Kariyeri 10 yıllara yaymak giderek güçleşiyor; ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, 30 yaşını geçen sanatçıları çetin bir mücadele bekliyor
Popüler müzik tarihinde gelmiş geçmiş pek çok büyük sanatçı arasında en fazla ilgimi çekenler uzun kariyere sahip, her kuşağa hitap edebilmiş olanlar. David Bowie mesela; ölene kadar uzun yıllar ‘70’lerden 2010’lara farklı cümleler kurabilmiş, müziğini geliştirebilmiş ve her yeni kuşağa hitap edebilmiş isimlere güzel bir örnek. Leonard Cohen, müziğini hiç değiştirmeye ihtiyaç duymadan hayatının her döneminde yaşadıklarını, hissettiklerini anlatarak uzun soluklu olmayı başaranlardan. Giderek bilgeleşenlerden. Bruce Springsteen diğer bir örnek.
2019’un en büyük turnelerini inceliyordum geçenlerde. Justin Timberlake, Metallica, Fleetwood Mac, Kiss, Bob Seger and the Silver Bullit Men, Elton John, Pink. En büyük geliri elde etmiş ilk 10 isim arasında sadece Ed Sheeran (29) ve Travis Scott (28) genç. Geri kalan sanatçılar 40-75
Dünyanın en fazla ses getiren, en ünlü açık hava müzik festivali hangisi sorusunun yanıtı herhalde Glastonbury olmalı. Bu yıl festival 50’nci yaşını kutlayacaktı. Ancak pek çok festival ve büyük etkinlik gibi iptal edildi. Seneye yapılacak. Tabii başka bir salgın, nükleer savaş, uzaylı istilası, göktaşı çarpması, katil çekirge istilası, dev örümceklerin intikamı, et yiyen karıncaların gazabı, vampir arıların saldırısı, zombilerin şafağı falan yaşanmazsa. Bunlar yaşansa bile aslında her şey daha iyi olabilir ama dünyayı eline geçirmiş bu vasat insan profili ve politikacılarla her şey artık koca bir bilinmez.
Günümüzün ruhu uzun vadeli planlar yapmamak üzerine inşa ediliyor. Çünkü dünya üç yılda bir falan değişiyor, hangi yöne savrulacağı da belli olmuyor. Üç yıl sonrası bile çok uzak.
Her neyse, Glastonbury aslında bir çiftlik. Bizim mahalledeki kafe bu çiftliğin ürünlerini satıyor, oradan da takip ediyorum. Tereyağı çok güzel. Festivaline gidemesek de ekmeğe
Bir Anneler Günü değil elbette Babalar Günü. Anneler Günü gibi esaslı, anlamlı, derinliği olan, herkesin içinde koşulsuz yeri hazır “kutsal” bir gün değil. Babalar Günü bana her zaman biraz, “Babaların da bir günü olsun ayıp olur şimdi” günü gibi gelmiştir. Baba olunca bunu daha da iyi anladım. İtiraf edelim, biraz ikinci sınıf ebeveynlik günü bugün.
Çünkü şöyle düşünelim, dünyada kutlanacak tek bir ebeveyn günü olsa bu hangisi olmalı anketinden biz babaların galip çıkması imkânsız. Hatta birçok babanın da anneler için oy vereceğinden eminim.
Ebeveynlerin çocukları tarafından karikatürleştirilmesi macerasından hem anne hem babalar payına düşenleri eşit bir şekilde alıyor. Sosyal medya anne baba mizahıyla dolu. Çocuklar anne ve babalarının yaptığı gayet sıradan ve normal şeyleri mizah konusu gibi paylaşmaya bayılıyor: “Babam Türkçe rap dinliyor, kesin bilgi.”
Hah hah, çok komik. Pardon neden dinlemesin ki? Bu ne kibir. Benden duymuş olmayın ama
O kadar çok albümünüz var ki bir tanesini yayınlamayı unutuyorsunuz. 46 yıl sonra bir gün aklınıza geliyor. “Aa benim bi albüm vardı şurda!” diye. “Dur ben şunu bi yayınlayayım bari…” Neil Young’a da böyle mi oldu acaba…
Young 1974 yılında kaydetmiş “Homegrown” albümünü. Albüm ancak 2020’nin 19 Haziran’ında bir bütün olarak yayınlandı. Aradan geçen neredeyse 50 yıllık dönemde bazı şarkıları canlı olarak çalıp bazılarını da albümlerine serpiştirdi Young. Ancak bu albüm daha önce bir albüm formatında hiç piyasaya çıkmadı. 2010’da Young’ın bütün şarkı ve albümlerini bir arşiv çalışması doğrultusunda yeniden yayınlanması gündeme geldi. “Homegrown” da işte bu şekilde akla geldi sizin anlayacağınız. “Homegrown” ‘70’lerin folk/country sound’unu yansıtıyor; evet ama buna eski denilebilir mi? Yanıt net bir hayır! Neil Young her zamankinden daha da güncel. Üstelik eski usullerle banda kaydedilen
Hafta sonu Londra’ya indim. İstanbul’da Kadıköy’de oturanların Nişantaşı-Taksim taraflarına ya da Boğaz’a giderken “Karşıya geçtim”, “Şehre indim” gibi ifadeler kullanması gibi benim yaşadığım kasabadan Londra’ya giderken de benzer ifadeler kullanılıyor. İstanbul’dan farkı, köprü yok. O yüzden “sıkıntı” da yok. Mesafe haritada daha uzun ama trenle yol 20 dakika sürüyor. Ben Moda’da yaşarken gazeteye gitmek için yarım günü yolda geçiriyordum. Burada trenle konu hallolmuş.
Neyse, bildiğiniz şeyleri size tekrar etmektense buralardan biraz izlenim yazayım.
Londra şu ara sıcak ve insanlar parklara hücum etmiş durumda. Mangal yapan görmedim ama eline sandviçini, frizbisini, topunu alan parklara koşmuş.
İki metrelik sosyal mesafeleşmeler bitmiş durumda. Herkes alt alta, üst üste. Ne yolda, ne parkta, ne markette gördüğüm kadarıyla kimse artık mesafeye falan dikkat etmiyor.
Metroya binmemek için yürüyelim dedik ve başladık kanal boyunca gezinmeye. Bisikletler, scooter’lar vızır vızır. Havanın
Kovid-19’u atlattık görüşü artık insanlığın büyük kısmına iyiden iyiye hakim. Kötü haber veren ya da “Aman dikkat edin, ikinci dalga olabilir” diyenlere keyif kaçıran trol gözüyle bakılıyor. Ekonomiler de alarm verdiğinden, herkes bir an önce eskiye dönme peşinde. Her gün bir sürü insan ölüyor ama rakamlar inişe geçtiğinden, artık kimse 50-100 kişi ölmüş çok da önemsemiyor. Salgının başlarında günde 50 kişi öldüğünde büyük olaydı. Şimdi günde 50 kişi ölürse arka sayfalarda bir istatistik olabiliyor.
Konu tatil. Kovid sonrası tatil sezonu başladı. İngiltere’de pazartesi itibarıyla dükkânlar, mağazalar, açık havadaki restoran ve kafeler açılıyor. Sokaklarda göze çarpan hareketlilik biraz daha artacak demektir. Bunun yanında tatil konusu her yerde birinci konu. Bu yıl tatil yapabilecek miyiz? Seçenekler ne olabilir? Bütün dünya bu yazı nasıl geçireceğini merak ediyor.
Gazeteler, tatil yörelerinde ev almak için doğru zaman
Müzik dünyasına geçen hafta ABD’den dünyaya yayılan protestolar damga vurdu; önemli single ve albümlerim çıkışı ertelendi, yayın takvimi durdu ama hip hop dünyası özel gündemi yakaladı; bunların arasında “Pig Feet” en etkileyici olanı.
Müzik dünyası geçen hafta -bir bakıma- iş durdurma eylemi yaptı. Bütün dünyada önemli single ve albümlerin çıkışı ertelendi. Müzisyenler iş yavaşlattı diyelim. Amaç elbette başta ABD’den tüm dünyaya yayılan siyahi mücadeleye ve dünya çapında belli kesimlere uygulanan sistematik baskılara dikkat çekmekti. Yayın takvimi durdu, ama hip hop dünyasından pek çok isim, bu haftaya özel gündemi yakalayan siyasi içerikli şarkılarıyla çıkageldi. Bunlardan en etkileyici olanı Denzel Curry’nin aralarında caz dünyasından Kamasi Washington’ın da bulunduğu isimlerle ortaklaşa yaptığı “Pig Feet”ti bana göre. YG’den gelen FTP de büyük ilgi gördü. Oldukça direkt bir şarkı. FTP’nin
50’ler yeni 30’larmış. Böyle deniyor. 60’lar yeni 40’lar, 70’ler yeni 50’ler oluyor bu hesaba göre. Ama insanlar hâlâ 70 yaşında küt diye ölüyor. Doğa anne ya da doğa baba “50’ler yeni 30’lar, o zaman 90’lar da yeni 70’ler olsun” demiyor.
Geçen hafta Mory Kante öldü mesela 70 yaşında. “Yeke Yeke” isimli şarkısı 1988’de popüler olmuştu. Ben 18’mişim. Şimdi olsa herhalde 18’ler yeni 0’lar olacaktı. Bebek olmasam da çocukmuşum o kesin.
Size garip gelecek ama bu yazıyı yazma fikri Mory Kante’nin ölüm haberiyle aklıma girdi. “Yeke Yeke”’yle yeni dünyanın yaş matematiği arasında ne gibi bir ilişki var ben de bilmiyorum. Mory Kante’nin yaşının beni müziğinden daha çok ilgilendirmesi de herhalde bir tür yaşlanma belirtisi olmalı.
Bir aydır 50 yaşındayım. Ve 50’ler yeni 30’lar falan değil. 50’ler düz 50’ler arkadaşlar. Aklınızda olsun. Size yalan söylüyorlar.