“Gazze Şeridi’nde son gerçekleştirilen operasyonların meşru savaş hedefleriyle hiçbir ilgisi yoktur. Bu artık özel bir siyasi savaştır.”
Herkes öyle söylüyor; ama bu cümleler, 10 yıl Kudüs belediye başkanlığı, 2006’dan 2009’a kadar İsrail’in 12’nci başbakanı olarak görev yapan Ehud Olmert’e ait olunca, umulur ki, herkesten daha fazla ciddiye alınacaktır. Ariel Şaron’un felç geçirmesi üzerine Kadima Partisi’nin başına geçmiş, İsrail iç siyasetinde adaleti engelleme ve rüşvet aldığı iddialarıyla tartışmalara konu olmuş bir kişi. Bu suçlardan mahkûm oldu, hapis cezası aldı. Ama kimse Olmert’i Hizbullah ve Hamas yanlısı olarak niteleyemez. Onun başbakanlığında İsrail, 2006 Lübnan Savaşı’nı, 2008 Birinci Gazze Savaşı’nı başlattı; Kuzey Kore ve İran’ın yardımıyla inşa edildiği iddia edilen Suriye’deki şüpheli bir nükleer reaktöre karşı Orchard Operasyonu adlı hava saldırısı düzenledi. Bu saldırılarda yüzlerce masum sivil Filistinli, Lübnanlı ve Suriyeli can
Bu haftanın kuşkusuz ana konusu, Trump-Musk kavgası. İlk haberler gelirken, “Bu bir kayıkçı kavgası!” dedim; ancak uluslararası ilişkilerin nabzını iyi tutanlar, örneğin gazeteci-yazar Cemil Barlas, Elon Musk’ın, Trump’ın isminin (36 çocuğa cinsel istismarda bulunduğu ve bu çocukları zenginler ve siyasetçilerle buluşturan bir ağ kurduğu iddiasıyla yargılanırken cezaevinde intihar eden) Amerikalı bankacı Jeffrey Epstein dosyasında geçtiği iddiası üzerine, “İşte şimdi işe MOSSAD karıştı!” yorumunu yapınca, işin rengi ortaya çıktı.
Nitekim, Musk’ın aracılarla uzlaşma teklifine, Trump’ın “İran’ı, Ukrayna’yı düşünüyorum, Elon Musk’ı değil!” tarzı uzak durma çabasına rağmen, özellikle İsrail medyasının bu kavga üzerinden ABD Kongresi’ni, Cumhuriyetçi Partili muhalifleri Trump’a karşı harekete geçmeye çağıran yayını, kavganın kolay bitmeyeceğini gösteriyor. Kavganın kolay bitmeyeceğinin bir diğer belirtisi, mesela Musk’ın Trump’ın görevden alınması ve yerine Başkan
Fransız gazetesi manşet atmış: “İsrail, göz göre göre soykırım yapıyor.”
Ama İsrail bunu yapacağını taa 1967’de bildirmişti; “barış süreci” “çözüm arayışı” diye algılayan bizdik. Biz Müslümanlar. Biz, Arap elitler. Biz bir avuç menfaatperest, kişisel çıkar peşinde olan, silahtan korkan Filistinli. Siyonist olmayan İsraillilerle Filistinlilerin demokratik, iki toplumlu, çok dinli, insan haklarına saygılı bir tek devlet içinde yaşayabileceğine güvenmeyen batılı entelektüeller! Biz hepimiz yani.
İsrail bir günde yok edemeyeceği bir Filistin Devleti’ne hiçbir zaman ‘Evet’ demedi. İsrail başbakanlarının “Filistinlilerin devlet kurma hakkını tanıyoruz” sözlerini, biz Müslümanlar “Filistin sorununun çözümü için iki tarafın eşit şartlarda müzakere imkanının doğması” diye algıladık. Bu açıklamalardaki “Filistin sorunu” ifadesinin bile bir tuzak olduğunu sezmedik. Nitekim, iki devletli çözümü savunur ve bunun “eşit
ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Thomas Barrack, İngiltere ve Fransa arasındaki gizli Sykes-Picot anlaşması ile Batı’nın barış için değil, emperyal kazanç için bölgeyi böldüğünü söylemiş, “Bunu bir daha yapmayacağız” demişti. Büyükelçi’nin sosyal medyadaki bu paylaşımı, Türkiye’de Suriye Devlet Başkanı Ahmet El Şara ile görüşmesinden hemen sonra yapması, ABD’nin Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine bir tür teminat sayılarak medyada sevinçle karşılanmıştı.
Sıkı bir Trump yanlısı olmasıyla tanınan (aile kökeninin de Lübnan’a dayanması sebebiyle neredeyse Orta Doğulu sayılan) Sayın Barrack, aynı zamanda Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi sıfatını da taşıyor. Ülkesinin Suriye’nin yeniden inşasına artık güç veya himayecilikle değil, saygı, birlik ve bölgesel işbirliği yoluyla destek olacağını bildirdi.
Büyükelçi’nin adeta “bal damlayan” Twitter mesajında, “Batılı müdahalecilerin Orta Doğu’ya gelip,
ABD’nin Ankara’daki yeni Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack, “Sykes-Picot, Suriye’yi ve daha geniş bir bölgeyi barış için değil, emperyal kazanç için böldü. Bunu bir daha yapmayacağız” dedi. Medyamızda bir sevinç, bir mutluluk! “Bu sözleri bir diplomatın ağzından tarihsel bir özeleştiri olarak yorumlayabiliriz” diyen yorumcular mı, ABD’nin Suriye siyasetindeki bu “büyük değişiklik” ile Türkiye’nin ve Suriye’nin yanında yer aldığı çıkarsamaları mı?
İlk atandığında, büyükelçinin, 1900 yılında (bugün Lübnan’da kalmış olan) Zahle’den ABD’ye göç eden Maruni Katoliklerden büyükbaba ve büyükannesi dolayasıyla “Osmanlı torunu” olduğunu öne sürenlerimiz bile olmuştu. Ama iyi oldu, bu sözleri sayesinde Sykes-Picot Anlaşması’nı duymayan kalmadı.
Babası esnaf, annesi sekreter olan Kaliforniyalı Tom Barrack, Trump gibi multi-milyarder bir emlakçıdır. Hukuk okumuştur ama Arap
Önce, İngiliz hükumeti İsrail ile yeni serbest ticaret müzakerelerini askıya alacağını açıkladı, ardından ondan geri kalmamak için olduğu çok açık bir şekilde Fransa (ve Kanada), İsrail’le ilişkilerinde “somut adımlar” atacaklarını bildirdi. Bu açıklamaların üzerinden 24 saat geçmeden İsrail, 3 aydır süren ablukayı kaldırdığını ve sınırlı yiyecek maddelerinin girişine geçici süre izin vereceğini açıkladı.
Bu açıklama sonrası bebek maması da dahil olmak üzere, yardım taşıyan BM’ye ait kamyonların Gazze Şeridi’ne girişine izin verildi. BM Genel Sekreteri, İsrail’in Gazze’ye “Okyanus kadar yardıma ihtiyaç duyulan bir anda bir çay kaşığı kadar yardım için izin verdiğini” bildirdi; ABD’nin sözde yardım dağıtım planına katılmayacağını tekrar etti.
Ama yardım yardımdır. Bizim tandır ekmeğine benzeyen ekmeklerin fırından çıkışını ve onları bekleyen çocukların sevincini gösteren videoları insani duygularla izleyenlerin eminim gözleri dolmuştur. Gazze halkına 597
Burada daha önce görüşlerini aktardığım, İsrailli tarihçi, siyaset bilimci ve yazar İlan Pappe, verdiği yeni bir demeçte, İsrail’in 1948’de başladığı ve iki kez tamamlamak üzere kolları sıvadığı, Filistinlileri Gazze’den tamamen sürüp çıkartma, bu toprakları da tamamen ilhak ederek İsrail’e katma işini bu kez tamamlamaya niyetli olduğunu söylüyor.
İlan Pappe, “Filistinlilerin de hakları olduğunu, İsrail’in çok ileri gittiğini” söyleyen diğer İsraillilerden farklı bir konuma sahip. Hatırlayacaksınız, Pappe ve Amerikalı bilim insanı Noam Chomsky, “Filistin Davası” ve “Çözüm Süreci” gibi ifadelerin artık anlamını yitirdiğini, İsrail denilen siyasal yapının, (devletin, memleketin) tamamen ortadan kaldırılması, 1948’de yapılamayan şeyin, yani çok toplumlu demokratik yapının kurularak bütün dinlerin mensuplarına eşit vatandaşlık hakkı tanıyan BM Genel Kurulu’nun 29 Kasım 1947 tarihli 181 sayılı “UN Partition Plan” (Filistin Bölünme Planı) kararının uygulanmasından başka
Başkan Trump’ın adı geçtiğinde, insanın kendisini çelişen duygular içinde bulmaması imkansız gibi. Bir tarafta barış yanlısı olduğunu belirtip, dünyadaki tüm askeri çatışmaları sona erdirmeye kararlı bir Trump var; diğer taraftaysa ABD askeri bütçesini beğenmediği, savaş yanlısı olmakla suçladığı Joe Biden’ın istediği miktarın çok daha üstüne çıkartıyor. Söylendiği gibi “trilyon dolarlık askeri bütçe” teklifi gerçekleşmedi ama Trump, personel kalemlerinde azaltma yaparak, tasarruf edilen bu parayı silah alımlarına ekledi.
“İki Trump” hipotezini güçlendiren bir diğer durum ise, İsrail’in Gazze ve Rusya’nın Ukrayna savaşlarını “24 saat içinde bitireceği” vaadine rağmen, Putin ile Netanyahu üzerinde söylemden öte giden bir yaptırım, hatta baskı bile kuramamış olması.
Trump, Rusya’nın Ukrayna’ya üç yıl önce açtığı savaşın, eski başkan Biden tarafından Ukrayna liderinin kışkırtılması üzerine açıldığını kabul ediyor ve kendisi