Ayşe Teyze "bahane" kurtarılan "para babaları"

5 Ağustos 1999


       Faiz geliri ne büyüklükte olursa olsun, bunun için vergi beyannamesi doldurulmayacak. Faiz geliri ne büyüklükte olursa olsun, Gelir Vergisi'ne tabi olmayacak. Bankalar mevduat faizi ve repo gelirini stopaj (kaynakta vergi kesintisi) ile ödeyecek. Hazine bonosu ve devlet tahvili faizleri hiç kesintisiz (vergisiz) ödenecek.
       Zekeriya Temizel'in vergi reformu ile getirdiği faiz vergisinin kaldırılması doğrultusundaki bu değişim "Güngör Uras'ın Ayşe Hanım Teyzesini faiz vergisinden kurtarma" operasyonu olarak halka yutturuluyor.
       Önce, Zekeriya Temizel, Dünya gazetesindeki köşesinde fırçayı attı. Ardından karım "gördün mü yaptığını" diyerek azarladı... Alavere, dalavere, kabak Ayşe Hanım Teyzemin başına patladı. Ayşe Hanım Teyzemi kurtarma operasyonu adı ile başlatılan operasyon sonunda, Ali Beyefendi'ler ve Muhlis Ağa'lar her zaman olduğu gibi "parsayı topladı"...
       Durumu bilgilerinize arz edeyim efendim...
       Efendim, ben bu sütunda sizlere bankaya yatırdığı ev parasının

Yazının Devamı

Rekabet Kurulu "faiz"e el atacak

4 Ağustos 1999


       Çok kimse sanır ki ABD'de her şey serbest olduğu için faizler de serbest... İsteyen istediği faizi uygular... ABD'de her şey serbest ama, belli kaideler çerçevesinde (buna "regülasyon" diyorlar) serbest... Temel faiz oranının göstergesini Federal Para Otoritesi belirliyor. Faiz oranları bu gösterge çevresinde oluşuyor.
       Bir banka mevduata yüzde 4.30 faiz veriyor ise, bir başkası yüzde 4.20, bir başkası yüzde 4.40 faiz veriyor. Ama bir başka banka çıkıp da mevduat faizini yüzde 10.0 olarak ilan edemiyor. "ABD'de faiz serbest değil mi? Serbest piyasa ekonomisi yok mu? Ederse eder..." diyeceksiniz... Bakınız böyle bir şey yapmaya kalkan bankanın başına neler geliyor? Federal otorite bankanın tepe yöneticisini hemen davet ediyor...
       "- Geliniz, anlatınız bakalım... Diğer bankalar mevduata yüzde 4.20, yüzde 4.40 faiz verirken siz ne gibi bir karlı iş yapıyorsunuz ki yüzde 10.0 faiz ödeyebiliyorsunuz? Ya öbür bankalar halkı düşük faiz ödeyerek kazıklıyor ya da siz yüksek faiz ile para toplayıp, batacaksınız..." diyor.
      

Yazının Devamı

Hükümet "racon" peşinde

3 Ağustos 1999


       Ferit Devellioğlu'nun "Argo Sözlüğü"nde "racon" kesmenin "mahkeme edip hüküm vermek" olduğu yazılıdır. Anlaşmazlığa düşen taraflar, "işe devleti, mahkemeleri, polisi karıştırmak istemiyorlar ise" ve de iş "gıllı - gışlı" bir iş ise, mahkeme yerine "baba"ya giderler. "Baba" onlar için "racon keser". Onlar da "Baba"nın dediğine uyarlar.
       Devlet ile "imtiyaz sözleşmesi" yapacak, imtiyaz sözleşmesi ile Türkiye'den iş alacak yabancı yatırımcıların ve yabancılarla bağlantılı Türklerin arayışı da bu: "İmtiyaz sözleşmelerinde anlaşmazlık olduğunda Türk Danıştayı, Türk mahkemeleri işe karışmasın, yurt dışında tahkime (hakeme) gidelim" diyorlar.
       Açık anlatımıyla yurt dışında bir "Baba" bulalım, Baba "racon kessin" istiyorlar.
       Devlet "imtiyaz sözleşmelerinde" kendi Danıştay'ına, kendi hukuk sistemine, kendi mahkemelerine güvenmeyip, "racon"a gitmeyi kabullenir, bunun için Anayasa değişikliği yapar ise, Türk halkı ne yapsın? Türk halkı kendi Danıştay'ına, hukuk sistemine, mahkemelerine nasıl güvensin? Kapatalım Danıştay'ı

Yazının Devamı

Vere vere kalmadı, kalmadı...

2 Ağustos 1999


       Bir yağma düzenine girildi ki... İnanılamaz... Kimi para istiyor... Kimi devletin varlığını paylaşmak istiyor... Kimi devlet düzenini, hukuk sistemini kendine göre değiştirmek istiyor... İşin ilginç yanı da devlete sahip çıkması gerekenler, her isteyene, istediğini veriyor.
       Anadolu deyimi ile, "Ver abicim ver... Nasıl olsa cebinden vermiyorsun ya... Ver gitsin!.."
       Almadan vermek, Tanrı'ya mahsustur. Hükümetler birilerinden almadan başkalarına bir şey veremez. Hükümetler başkalarına bir şey veriyor ise mutlaka birinden alıp, birinin cebinden parayı zorla alıp başkasına veriyordur.
       Herkes bir şey istiyor... Hükümetler de veriyor... Verdikçe istekler artıyor:
       - İş çevreleri vergi vermek istemiyor. Vergi vermemeye alışan kesim, vergi sistemine karşı direniyor.
       İş çevreleri istekler listesini hükümete dayatıyor. Hükümet istenileni veriyor. Verilen yetmiyor... Başkaları da sıraya giriyor. Tehditler başlıyor: "Borsaya vergi muafiyeti

Yazının Devamı

Köprüye, siyah/beyaz TV'ye hayır şimdi de imtiyazda tahkime hayır

31 Temmuz 1999


Ben 1962 - 1974 yıllarında DPT'de çalıştım. Köprüye ve TV'ye hayır diyenlerdendim. Hatta yabancı sermayeye ve hatta otomobile de hayır diyenlerden biriyim.
Normal bir insan durup dururken, köprüye hayır, TV'ye hayır, yabancı sermayeye hayır, otomobil fabrikasına hayır der mi? Ben diyordum. Bazı arkadaşlarım diyordu.
Bakınız biz neden hayır diyorduk:
- O zamanlar önceliğimiz, "İstanbul Nazım Planı" idi. Nazım plan olmadan, İstanbul'da yerleşim düzenlenmeden, gelişigüzel yapılacak bir köprünün, şehiri rezil hale getireceğini, her köprünün bir diğer köprüyü doğuracağını, köprü projelerinin toplu taşıma projeleriyle birlikte ele alınması gerektiğini savunuyorduk.
Plana, programa alınmadan, Karayolları bütçesi içinde başlatılan köprü yapıldı. Kadıköy, İstanbul'un yatakhanesi oldu. Milyon insan sabah köprüden geçip Avrupa tarafına çalışmaya gidiyor. Akşam uyumaya dönüyor. İki yeni köprü de yapsanız, tüp geçit de yapsanız bu trafiği önleyemezsiniz.
- Dünyada TV denilen bir teknoloji gelişirken, biz Türkiye'ye en iyisini getirelim. Hangi sistemi seçecek isek o sisteme dayalı TV tüpü ve göstericisi üretimine

Yazının Devamı

Sorun "tahkim"de değil "imtiyaz"da

30 Temmuz 1999


Türkiye'nin tek derdi kaldı: "Tahkim"... Büyüklerimiz diyor ki, "Tahkim olmazsa Türkiye kalkınamaz. Tahkim gelecek, dertler bitecek. Tahkimi gören yabancı sermaye Türkiye'ye akacak. Yabancılar para getirecek, çalışacak, biz yan gelip yatacağız. Onlara bakacağız. Paralara kavuşacağız..."
Tahkim denilen şey, "tarafların bir konuda sözleşme yaparken, ileride çıkacak anlaşmazlıkları mahkeme yerine yurt içinde veya dışında bir hakeme götürmeyi kabullenmeleri" demektir. Mahkeme yerine hakemi koymak demektir.
Türk hukuk sistemi tahkimi kabul ediyor. Bugün, özel kesimde kamu kesiminde, Türkler arasındaki, Türklerle yabancılar arasındaki sözleşmelere tahkim şartını koymak serbesttir. Mahkeme yerine tahkime gitmek serbesttir. Gidiliyor da... Ordunun silah ve malzeme alımlarında, devletin makine alımlarında, mukavelelerinde bile tahkim şartı işliyor.
O halde bu gürültü nedir?
Bu gürültü şudur: "İmtiyaz sözleşmeleri, Türk hukuk sisteminin denetimi dışına çıkarılmak isteniyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden imtiyaz alanların, anlaşmazlık halinde Türk mahkemeleri yerine yabancı hakeme gitmelerine imkan sağlamaya çalışılıyor."

Yazının Devamı

Büyüklerde sorun 1998'de başlamış

29 Temmuz 1999


Küçükler sevimlidir, tatlıdır ama, işi büyükler yapar. Ege Cansen'in bir anlatımı vardır: "Taka ile Atlantik geçilmez" der. Atlantik denizinin dalgaları ancak belli büyüklükte, belli güçte gemilerle aşılır. Bu demek değildir ki, taka işe yaramaz... Her denizde "taka"ya iş vardır. Taka, kıyı kıyı dolaşır. Sığ kıyılarda işe yarar. Takanın yaptığı işi de tansatlantik denilen kocaman gemiler yapamaz.
İşte bu anlatım çerçevesinde, Türkiye'de büyük sanayi kuruluşlarına ihtiyacımız var. İstanbul Sanayi Odası her yıl 500 büyük sanayi kuruluşunun faaliyet rakamlarını derleyip, değerlendirip yayımlıyor. 1998 yılının rakamları dün yayımlandı. Böylece 6 ay 28 gün gecikme ile 1998 yılında 500 büyük firmamızın neler yaptığını, ne durumda olduğunu öğrenme şansımız oldu.
Görülen şudur ki, Türkiye'de büyük sanayiin durumu hiç de iyi değil.
(1) Kalkınma, büyüme, refah denilen şeylerin göstergesi milli gelirdeki büyümedir. Milli gelir, bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetin parasal değerini gösterir. Milli gelir, üretim arttıkça büyür. Büyük sanayi kuruluşları her ülkede milli gelirin büyümesini sağlayan ana kurumlardır. Milli gelirde büyük sanayi

Yazının Devamı

Sadece THY değil diğerleri de gecikmede

28 Temmuz 1999


THY uçağı tarifede belirtilen saatte hareket etti. Yürüdü, yürüdü... Pistin başında beklemeye başladı. Pilotun sesi duyuldu "Kalkış için dokuzuncu sıradayız... Geciktiğimiz için kusura bakmayın..."
Yanımdaki yolcu "THY de son zamanlarda hep gecikmeli kalkıyor..." dedi. O sırada vakit geçirmek için elime aldığım International Herald Tribune gazetesinin (14 Temmuz 1999 Çarşamba) birinci sayfasında en üstte yer alan haber "Avrupa havaalanlarında uçaklardaki gecikmeler" ile ilgili idi. John Tagliabue'nun haberine göre 1999 yılının başlarında Avrupa'daki uçuşlarda 15 dakikayı aşan gecikmeler, bir yıl önceye göre yüzde 28.3 oranında artış göstermiş.
Avrupa'daki havaalanları gecikmeye göre sıraya konulmuş. Gecikmede önde gelen alan Milano. Malpensa Havaalanı'nda uçakların yüzde 56.3'ü, 15 dakikayı aşan gecikme ile kalkıyormuş. Ortalama gecikme 45 dakika imiş. Bu alanı sırasıyla Cenevre, Münih, Oslo ve Roma havaalanları izliyormuş.
Haberde gecikmelerin iki nedenden kaynaklandığı belirtiliyordu. (1) Havaalanlarının yetersizliği, (2) Hava trafik sorunu. Hava trafik sorununun, Kosova olaylarından ve İsviçre ile Fransa'daki hava koridoru

Yazının Devamı