550 bin ton, İtalya 100 - 150 bin ton, ABD 30 - 40 bin ton, İspanya 20 - 30 bin ton, Gürcistan ve Azerbaycan 30 bin ton fındık üretiyor. Diğer ülkeler ürettiği fındığın tamamını
Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun 700'üncü yılı anısına İstanbul'daki Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde "Savaş ve Barış" diye adlandırılan bir sergi açıldı. "Savaş", Osmanlı'nın Viyana Kuşatması", Barış" ise, Karlofça Barışı.
Avrupalılarla savaşa giden Osmanlı ordusunun başındaki Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Viyana'yı alacağından o kadar emindi ki, "zafer alayı" düzenleyeceğini düşünerek en süslü, en görkemli eşya ve silahları atlara ve arabalara yükleyerek Viyana önüne kadar taşımıştı.
Osmanlı ordusunu Viyana önünde bozguna uğratan Avrupa ülkelerinin ortak ordusunun kumandanı Lehistan Kralı Üçüncü Jan Sobieski, Viyana önünde bozguna uğradıkları için her şeylerini bırakıp geri dönmek zorunda kalan Osmanlılardan geride kalan kıymetli eşyaları alıp Polonya'ya götürdü.
Polonyalılar Osmanlı'dan geriye kalanları yağmalamadı. Zafer hatırası olarak sakladı. Türk ve İslam Eserleri Müzesi Müdürü Nazan Ölçer tam beş yıldır bu eserleri Türkiye'ye getirmek için uğraşıyor. Beş yıl önce Polonya'ya gitti değişik müzelerde, kiliselerde, devlet arşivinde, kütüphanelerde, askeri müzelerde muhafaza edilen binlerce Osmanlı eserinden 382'sini