Fenerbalığı kuyruğu kızartması, Anasonlu salatalık şekerlemesi, Tek yüzü pişmiş palamut, Safranlı soğuk türlü, Soğan marmelatı, Kereviz cipsi, Yarı pişkin torik simidi, Siyah turp şekerlemesi...
Nedir bütün bunlar? Daniel Colagrossi’nin bizim için yarattığı yemeklerden örnekler. Daniel’i artık tanıyorsunuz. Mine Kırıkkanat dostumuzun yakışıklı Fransız eşi... Fotoğraf sanatçısı, ressam, şair... Bir dönem aşçılık eğitimi almış... Müthiş yaratıcılığını bu alanda da kullanıyor... Hazırladığı 100 yemek ve tatlı tarifini kendi resimlediği kitapta topladı. “Alafranga Türk Sofrası” adlı kitabın tanıtımı hafta içinde Beyoğlu’nda Zarifi’de yapıldı. Hem kitabı tanıdık, hem Daniel’in bu kitaptaki tariflere göre mutfakta hazırladığı lezzetleri tattık. Doğrusu her şey çok güzeldi. Daniel kitabının girişinde diyor ki;:
“Türkler için Fransız anlayışıyla bir mutfak düzenlemeyi düşündüm. Amacım bu kitapla alışıldık Türk mutfağı malzemelerini kullanarak değişik biçimlerde hazırlanmış tarifler sunmak...”
Fransızlar için yiyeceklerinin kimyası önemli... Doğru karışımlar yemekleri hem daha lezzetli yapıyor hem daha sağlıklı. Yemekleri bol yağ yerine uygun karışımlarla lezzetlendirmek akla
CHP Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi AKP’ye anayasa çağrısı yapıyor:
“Eğer özgürlükleri esas alan yeni bir anayasa için yola çıkacaksak bu yola mayın döşemekten vazgeç. Kanun Hükmünde Kararname çıkarma sevdasını bırak. Hangi konuda hangi düzenlemeyi yapmak istiyorsan bunları Meclis’e getir.”
CHP sanki AKP’nin gerçekten özgürlükçü bir anayasa yapma niyeti varmış gibi... Sanki bugüne dek AKP’nin demokrasi ve özgürlüklere nasıl baktığı anlaşılmamış gibi konuşuyor...
Bu arada CHP’nin bir talebi vardı. Galiba unutuldu...
Bakınız 2011 CHP seçim bildirgesinde bu talep nasıl dile getiriliyor:
“Çağdaş örneklere uygun olarak yeni Anayasa’yı toplumun tüm kesimlerinin katılımı ve mutabakatıyla hazırlayacağız. Bu amaçla yeni Anayasa’nın yüzde 10 seçim barajı ile yara almamış bir Meclis tarafından hazırlanmasına çalışacağız.”
Oysa bu Meclis yüzde 10 barajıyla seçildi. O yüzden kurucu meclis olamaz...
Başbakan İsrail ile gerekirse savaşırız dedi ABD’de...
Dünya çapında heyecan yarattı...
Akla hamen iki ülkenin deniz ve hava güçleri geliyor... Silah konularında uzman bir gazeteci olan Tuncer Bahçıvan dostumuz iki ülkenin güçlerini karşılaştırıyor...
“İsrail’de fırkateyn büyüklüğünde gemi yok.
Kıyısı kısa olduğu için daha çok savunmaya yönelik ufak, hızlı, iyi donanımlı korvet ve botları var.
Donanmasındaki gemiler şunlar:
3 Korvet ( Sar 5 sınıfı) 8 Füze botu ( Sar 4.5 sınıfı) 2 Kıyı koruma botu (Sar 4 sınıfı) 40 ufak hızlı komando saldırı botu, 3 Dolphin sınıfı küçük denizaltı...
Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın “2006 Yılı Raporu” nda şu ifadeler yer alıyor:
“Kıbrıs Rum tarafının Doğu Akdeniz’de petrol aramaya başlamasıyla TPAO, MTA ya da 9 Eylül Üniversitesi’nin denizlerde petrol aramacılığında kullanılabilecek bir gemi satın alması Türkiye’de tartışılmaya başlanmıştır. Hangi kuruluş gemi satın alırsa alsın, mutlaka TPAO’nun gemiye ortak olması... yararlı olacaktır.”
Bu haber Cumhuriyet’te dün Murat Kışlalı imzasıyla yer aldı...
Kıbrıs Rum tarafının petrol aramaya başladığı ve Türkiye’nin de bir gemi satınalması gerektiği 5 yıl önce gündeme geliyor....
Ne var ki, hükümet geleceği göremiyor. Sadece zaman zaman tehdit savuruyor.
Gemileri yollarız. Uçakları göndeririz... Falan...
Rumlar bu zaman zarfında arkalarına İsrail, Yunanistan ve ABD’yi alıyor. Sondajlara başlıyor.
Dün sabah Ankara’daki patlamayı duyunca Oslo toplantısındaki şu diyalogu anımsadık:
Sabri Ok (PKK):
- Bizim güçler her tarafta var onu söyleyelim. Türkiye’nin her tarafında var. Karadeniz’de de var Toroslar’da da var...
Afet Güneş (MİT):
- Biliyoruz metropolleri de doldurdunuz bu arada patlayıcılarla doldurdunuz.
* * *
MHP lideri Devlet Bahçeli, son basın toplantısında soruyordu:
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun MİT - PKK görüşmesi hakkında Erdoğan’a:
“Neden görüştünüz demiyoruz, halka niye yalan söylediniz diyoruz” şeklinde seslenmesi, görüşmenin içeriğini görmezden gelmesi, hatta onaylaması, CHP’nin tabanında hayal kırıklığı yarattı.
Hiçbir hükümet silahlar susmadan terör örgütüyle pazarlığa oturmamıştır. Taviz vermemiştir. Bir başka ülkenin nezaretinde görüşme yapmamıştır. Ve görüşme yaparken yakalanmamıştır.
AKP hükümeti bu hataların tümünü birden gerçekleştirdi.
Bu konuda MHP lideri Bahçeli, CHP’den çok daha tutarlı ve özlü bir eleştiri yaptı. Görüşmenin içeriğini sordu... Hükümetin PKK ile hangi konularda anlaştığını açıklamasını istedi.
Bakalım iktidar “Bu görüşmeyi biz yapmadık devlet yaptı” masalıyla sorulardan kaçabilecek mi?
Malatya’da kurulacak füze kalkanı Türkiye’nin yarısını bile korumuyormuş.Eee? O kalkan zaten Türkiye’yi değil İsrail’i korumak için kurulmuyor mu!F. Fidan
Geçen hafta İBB - Galatasaray maçını izleyenler Fatih Terim cephesinde değişen bir şeyin olmadığını gördüler. Yine garip garip mimikler yine tuhaf el, kol, vücut hareketleri... Peki, bunlar öylesine, irade dışı yapılan hareketler mi yoksa her birinin ayrı manası, meali, mesajı mı var? “Manalı gazeteci!” Fahrettin Fidan’a göre ikincisi. Peki, neymiş onlar, diyorsanız... Buyurun:
- Gözler süzülmüş, dudaklar büzülmüş, ağız - burun yamulmuş iken burun kanatları hızla açılıp kapanıyorsa... (Kendi futbolcularına mesaj):
“Kanatlar arasında kopukluk var. Birbirinize daha yakın oynayın, boş alan bırakmayın.”
- Sol ayağını geriye, sağ elini Guiza’nın “okçu hareketi”ne benzer şekilde ileriye atmış, işaret parmağıyla da yukarıyı gösteriyorsa mesaj hakeme ve seyirciye:
“Bal gibi penaltımızı yedi kitapsız, ama yukarıdaki gördü.”
- Yardımcısını önce kucaklıyor, ardından yumrukluyorsa mesaj açık:
“Takımın attığı gole çok sevindim.”
Başbakan Erdoğan “Habur anlayışı bitti” diyor...
Nedir Habur anlayışı... Oslo görüşmesinin zabıtları okunduğunda kodları kolayca çözülüyor.
PKK ile anlaşma yapılmış...
Habura gelecek PKK’lıların ayağına savcı ve yargıç gönderilirken...
Tutuklama yapılmaması için yargıya talimat verilmiş.
Nitekim PKK’lılar ellerini kollarını sallayarak ve gösteriler yaparak sınırdan içeri girdiler.
Yargıya talimat verildiği elbet sezilmişti. İçişleri Bakan Atalay’ın Ahmet Türk’e “Müsteşarımı Diyarbakır’a gönderdim. Hâkim ve savcılar ayarlandı. PKK’lılar geldiği gibi geçecek” dediği söyleniyordu. Ama bunlar söylentiydi. Kesinlik yoktu...