- Dinin bu dünyayı denetlemeye çalışması; değişken olmayanla değişkenin zıtlaşmasına yol açacak ve sonuçta tarihsel deneyin de istisnası olmayan bir şekilde gösterdiği üzere, bu dünya dini şekillendirecek, yani bu dünya dinselleşmeyecek, aksine din dünyevileşerek kutsallığını kaybedecek ve sıradanlaşacaktır...Bugün olan budur... Peki ne yapmalı? Din ile dünya işlerini ayırmak dini din olarak koruyabilmenin birinci koşuludur diyor Kılıçbay... Bunu sağlayan mekanizma da laikliktir:- Dinin elden gitmesini istemeyen kişinin laik olmaktan başka seçeneği yoktur. Laiklik dini güvence altına alan gerçek bir demokratik doktrindir... Nitekim dünyada ilk laiklik talepleri Katolik Kilisesi'nden gelmiştir...Bunları duymak ve anlamak din tacirlerinin işine gelmez. Ama gerçek dindarlar bu gerçeği görmek zorundadır. Ülkenin içine yuvarlandığı dinsel tartışmaların düzeyine bakın hele... Dinci siyaset Türkiye'yi yönetmeye talip olmadan önce, dinsel konular böyle uluorta tartışılmıyordu? Herkes, bilir bilmez bir yanından çekiştirmiyordu. İnanç, Tanrı ile kul arasında, saygın bir alanda korunuyordu. Dinci siyasetle birlikte dini günlük hayata egemen kılma çabaları manzarayı değiştirdi. Dinsel konular
Küçük Çamlıca'nın yüzde 6 olan imar hakkı, bu kurtarma operasyonu uğruna yüzde 15'e çıkarıldı. Böylece İstanbul'un bir parça yeşil kalabilmiş ender köşelerinden olan Çamlıca'ya betonlaşma yolu da bilvesile açılmış oldu.Kaçak villanın yapımı 1998'de başlamıştı. Zamanın Saadet Partili belediyesi kaçak villayı bin dereden su getirip yıkmadı. Şimdiki AKP'li belediye başkanı Mehmet Çakır da alkol içenleri suçlu bulduğu kadar kaçak inşaatı sakıncalı bulmadı. Sonunda kanun kaçakları bol kepçe imar izniyle ödüllendirildi.Kemal Abi'ye dönersek... Sahte faturadan hayali ihracata ve vergi kaçakçılığına kadar envai çeşit suçtan sanık bu zat, demokrasi ve hukukun işlediği bir ülkede olsa şimdi çoktan hapisteydi. 2002'de sahte faturadan 3 yıl hapis istemiyle yargılanırken milletvekili seçildi, AK iktidarın Maliye Bakanı oldu. Halkımız Kemal Abi'yi sempatik buluyor! Medyamız da Kemal Abi'ye çalışıyor. Eşinin Kemal Abi'ye nasıl da âşık olduğunu, onun nasıl da esprili bir ağabey olduğunu anlata anlata bitiremiyor. Kemal Abi de bunca desteğin hakkını veriyor, götürdükçe götürüyor. Böyle başa böyle abi... Götür abi... Maliye Bakanı Kemal Unakıtan'ın Üsküdar'daki kaçak villası Büyükşehir Belediyesi,
1. İstanbul yolu genişletildikten ve alt - üst geçiler yapıldıktan sonra tamamen bir sürat yoluna dönmüştür.2. Bu yolda çoğu sürat nedeniyle her gün en az 1 kaza olmaktadır... 3. Ne bu yolda, ne diğer yollarda (Ankara içi) trafik denetimi yoktur, sadece polis kendini göstererek caydırıcı olmaya çalışmaktadır.4. Seyir halinde trafik kontrolü yapılmamaktadır.5. Şoförler bilinçsizdir, emniyet kemeri takan sayısı çok azdır, araç kullanırken çoğu cep telefonuyla konuşmaktadır.6. Bu yolda günün her saati kamyon, çimento kamyonu, temizlik aracı görmek mümkündür. Oysa ki, özellikle yoğun saatlerde ağır vasıtalar ve belediye temizlik araçları trafiğe çıkmamalıdır.7. Bu yolda özellikle ağır vasıtalar sürat sınırını aşmaktadır.8. En kötüsü, halkımız kaderine razıdır, sürat yapan otobüste tahminen kimse şoförü uyarmamıştır.Sonuç: Cenazelerde boy gösterip ortadan kaybolan çok yetkili zevat ciddi trafik kontrolü için talimat verse... Ne insanlar ölür ne onlar cenazelere zahmet etmek zorunda kalır. Ankara'da meydana gelen ve 8 Dışişleri Bakanlığı mensubu ve bir çocuğun ölümü ile sonuçlanan trafik kazası üzerine Selman Çobanoğlu şunları yazıyor: Kredi kartı borcuna af getirilmeyecekmiş. Maliye
Nedir olay? Çamlıca'nın Subaşı Camii'nde kadınlı erkekli bir grup iki yıldır özel bir bölümde yan yana ve başı açık namaz kılıyormuş.Hoşgörü, ibadet özgürlüğü falan birden unutuldu. Ortalık ayağa kalktı. Çok çok Diyanet'i ilgilendirecek konunun içine siyaset ve devlet de girdi. Cami imamı karakola çağrıldı, ifadesi alındı. Olay büyük! Neden? Başbakan'ın danışmanı Cüneyd Zapsu'nun eşi de namaz kılanlar arasındaymış da ondan! Telaşın sebebini Zapsu açıklıyor:- Üniversitelerde türbana karşı olanlar şimdi, "Bakın, siz türbanlı kızların üniversiteye girerken türbanlarını çıkarmasına karşı çıkıyorsunuz. Ama eşleriniz camiye bile başı açık girebiliyor. Demek ki üniversiteye girerken de türban çıkarılabilirmiş" diyebilirler...Aslında laik kesimin gündeminde bu konu yok. Ama din tacirleri fındık tacirine şunu diyebilir:"Yahu türbanı hayatın her alanına sokalım diye göbeğimiz çatlıyor, senin eşin camide bile başını açarak bizi güç duruma düşürüyor..." Telaşın sebebi işte bu.Türbanlı bir hanımın Çankaya'ya çıkmasına halk alıştırılırken Danışman Bey'in eşinin başı açık namaza durması... Bu da ayrı talihsizlik.Bakar mısınız, ileri ülkelere acilen yetişmesi gereken Türkiye 21. yüzyılda hangi
- Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Ahmet Taner Kışlalı'yı katlettikleri gerekçesiyle yaklaşık 30 kişi yakalandı, yargılandı, cezalara çarptırıldı. Bunlardan şu anda sadece Ferhat Özmen ile Necdet Özdemir içeride yatıyor. Oğuz Gürsel isimli şahıs da aranıyor. Diğerleri ortalama 1.5 yıl yattıktan sonra serbest bırakıldılar.- Katiller gerçekten bu kişiler mi?- Bunlar buzdağının üzerinde görünen kişiler. Bu iş o kadar karışık ki, cinayetleri ne bunlar işledi diyebiliyoruz ne de işlemedi... Fakat her birinin cinayetlerde rolü var.* * *Yurdu baştan başa kaplayan kar beyazlığının üzerine kırmızı karanfiller düşüyor. Cumhuriyet kavgası sürüyor. Uğur Mumcu bu kavganın şehididir. Aynen Aksoy, Üçok, Dursun, Kışlalı, Hablemitoğlu ve niceleri gibi... Emperyal Batı ve işbirlikçisi Vahdettin, 1920'lerde Mustafa Kemal'e yenildi. Ama bu yenilgiyi hazmedemedi. Vahdettin'in torunları, anti laik güçler, emperyal güçler desteğinde laik Cumhuriyet'e karşı savaşı dünden bugüne sürdürüyor. Andıklarımız bu kavganın şehitleridir. Uğur Mumcu'nun katledilişinin üzerinden 13 yıl geçti. Uğur her yıl 24 Ocak'ta anılıyor, insanlar "Katiller bulunsun, hesap sorulsun" diye slogan atıyor. Öte yanda da
* * *Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...* * *Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler. Vurulduk ey halkım, unutma bizi... Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...* * *Fırsat eşitliği, adalet, insan hakları, demokrasi, insan gibi yaşama hakkı, yurttaşlık onuru... Bunlar için işkence tezgâhlarından geçen, canını veren tüm yurtseverler adına halka "Sesleniş"idir yukarıdaki satırlar Uğur Mumcu'nun... Dağ gibi kara yağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl
Bir grup kız arkadaş, kendilerine erkek seçmek icin mağazaya girer.1. KAT'ın kapısında şunlar yazılıdır: "Bu kattaki erkeklerin çalıştıkları bir işleri var ve çocukları da severler." Kızlar yazıyı okur ve mırıldanır: "Eh, hiç yoktan iyidir ama bir de üst kata bakalım."2. KAT'ın kapısındaki yazı: "Buradaki erkeklerin iyi bir işleri var, çocukları severler ve yakışıklıdırlar." Kızlar: "Hmmm, hiç fena değil ama acaba bir üst katta ne var?" diye meraklanır.3. KAT: "Buradaki erkeklerin çok iyi birer işleri var, çocukları severler, yakışıklıdırlar ve ev işlerine de yardım ederler." Kızlar: "Aman Tanrım, çok etkileyici ama bakalım bir üst katta ne var?"4. KAT: "Buradaki erkeklerin işleri çok iyi, çocukları çok severler, gayet yakışıklı olup ev işlerine yardım ederler ve ayrıca son derece romantiktirler." Kızlar çığlık çığlığa bir üst kattakini merak ederek yukarı fırlarlar:5. KAT'ın kapısında şunlar yazmaktadır: "Bu kat boştur ve sadece kadınları memnun etmenin mümkün olmadığını kanıtlamak icin düzenlenmiştir. Çıkış soldadır." Kadınların gidip kendilerine koca seçebilecekleri bir erkek mağazası açılmış. 5 katlı mağazada şu kural geçerliymiş; Bir kattan yukarı çıkmak serbest ama aşağı
"... Devlet dairelerindeki kıyafet anarşisi, sokak ve televizyon kıyafetlerini de etkilemiş, göbek açık, bel açık, sırt açık, göğsün büyük bölümü açık halde, belden aşağıda da tayıtlı ve tayıtsız ölçüsüz çıplaklar milli vicdanda tahammülü zor yaralara sebep olmaktadır"Trabzon Valiliği ne mi yapmış? Bu sakat bildiriyi belediyeler dahil tüm kamu kuruluşlarına göndermiş. Gereğinin yapılmasını ve 2 Şubat'a kadar cevap verilmesini istemiş. Devletin valisinden böylesi beklenir miydi? Memlekette öyle olaylar oluyor ki.. Akıl almıyor. Mesela... Trabzon'da ilginç bir dernek kuruluyor. Adı: "Haya ve Edebe Aykırı Müstehcen Kadın Kıyafetlerinin Men'i Cemiyeti"... Trabzon Valiliği'ne başvuran bu dernek kamudaki kadın memurların kıyafet yönetmeliğine uygun giyinmesini istiyor... Hatta diyor ki: Ağca'dan başka mahkûmların tahliyesinde de hesap hatası oluyormuş. Lokantalarda da hesap hatası olur ama o hatalarda hep müessesese kazanır. Eğer Milliyet başta olmak üzere gazete ve televizyonlar ayağa kalkmamış olsa acaba Adalet Bakanı M. Ali Ağca'nın tahliye kararını yine de Yargıtay'a gönderecek miydi? Hiç sanmıyoruz... O takdirde çok muhtemelen Ağca 7.5 yıl erken tahliye olmuş olacaktı. Gelin de