ARSASI olmadan, parası olmadan 80 günde bir kolej binası inşa edilir ve de eğitime başlanabilir mi? Burası Türkiye abicim!.. Burası "ifrat ile tefrit" diyarı... Okul vardır 8 yılda tamamlanamaz. Okul vardır 80 günde inşa edilir.
Türk Eğitim Derneği İstanbul Koleji Vakfı'nın genç üyeleri, Atom Damalı, Aclan Acar, Akın Öngör, Murat Vargı, Ahmet Kurtaran İstanbul'da bir Ankara Koleji açmak için yola çıktılar. Ve de binası 80 günde inşa edilen kolej öğretime başladı.
Bankacılık, finansman, projeleme, inşaat teknolojisi ve eğitim sistemi bakımından bu "olağan dışı" teşebbüsün hikayesini sayın okuyucularıma aktaracağım.
1997 yılı başında kurulan vakıf, 1997 yılının son günlerinde İstanbul'da kolej açma misyonunu üstlendi. Beykoz'da Kavacık mevkiinde Tepe Evleri ile Acar Evleri arasında, okul için ayrılan 40 dönüm arazi satın alındı. Mustafa Çelen'e anaokulu, ilköğretim okulu ve lise, spor tesisleri ve sosyal tesisler ile çağdaş bir kolej projesi hazırlatıldı.
Sıra geldi inşaat için para bulmaya. Beş
YAHYA Kemal Beyatlı, Itri'nin bin dolayındaki bestesinden günümüze sadece yirmi kadarının ulaştığına işaret ederek "... Belki hala o besteler çalınır / Gemiler geçmeyen bir ummanda..." der.
Eğer yıllar boyu Itri'nin bestelerine özen gösterilse idi bin bestenin dokuz yüz sekseni kayıp olur mu idi?
Sadece Itri'nin mi? Değişik Türk müziği türlerinde yapılmış bestelerin kaçı günümüze ulaşabildi? Bugün çalınan, söylenen müziğin, şarkıların kaçı gerçeğe uygun. Notası ile, usulü ile icra ediliyor?
Eski yıllarda, tekkelerde, dergahlarda icra olunan müziği kaç kişi biliyor? Tasavvuf müziği ve ilahi olarak icra edilen müzik gerçek mi?
İstanbul'da bir grup hanım ve erkek bu işe merak salmış. Başlarına bu işi bilen bir hocayı almış. Çalışmalar yapıyor.
Grubun ismi "Dilbeste Türk Musikisi Topluluğu". Dernek değil, "topluluk." Topluluğun kuruluşuna Denizcilik Bankası öncülük etmiş. Banka, bestekar Amir Ateş ile anlaşmış. Topluluğa Kadıköy'deki iskele binasının ikinci
HIRİSTİYANLAR bu geceyi Noel / Christmas olarak adlandırıyor. Aileler bir araya geliyor. Birlikte yemek yiyor. Kiliseye gidiyor. Dua ediyor.
Bu gece İsa'nın "doğum günü" değil. Bu gecenin "yeni yıl" ile bir ilgisi yok. (İsa'nın doğum günü yok. Doğum günü bilinmiyor.)
Noel / Christmas gecesi İsa'nın doğum günü kutlanmıyor ama, "beden alıp dünyaya geliş olayı" kutlanıyor.
Noel / Christmas, Hıristiyanların "Epiphany" diye isimlendirilen yortularından kaynaklanmış dini kökenli bir töredir.
Hıristiyanlar her yıl 6 Ocak tarihinde "Epiphany" diye adlandırılan bir "yortu" gününde (1) İsa'nın beden alıp dünyaya gelişini, (2) 8 günlük iken sünnetini, (3) 40 günlük iken mabede sunuluşunu, (4) 12 yaşında din adamlarıyla konuşmasını, (5) 30 yaşında vaftizci Yahya tarafından vaftizini bir arada tek bir günde kutlardı.
Roma'da ise değişik putlara tapanlar 25 Aralık günü güneşin yükselişine dayalı olarak, güneş sembolü ışığa taparak değişik eğlenceler düzenlerdi. Bu
1998 yılının ilk on ayında ithalata 38.1 milyar dolar ödedik. Geçen yılın aynı döneminde ithalata ödenen para 39.2 milyar dolardı. Demek ki, 1998 yılının ilk on ayında ithalata ödenen döviz 1.1 milyar dolar azalmış. İthalat harcamaları yüzde 2.9 gerilemiş.
Sadece rakamlara bakanlar, hangi maddeyi ne kadar ithal ettiğimizi hangi ithal mallarının fiyatının ucuzlayıp, hangilerinin arttığını dikkate almayanlar, " -Görüyorsunuz... İthalat düştü... Ekonomi daralıyor. Yatırımlar durdu. Üretim geriledi... Felaket başladı..." şeklinde yorum yapıyorlar.
Belki ekonomi durdu, felaket başladı ama, 10 aylık ithalat felaket haberciliği yapmıyor. İthalat harcamalarındaki (Dikkat buyurunuz: İthal edilen malların miktarındaki değil, ithalat için harcanan dövizdeki) gerilemenin tamamı ekonomideki daralmadan kaynaklanmıyor.
Örneğin, 1998 yılında Türkiye ham petrol dahil, petrokimya ürünlerine ilk 10 ayda, geçen yılın aynı dönemindekinden 1.1 milyar dolar daha az ödeme yaptı. Bunun nedeni, dünyada petrol fiyatlarındaki ucuzluktur. Petrol
ÖLDÜK, bittik, mahvolduk... Ama... Allah'a şükür ihracatta durum iyi. Bundan iyisi can sağlığı. Rusya pazarı yüzde 31.8 oranında daraldı. Asya'daki devletler geçen yıla göre daha az mal çekiyor. İran'a giden mallar yarı yarıya indi... Bütün pazarlara dampingli mallar girdi.
Bütün bunlara rağmen 1998 yılının ilk on ayında toplam ihracat gelirimiz, geçen yılın gerisinde değil. "Birazcık" da olsa üzerinde. Devlet İstatistik Enstitüsü, Ocak - Ekim ayı dış ticaret rakamlarını açıkladı:
- 1998 yılının ilk on ayında ihracatımız (dışarıya sattığımız mallar karşılığı giren dövizler) 21.4 milyar dolar. Geçen yılın aynı döneminde yaptığımız ihracat karşılığı gelen para 21.3 milyar dolardı. Binde 4 oranında da olsa, geçen yılın üzerinde bir ihracat geliri sağlamışız.
- 1998 yılının ilk on ayında ithalatımız (gelen mallara karşı ödenilen döviz) 38.1 milyar dolar. Bu rakam, geçen yılın aynı döneminde 39.2 milyar dolardı. İthalata geçen yıla göre yüzde 2.9 oranında daha az para ödemişiz.
Türkiye'nin
ŞİMDİLERDE hemen herkesin cebinde plastik bir kredi kartı veya banka kartı var.
Kredi kartının amacı insanların nakit kullanmasını önlemek. Nakit yerine hesaben alış veriş yapmasını sağlamak. Ama burası Türkiye abicim... Biz nakit parayı severiz. Elimiz banknota değmez ise biz para harcamanın zevkini alamayız... Onun içindir ki, bizde plastik kredi kartı kullananlar, bu kart ile yaptıkları her 100 liralık harcamaya karşılık 50 lira da nakit çekiyor, kart ile ödeme yapmak yerine nakit ile ödeme yapmanın zevkini sürdürüyor.
1998 yılının ilk 9 ayında Türkiye'de kredi kartı kullananlar plastik kartları ile 1 katrilyon 186 trilyon liralık (yaklaşık 5 milyar dolarlık) alış veriş yaptı. Sonra da bu kartları para makinelerine sokup çıkararak 541 trilyon lira (yaklaşık 1.5 milyar dolar) nakit para çekti.
Kartlarını, makineye sokup çıkararak nakit para çekenlerin tamamı zevk için bunu yapmıyor. Bazıları da ihtiyaçtan yapıyor. Çünkü bazı ödemeleri yapmak için nakite ihtiyaç var. Borç kart ile ödenmiyor. Kira kart ile ödenmiyor. Dolmuşa kart
YARIN mübarek Ramazan ayı başlıyor.
Ramazan, "Arabi - Hicri" takvimde 12 aydan birinin ismidir.
Hicri (Arabi) aylar şunlardır: Muharrem, Safer, Rebiülevvel, Rebiülahir, Cemaziyelevvel, Cemaziyelahir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zilka'de, Zilhicce.
Ramazan ayı "Arabi / Hicri" takvimindeki 12 ayın 9'uncusudur. Ay ifade edilirken "ramazan" kelimesi tek başına kullanılmaz. Önüne "ay" anlamına gelen bir kelime eklenerek "Şahr ramazan" veya "Şehr - i ramazan" şeklinde söylenir.
Ramazan kelimesi, "çok ısıtmak", (güneş kumları) "çok sıcak olmak" (gün) manalarında kullanılan "r - m - z" kökünden gelir.
Ramazan'ın ay adı oarak kullanılması türlü şekillerde izah edilir. Bu ayda oruç tutulduğundan, açlığın insana verdiği yanma duygusu veya bu ibadet ayında günahların mahvolup silinmesinden dolayı bu aya "yakma" manası ile ilgili olarak, "ramazan" adı verildiği söylenir. Bu izahlar, bu ayın oruca tahsis edilmesinden sonra, orucun tesirlerine
İŞ hayatı, bir denize benzer. Denize açılmayı göze alan, denizin bazı günler sakin, bazı günler dalgalı olacağını bilir.
Göcek koylarında yaz aylarında kıyı kıyı sandal sefası yapmayı herkes becerir. Esas beceri, dalgalı denizde gemiyi yüzdürmektir.
Durgun havada, kaptanlıklarını öve öve bitiremeyenlerin, hava biraz bozulup, denizde dalgalar yükselmeye başlayınca "- Devlet baba, kurtar bizi... Batıyoruz. Biz bu gemiyi yürütemiyoruz... Devlet Baba yardım etmez ise bu gemi batar..." diye ağlaşmaları Türkiye'ye özgü bir iştir.
Deniz sütliman iken, işler iyi giderken, şirketler tıkır tıkır kar ederken, "- Ey devlet... Gölge etme başka ihsan istemeyiz... Ankara olmasa işler daha iyi yürür. Ankara iş aleminin gerisinde... Bürokrasi geminin hızını kesiyor..." şeklinde atıp tutanların, deniz dalganır dalgalanmaz, söylediklerini unutarak, ümitlerini ve kurtuluşu Ankara'ya bağlamaları büyük bir çelişkidir.
- Yeteneği ve bilgisi olmadan, geminin dümenine geçenin hiç mi suçu yok?
&nb