GAZZE’deki insanlık trajedisinin üçüncü haftasında, ateşkes için yoğunlaşan diplomatik çabalar, ne yazık ki şu ana kadar sonuç vermedi. Halen gözler, temasların odak noktası olan Kahire’ye çevrilmiş durumda.
Mısır, daha önce Fransa ile oluşturduğu planın ana hatları çerçevesinde, ateşkesin karmaşık ayrıntılarını bir yandan Hamas’ın Gazze ve Şam kanatları, diğer yandan da İsrail ile görüşüyor ve Türkiye dahil, başka aktörlerin de yardımıyla, bir mutabakat sağlamaya çalışıyor.
Diplomaside sıkça kullanılan “Şeytan ayrıntıdadır” lafının doğruluğu, bu meselede ortaya çıkıyor. Gazze’de ateşkes için harcanan çabalar tarafların öne sürdüğü önkoşulların detayları içinde adeta boğuluyor.
Aslında olması gereken şey, BM Güvenlik Konseyi’nin (binbir zorlukla ve gecikmeyle) aldığı ateşkes kararının bir an önce uygulanmasıdır. Ancak iki taraf da bu dengeli karar metnini, kendi önkoşullarının ayrıntılarını karşılamadığı için reddettiler.
Zıt pozisyonlar
BU ayrıntılar temelde Gazze’deki dramatik olaylara yol açan uyuşmazlığın özüyle ilgili.
BUGÜNLERDE Orta ve Doğu Avrupa, yıllardan beri görülmemiş bir soğuk dalgasının etkisinde. Slovakya’dan Sırbistan’a, Bosna’dan Bulgaristan’a kadar birçok ülkede milyonlarca insan, kelimenin tam anlamıyla, soğuktan donuyor.
Bunun nedeni, Rusya’nın Avrupa’ya doğalgaz sevkiyatını kesmiş olması. Aslında Rusya’nın dev enerji kurumu Gazprom’un Avrupa ülkeleriyle bir sorunu yok. Anlaşmazlık, Gazprom ile, bir enerji transit ülkesi olan Ukrayna arasında.
İşte Avrupalılar, kendi iradeleri dışında bir uyuşmazlık yüzünden, kara kışın ağır faturasını ödemek zorunda kalıyor.
Aslında Rusya’nın doğalgaz vanalarını kapattığı yılbaşından beri, sadece “taraf” olan Ukrayna değil, “tarafsız” davranmaya çalışan Avrupa da bu cefayı çekiyor. Rusya ile Ukrayna arsındaki bu anlaşmazlığın halli için, AB geçen hafta devreye girdi. Hatta bu konuda iki tarafla “üçlü” bir anlaşma da imzaladı.
Buna göre, Rusya Avrupa’daki müşterilerine Ukrayna yoluyla doğalgaz sevkiyatını normal şekilde yapacak, üçlü bir komisyon bunun denetimini sağlayacaktı. Bunun anlamı da şuydu: Ukrayna, Rusların iddia ettiği gibi, Avrupa’ya yönelik doğalgazı, kendi sistemlerine pompalamayacak, yani açıkçası “çalmayacaktı”...
Ne var ki,
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın şimdiye kadar Dışişleri Bakanı tarafından yürütülen AB başmüzakereci görevine Devlet Bakanı sıfatıyla dış ilişkiler danışmanı, İstanbul milletvekili Egemen Bağış’ı ataması, yerinde ve anlamlı bir karardır.
Aslında bu görevin Dışişleri Bakanı’nın yoğun dış politika sorumluluklarından ayrı tutulması çoktan gerekiyordu. Nitekim Ali Babacan da, Dışişleri Bakanı olmadan önce AB başmüzakereci görevini yürütüyordu.
Aslında birçok AB üyesinde ve aday ülkelerde AB işleri, dışişlerinden ayrı bir bakanlık tarafından yönetilmektedir.
Türkiye’nin dış politikada iddialı bölgesel ataklara geçtiği, çok yönlü küresel stratejiler geliştirdiği bir dönemde, AB ile ilişkilerin -ve müzakere sürecinin- tek bir makam tarafından iyi yürütülmesi imkânsız. Bu yüzden bu statü, Ankara’nın AB’ye ilgisinin giderek azalmasının ve ondan uzaklaşmasının bir belirtisi sayılmıştır.
Yol haritası
ŞİMDİ bu görevin ayrı bir bakanlığa devredilmesi, hükümetin AB ile ilişkilerine yeniden önem verdiği ve dış politikanın öncelikli hedeflerinden biri saydığı mesajını veriyor.
TÜRKİYE’nin Gazze krizinde aldığı tavrı, hem Batı’da, hem Arap dünyasında, Türk dış politikasında önemli bir değişikliğin işareti olarak algılayanlar var.
Dış basındaki bazı değerlendirmelerden de anlaşıldığı gibi, Batı bu yeni “trend”den rahatsız; Arap ve İslam dünyası ise memnun...
Dış dünya Türk dış politikasının şimdi daha çok Ortadoğu “ekseni”ne kaydığı -ve Batı’nın çizgisinden uzaklaştığı- izlenimini nereden ediniyor?
Türkiye’nin Gazze’deki facia karşısında, daha baştan, net bir tavır ortaya koyduğu açık. Uluslararası camianın ve hatta Arap âleminin tereddüt ettiği sırada, Başbakan Erdoğan aktif olarak devreye girmiş ve bir diplomatik inisiyatif başlatmıştır.
Türkiye’nin böyle bir “aktivizm” göstermesi (daha önce de yazdığımız gibi) isabetli ve zamanlı bir davranıştı. Ne var ki, bu strateji yürütülürken, bazı ciddi taktik ve üslup hataları yapıldı. Özellikle Başbakan’ın sert çıkışları ve ateşkes için daha baştan Mısır’la sıkı bir işbirliği kurmaması, Ankara’nın bu girişiminde ön planda kalması şansını zayıflattı. Nitekim bu arada Fransa araya girdi ve Mısır’ı yanına alarak uluslararası platformda öne çıktı.
Role devam...
DÜNYA nihayet uyanmaya başlıyor ve Gazze’deki insanlık dramına son vermek için “acil bir ateşkes” sağlanması gerektiğini kabul ediyor.
İsrail’in hava saldırılarına seyirci kalan uluslararası camia -ve özellikle büyük güçler- şimdi savaşın kara harekâtıyla daha da şiddetlendiği bir sırada nihayet harekete geçiyor. Diplomasi çarkı daha yeni dönmeye başlıyor...
İşte bir AB heyetinin ardından, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy devrede.
Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın dışında, bu kriz patlak verdikten hemen sonra bölgeye gidip çözüm arayan bir liderin çıkmamış olması düşündürücü...
Haydi ABD, bilinen nedenlerle, yerinden kıpırdamadı. Peki, Rusya, Çin neredeydi? Birleşmiş Milletler bu işi doğru dürüst neden eline almadı? Arap Birliği, İslam Konferansı Örgütü niçin pratik bir çözüm getiremedi?
Şu anda dahi, tek tük birkaç kişisel girişimin dışında, geniş kapsamlı bir hareket yok.,
Oysa Gazze’deki trajediyi derhal durduracak enerjik bir müdahaleye şiddetle ihtiyaç var.
BAŞBAKAN Recep Tayip Erdoğan’ın Gazze krizinde elini çabuk tutarak 4 Arap ülkesini kapsayan Ortadoğu turuna çıkması, zamanlı ve isabetli oldu.
Şimdi “başkaları” da benzer girişimlerde bulunuyor. AB’nin yeni dönem başkanı Çek Dışişleri Bakanı’nın başkanlığındaki bir AB heyeti yarın bölgeye geliyor. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy önümüzdeki salı günü Mısır, İsrail ve Suriye’yi ziyaret edecek. Bu arada ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da pazartesi günü Ankara’da ve bölgede olacak...
Bütün bu inisiyatiflerin ilk ve esas amacı, Gazze’de bir an önce ateşin kesilmesini ve buradaki halkın yaşadığı büyük trajedinin son bulmasını sağlamaktır.
Şimdiye kadar ne yazık ki yapılan bütün çağrılar lafta kaldı. AB’nin en azından insani yardımların ulaştırılmasına yönelik, 48 saatlik bir ateşkes için yaptığı öneri dahi kabul görmedi.
Bu durumda, Erdoğan’ın çabalarının başarı şansı nedir?
Üç dört günlük bir Ortadoğu turuyla, belirlenen amaca hemen ulaşılamayacağı açık. Başbakan’ın açıkladığı iki kademeli planın gerçekleşmesi için zamana ihtiyaç vardır. Türk diplomasisi, bu ziyaretten sonra bölge içinde ve dışında yeni inisiyatifler alacak, yeni adımlar atacaktır. Diğer bir deyişle,
YILLARDAN beri sürdürdüğümüz “yılbaşı testi”ni yapmak zamanı geldi. 2008 yılını kapatmak üzere olduğumuz şu saatlerde, gelin 2009’da dünyada ve Türkiye’nin dış ilişkilerinde neler olabileceği konusunda bir “fikir egzersizi” yapalım.
Buna başlamadan, 2008 ile ilgili tahminlerimizin bir bilançosunu çıkaralım.
Benim “skor”um şöyle: “Genel Dünya” ile ilgili 10 sorudan sadece 6’sını doğru bilebildim. Açıkçası, benim açımdan zayıf bir sonuç... “Dış Politika” ile ilgili 5 sorudan doğru tahmin edebildiklerimin sayısı ise 4. Bu iyi bir sonuç...
Ya sizin “skor”unuz nasıl? Eğer 2008 kupürünü bulamıyorsanız, canınız sağ olsun! Şimdikini herhalde daha iyi saklarsınız...
* * *
İŞTE 2009 yılına dair sorular:
“İsrail giriştiği bütün savaşlar için öz savunma hakkını gerekçe olarak kullanmıştır. Her gün fırlatılan füzelerin altında yaşanmaz. Ama Hamas, Gazze’de yaşayanları rehin tutan bir terör örgütü değil, dinci ve milliyetçi bir harekettir ve bölge halkının çoğunluğu da ona güvenmektedir... Gerçek şudur ki şimdiye kadar hiçbir askeri operasyon, Filistinlilerle diyaloğa yardımcı olmamıştır...”
Bu satırları dünkü “Haaretz” gazetesinde yazan, İsrail’in saygın yazarlarından Tom Segev, İsrail’in öteden beri hakir gördüğü Filistinlilere “bir ders vermek” için askeri operasyonlara giriştiğini ve bu yoldan halkın kendi liderlerine karşı başkaldıracağını umduğunu belirtiyor, ancak bunda yanıldığını ekliyor...
Bu analiz, İsrail’in Gazze’ye karşı giriştiği ve büyük bir insanlık dramına yol açtığı saldırının nasıl bir zihniyetle düzenlendiği hakkında bir fikir veriyor.
İsrailli yazarın da kabul ettiği gibi, İsrail Hamas’a bir ders vermek uğruna, yanlış ve tehlikeli bir yola girmiştir.
Kuşkusuz bunun en dramatik sonucu, girişilen hava saldırılarının bir katliama dönüşmesi ve halkın acılarını ve umutsuzluğunu daha da artırmasıdır.
Diğer bir sonuç da, saldırının bölge için daha da tehlikeli