Rakamlar memuru zorluyor!

2 Eylül 2002

Memur ücretlerinin çok düşük olduğunu kabul etmeliyiz. Bu ücretlerle uygar bir yaşam sürdürmek elbette olanaksız. Ancak bütçe dengeleri ciddi bir düzelme olanağı vermiyor. Tam seçim arifesinde bol kepçe zam kuşkusuz en kolay yol. Bu durumlarda "ver kurtul", hatta "bol ver, bol oy al" esastır. Bugün bunun yapılmamasını ise olumlu karşılıyoruz. Görüşmeleri götüren ANAPlı Bakan Mehmet Keçecilerin bu konuda hayli ter döktüğü de aşikar.Kamuda ücret artışlarını iki etmen sınırlıyor. Biri, bütçenin yapısı. Diğeri de, kamudaki aşırı istihdam. Bütçenin beşte biri ücretlere gidiyor. Geri kalanı ise hizmetlere veya yatırıma değil, ne yazık ki borç servisine gidiyor. Hem de hemen hemen tamamı! İşte temel bozukluk da burada. Memur maaşlarına ilişkin toplu sözleşme görüşmeleri tıkanmış görünüyor. Hükümet 75 milyon liralık zammı sınır olarak açıklarken, KESK 100 milyondan aşağısına razı olmuyor. Uzlaşma sağlanamayınca yapılacak pek de bir şey kalmıyor. Çünkü grev hakları yok. Memurlar Ankarada bir protesto mitingi ile "oy vermeyeceğiz" tehdidinden öteye gidemiyorlar. Peki verilecek ek zam acaba bütçe dengelerini çok mu sarsar?.. Bu hesaba girmek doğru olmaz. Çünkü kimi az, kimi çok her yanlış

Yazının Devamı

Rakamlar memuru zorluyor!

2 Eylül 2002


<#comment>Memur maaşlarına ilişkin toplu sözleşme görüşmeleri tıkanmış görünüyor. Hükümet 75 milyon liralık zammı sınır olarak açıklarken, KESK 100 milyondan aşağısına razı olmuyor. Uzlaşma sağlanamayınca yapılacak pek de bir şey kalmıyor. Çünkü grev hakları yok. Memurlar Ankara’da bir protesto mitingi ile "oy vermeyeceğiz" tehdidinden öteye gidemiyorlar.
Memur ücretlerinin çok düşük olduğunu kabul etmeliyiz. Bu ücretlerle uygar bir yaşam sürdürmek elbette olanaksız. Ancak bütçe dengeleri ciddi bir düzelme olanağı vermiyor. Tam seçim arifesinde bol kepçe zam kuşkusuz en kolay yol. Bu durumlarda "ver kurtul", hatta "bol ver, bol oy al" esastır. Bugün bunun yapılmamasını ise olumlu karşılıyoruz. Görüşmeleri götüren ANAP’lı Bakan Mehmet Keçeciler’in bu konuda hayli ter döktüğü de aşikar.
Kamuda ücret artışlarını iki etmen sınırlıyor. Biri, bütçenin yapısı. Diğeri de, kamudaki aşırı istihdam. Bütçenin beşte biri ücretlere gidiyor. Geri kalanı ise hizmetlere veya yatırıma değil, ne yazık ki borç servisine gidiyor. Hem de hemen hemen tamamı! İşte temel bozukluk da burada.

Yukarıdaki tabloda görüldüğü gibi, ocak - temmuz ayları arası bütçeden personel harcaması olarak

Yazının Devamı

Seçimin gündemi ve yolsuzluk

30 Ağustos 2002


<#comment>1999 seçimlerinde gündem terör ve Apo idi. Bu söylemlerle MHP ve DSP oylarını artırdı. Ancak mali krizler ortaya çıkınca, yolsuzluklar gündeme geldi. Tıpkı krize giren diğer ülkelerdeki gibi. Bugün ise gündemde işsizlik ve AB var. Gerçi gündem farklı bile olsa seçmenin siyasal tercihinde yolsuzlukların etkili olduğunu biliyoruz. Hatta bazı siyasal partilerin sırf bu nedenle barajı geçemeyeceği görülüyor.
Ülkemizde yolsuzluklar konusunda iki görüş bulunuyor: Birincisi, yolsuzlukların abartıldığı ve bu fobinin ülkede işlerin yürümesine engel olduğu görüşü; ikincisi de, ülkenin yolsuzluklar nedeniyle battığı. Gerçek hangisi derseniz; kuşkusuz iki görüşün de haklı yanları var. Yolsuzluk fobisinin bürokrasinin çalışma sistemini yavaşlattığı kesin. Çünkü bir güven noksanlığı oluşuyor ve yetkililer işi savsaklıyor... Örneğin, kara parayla ilgili düzenlemelerin birçok tasarrufçuyu ürküttüğü ve yurtdışına bu nedenle para kaçtığı savunuluyor.
Bununla beraber, ülkemizdeki yolsuzlukların ne denli yaygın olduğu da bulunuyor. Berlin’deki uluslararası şeffaflık örgütünün son verilerine göre, Türkiye hem yolsuzlukların çok yaygın olduğu bir ülke hem de hızla arttığı. Geçen

Yazının Devamı

2003’ün görünümü

29 Ağustos 2002


<#comment>2001 yılı başında bir krizle karşılaştık. Ve yıl boyunca yaraları sarmaya çalıştık. Tabii işler hemen düzelmedi. İyileşme bu yıla sarktı. Ancak, şimdi ekonomide bir toparlanma yaşanıyor. Geçen hafta açıklanan kapasite kullanım oranı da bunu gösteriyor.
Geçen yıl krizin hemen sonrasında sanayide kapasite kullanım oranı yüzde 68.5’a kadar düşmüştü. Sonra her ay bir miktar toparladı. Ve temmuza gelindiğinde yüzde 71.1’e ulaştı. Geçenlerde temmuz ayı kapasite kullanım oranı yüzde 77.5 olarak açıklandı. Demek ki, toparlanma oldukça iyi bir düzeye gelmiş. Rakamları biraz irdelediğimizde kamu sektöründeki iyileşmenin göreli fazlalığı gözleniyor. Özel kesimde ise çok kötü duruma düşenlerde önemli bir düzelme var. Ancak, krizden az hasar görenlerde büyük bir değişiklik görülmüyor.
Büyüme ekonomide en önemli gösterge. Geçici olan büyümeler ise pek olumlu sayılmaz. Hatta çok aşırı ve birdenbire yaşanan büyümeler sıkıntı bile verebilir. Sağlıklı olan büyüme sürekli olandır. Şu anda gözlenen büyüme gelecek yıl da sürecekse (ki öyle görünüyor) bu olumludur. Oysa 2000 yılında yaşanan büyüme geçiciydi. Aşırıydı. Ve nitekim sonbahara doğru sıkıntılar baş gösterdi. Nihayet kriz

Yazının Devamı

Banka hortumlama bitti mi?

28 Ağustos 2002


<#comment>BDDK en son Pamukbank’a el koymuştu. Malum; banka yaşatmak zor, gömmek ise gayet kolaydır. Mesela Bayındırbank tam bir banka mezarlığı halinde. Ve onun gömdüğü bankaların tamamının hortumlamadan battığını biliyoruz.
Malum "banka hortumlama" kavramı artık literatüre geçti. Olay en basit anlamıyla şu; banka patronu bir yolunu bulup kendisine kredi çıkartıyor. Oysa bu belli bir sınırı geçtiğinde suç oluyor... Kullanılan kredi bankaya ödenmese de faiz geliri yazılıyor. Kağıt üstündeki karlı banka sonunda batıyor. Alınan paralar da toz oluyor.
Çoğu ülkede sermayedarın kendi bankasından kullanabileceği kredilere sınır vardır. Gelişmekte olan ülkelerde ise buna uyulmadığını biliyoruz. Aslına bakılırsa geçmişte bazı ekonomistler bunun daha iyi bir kredilendirme biçimi olduğunu iddia etmişlerdi. Enformasyon görüşü denen bu yaklaşıma göre, kredi kullanan hakkında tam malumat elde edildiğinden riskler daha iyi kontrol ediliyor. Almanya’daki uzun vadeli kredilerle Japonya’daki keiretsular bunun başlıca örnekleri.
Ancak bu konu yönetişime bağlı. Yönetişimin zayıf olduğu ülkelerde bu tür krediler sorun yaratıyor. NBER’da geçen ay yayımlanan bir araştırmada (Rafael la

Yazının Devamı

CHP, Baykal ve iç borç

26 Ağustos 2002


<#comment>Derviş’in CHP’ye katılması elbette çok önemli. Böylece CHP ilk defa ve etkin biçimde ekonomi yönetimine talip oluyor. Bu CHP’de önemli fikirsel açılımları sağlayabilir. Hatta CHP bir tartışma partisi olmaktan çok, bir icraat partisi haline gelebilir. Öte yandan, şunu da belirtelim; CHP’de dogmatik sol fikirler son on yıldır önemli ölçüde aşınmıştır. CHP programında devletçiliğin sosyal devletçilik olarak değiştirildiği unutulmamalıdır.
Genel Başkan Baykal’ın son yıllarda piyasalardaki gelişmeleri yakından izlediğini biliyoruz. Hatta ihale günleri bono faizlerini izleyerek piyasa gerçeklerine egemen olmaya çalışmaktadır. Özetle, "CHP’de ekonomi dönemi başladı" denebilir.
Bu gerçek Baykal’ın televizyon karşısında iç borç hakkındaki malumatlarından gözlenmeye başladı bile. CHP lideri Baykal iktidarın değişmesiyle bütçeye 18 milyar dolara yakın bir kaynağın gireceğini savunuyor. Rakam büyük. Ancak daha önemlisi bunun bir borç olmaması.
Aslında ortada para filan da yok. Bu sadece faiz harcamalarından elde edilen bir tasarruf. Açıklayalım; şu anda iç borç rakamı 130 katrilyon liraya ulaşmış durumda. Yani tam 77 milyar dolar. Elbette bunun piyasaya olan kısmı

Yazının Devamı

Siyasette sosyoloji gerek

23 Ağustos 2002

Bu seçimlerin eskilerle yenilerin çarpışması olduğunu yazmıştık. Gelir dağılımının bu denli bozuk olduğu bir yapıda toplum elbette değişimi arayacaktır. Yaşlanmış, yıpranmış siyasetçiler istenmeyecektir.Bu seçimlerin iki yenisi görünüyor. Birisi Yeni Türkiye hareketi, ki Dervişin terkinden sonra büyük irtifa yitirmiş görünüyor. Diğeri de AKP.AKP önemsenmeli. AKPnin yöneticileri cesur davrandılar. Fazilet Partisi içinde partinin vasisi Erbakana karşı başkaldırdılar. Yenildiler. Ama yılmadılar. Değişimi, gençleşmeyi savundular. Kendi partilerini kurarken matematik hesaplara dalmadılar. Sadece toplumu doğru okumaya çalıştılar. Çünkü iş matematik değil, sosyolojikti. Böylece büyük bir partinin de sahibi oldular. Onların bu sosyolojik başarısına karşı, şimdi çeşitli matematikler yapılıyor. Ama tutturulamıyor. AKPnin birinci parti olacağı besbelli. Çünkü siyaset matematikten önce, sosyolojiktir. Nihayet Kemal Derviş CHPye girdi. Böylece bilinmeyen parametrelerden biri ortadan kalktı ve siyasal analiz yapmak kolaylaştı. Söylenen değil yapılan önemli Mesela CHP solcu bir parti. Programı, açıklamaları hep sosyal demokrat çizgide. Ama yoksullar son 10 yıldır onu bir çıkış olarak görmüyor.

Yazının Devamı

Siyasette sosyoloji gerek

23 Ağustos 2002


<#comment>Nihayet Kemal Derviş CHP’ye girdi. Böylece bilinmeyen parametrelerden biri ortadan kalktı ve siyasal analiz yapmak kolaylaştı.
Bu seçimlerin eskilerle yenilerin çarpışması olduğunu yazmıştık. Gelir dağılımının bu denli bozuk olduğu bir yapıda toplum elbette değişimi arayacaktır. Yaşlanmış, yıpranmış siyasetçiler istenmeyecektir.
Bu seçimlerin iki yenisi görünüyor. Birisi Yeni Türkiye hareketi, ki Derviş’in terkinden sonra büyük irtifa yitirmiş görünüyor. Diğeri de AKP.
AKP önemsenmeli. AKP’nin yöneticileri cesur davrandılar. Fazilet Partisi içinde partinin vasisi Erbakan’a karşı başkaldırdılar. Yenildiler. Ama yılmadılar. Değişimi, gençleşmeyi savundular. Kendi partilerini kurarken matematik hesaplara dalmadılar. Sadece toplumu doğru okumaya çalıştılar. Çünkü iş matematik değil, sosyolojikti. Böylece büyük bir partinin de sahibi oldular. Onların bu sosyolojik başarısına karşı, şimdi çeşitli matematikler yapılıyor. Ama tutturulamıyor. AKP’nin birinci parti olacağı besbelli. Çünkü siyaset matematikten önce, sosyolojiktir.

Söylenen değil yapılan önemli

Yazının Devamı