Ortadoğu belirsizliği

14 Şubat 2009

İSRAİL’deki seçimlerin sonucu, siyasal kriz durumlarında erken seçimin genelde bir çıkar yol sağlamadığını bir kez daha ortaya koydu.
İsrail’de geçen yılın sonlarında Başbakan Ehud Olmert’e karşı yöneltilen yolsuzluk suçlamalarının yol açtığı bunalım üzerine, erken seçime gidilmesi kararı alınmıştı. Beklenti, 10 Şubat’taki seçimlerin daha güçlü bir hükümet ve dolayısıyla istikrar getireceğiydi.
Oysa bu kez de sonuç, 2006 seçimlerinden farklı olmadı. Olması da zaten mümkün değildi. Zira İsrail’de yürürlükteki nispi seçim sistemi ve irili ufaklı parti sayısının çokluğu, istikrarlı bir hükümetin kurulmasına müsait değil.
Şimdi İsrail’de birçok analist artık bu sistemi değiştirmek zamanının geldiğini söylüyor. Ama artık olan oldu ve İsrail gene bir belirsizlikler dönemine girdi.
Gerçekten Knesset’teki (meclis) yeni tabloya göre, kimin, nasıl bir hükümet kuracağı belli değil. Durum her türlü olasılığa açık. Başbakanlığa Tzipi Livni de getirilebilir, Benjamin (Bibi) Netanyahu da... Tamamen sağcı partilerden oluşan (Likud, milliyetçi “Evimiz İsrail”, dinci “Şas” dahil) bir koalisyon da kurulabilir, geniş tabanlı (Likud ve Kadima’yı kapsayan) bir büyük koalisyon da... Bu çerçevede

Yazının Devamı

Türkiye taşeron değil, ortak olmalı

13 Şubat 2009

FİLİSTİN Yönetimi lideri Mahmud Abbas’ın ardından Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in Türkiye’yi ziyareti, Ortadoğu politikasında yapılan bir “ince ayar”ın daha görünür hale gelmesini sağladı.
Doğru veya yanlış, Türkiye’nin Gazze krizi sırasında aldığı tavır, bölünmüş Arap dünyasının belirli bir kesimine daha çok meylettiği izlenimini yaratmıştı.
Bu kanaat sadece Türk diplomasisinin kriz boyunca daha çok “Hamas kulvarı”nda boy göstermesinden kaynaklanmıyordu. Olayları yakından izleyenler, Türkiye’nin o kulvardaki girişimlerini, ön planda görünen diğer güçlerle temasını sürdürerek gerçekleştirdiğini biliyordu.
Açıkçası, bu izlenimi yaratan, daha çok Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın o günlerde peş peşe yaptığı konuşmalardı. Başbakan’ın söylemi, Hamas’a bir hayli yakın ve sıcak, buna mukabil, Abbas yönetimine veya El Fetih’e karşı daha mesafeli ve soğuk görünüyordu.
Gene o günlerde düzenlenen gösterilerde bu yönde açık bir tavrın sergilenmesi, Türkiye’nin Araplar arasındaki taraflardan birine daha fazla sempati ve destek gösterdiği izlenimini güçlendirdi.

Balans ayarı

Yazının Devamı

Sudan sebep

11 Şubat 2009

DIŞİŞLERİ Bakanı Ali Babacan, önceki gün Ankara’da ağırladığı Etiyopya Dışişleri Bakanı Seyun Nesfin ile ortak basın toplantısında, Sudan ile ilgili bir soruyu şöyle yanıtladı: “Sudan’da mevcut sorunların aşılması için, mutlaka şu anda işbaşında bulunan Cumhurbaşkanı’nın önderliği ve onun liderliği ile işbirliği gerekmektedir. Bu sağlanmadan sorunların çözümlenebileceğine inanmıyoruz.”
Bu ifadeye göre, hükümetin Sudan politikası, Darfur’daki katliamlardan sorumlu tutulan Sudan Cumhurbaşkanı, Ömer el Beşir ve rejimiyle yakın temas halinde bulunmak ve Sudan’daki sorunların çözümü için onun işbirliğini sağlamak yönündedir.
Oysa uluslararası camianın genel tutumu, El Beşir ve başında bulunduğu yönetimin baskı altında tutulması ve dışlanmasıdır. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Darfur’daki soykırımla ilgili olarak El Beşir’in tutuklanması istemi de bu amaca yöneliktir.
Bu durumda Türkiye, uluslararası camianın geniş bir kesimindeki kanaatin aksine, Sudan liderini sorunun değil, çözümün bir parçası saymaktadır.
Ankara bu inanç ve rahatlıkla Cumhurbaşkanı El Beşir’i geçen yıl iki kez misafir etmişti. Daha geçen haftada El Beşir’in yardımcısı Ali Osman Muhammed Taha da başkentte

Yazının Devamı

Seçim neyi değiştirecek?

10 Şubat 2009

BÜTÜN anketler ve tahminler, İsrail’de bugün yapılacak olan genel seçimlerde Binyamin Netanyahu’nun sağcı Likud Partisi’nin birinci geleceğini gösteriyor.
Bunun aksi, yani son nabız yoklamalarında az farkla ikinci durumda görünen Tzipi Livni’nin merkez Kadima Partisi’nin öne çıkması sürpriz sayılacaktır.
Hemen şunu hatırlatalım: İsrail’de uygulanan yüzde 2 barajlı nispi temsil sistemi ve sayısı 34’ü bulan parti çokluğu herhangi bir partinin tek başına iktidara gelmesine imkân vermiyor. Bu nedenle, İsrail hep koalisyonlar tarafından yönetilir, çoğu zaman da bu ortaklıklar kısa ömürlü olur ve erken seçimlere gidilir.
Bu kez de, Likud veya Kadima, hangi parti birinci çıkarsa çıksın, işbaşına gelecek olan lider, mutlaka bir koalisyon kuracaktır.
Eğer Netanyahu-veya kısa adıyla Bibi- kazanırsa, doğal olarak koalisyonu diğer sağcı partilerle kurmak isteyecektir. Anketlere göre, üçüncü duruma yükselmiş görünen Avigdor Lieberman’ın aşırı sağcı “Bizim Evimiz” partisi, dinci Şas Partisi ve diğer bazı sağcı gruplar sayesinde böyle bir koalisyon 120 sandalyeli “Kneset”te (mecliste) rahat bir çoğunluğa sahip olabilir.
Ama, Bibi’nin tamamen sağcı (hatta aşırı sağcı) bir hükümet

Yazının Devamı

Dış politikada denge ayarı

7 Şubat 2009

TÜRKİYE’nin dış politika rotasının değişmekte olup olmadığı sorusu üzerindeki tartışmalar giderek hararetleniyor.
Gün geçmiyor ki dış basında bu konuda bir yazı çıkmasın.
Yorumcuların bir kısmı kesin hüküm veriyor ve Türkiye’nin Batı’dan kopmakta ve Ortadoğu’ya yönelmekte olduğunu öne sürüyor.
Bir kesim ise, bu noktaya gelinmediğini, ancak Ankara’nın zaman zaman Batı’dan uzaklaştığını ve kendi bölgesine yöneldiğini düşünüyor.
Kimilerinin ise kafası karışık. Bunlar da Türk dış politikasındaki hareketleri zikzaklı, hatta tutarsız görüyor...
Bu tür farklı değerlendirmeler sadece dışarıda değil, Türkiye’de de yapılıyor.
Kesin olan husus, Türk dış politikasında bazı önemli değişikliklerin veya yeniliklerin meydana gelmekte olduğudur. Bunun sinyalleri bir süreden beri geliyordu; ancak bu gerçek özellikle son Gazze krizi ve Davos çıkışı vesilesiyle daha belirgin şekilde gözlerin önüne serildi.

Yazının Devamı

Ermenistan’la işler yürüyor

6 Şubat 2009

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta, Gazze panelindeki çıkışı ve bunun tepkileri Türkiye’de hâlâ gündemin ilk sırasında yer alıyor.
Bu arada Başbakan’ın ve yanındaki heyetin Davos’taki diğer faaliyetleri pek ilgi görmedi.
Oysa örneğin Ermenistan ile gerçekleşen görüşmeler çok önemliydi. Önce Dışişleri Bakanı Ali Babacan, Ermeni meslektaşı Edvard Nalbantyan ile bir araya geldi. Bu, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün geçen eylülde Erivan’a yaptığı ziyaretle başlayan yeni açılım sürecinde gerçekleşen beşinci buluşmaydı.
Bunun ardından Başbakan Erdoğan, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ile ilk kez yüz yüze bir görüşme yaptı. Gerçi Gazze panelinden sonraki gerginlik içinde cereyan eden bu görüşme kısa sürdü, ama yapılan açıklamalarda toplantıdan “olumlu ve umut verici işaretler” alındığı belirtildi.
Davos’taki bu temaslarda iki taraf da ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda ortak bir arzu ve siyasi kararlılık sergiledi ki, bu, fazla gerilere gitmeye gerek yok, henüz altı ay önce dahi bir hayaldi.
Bu temasların çeşitli vesilelerle ve çeşitli seviyelerde önümüzdeki haftalarda ve aylarda devam edecek olması, “işlerin yolunda gitmekte olduğu”nun işareti sayılıyor.

Yazının Devamı

Ortadoğu’da aktör çok...

4 Şubat 2009

GAZZE krizi sürecinde Türkiye’nin bu trajediye son verilmesi için diğer birçok aktör gibi devreye girdiği ve ateşkesin sağlanmasına katkıda bulunduğu açık.
Dünya medyasında Mısır, Suriye hatta Fransa gibi ülkelerin öne çıkmış olmasına rağmen, bu kritik süreçte Türk diplomasisi “Bizim de bu çorbada tuzumuz var” diyebileceği bir rol oynadı.
Ne var ki, Gazze’de çatışmalar durmakla beraber, kriz çözümlenmiş değil. Her şeyden önce iki tarafın ayrı ayrı, tek taraflı olarak ilan ettiği ateşkesin daha sağlam ve sürekli hale getirilmesi gerekiyor. Oysa, son iki üç gündür Gazze’den İsrail’e roket atışlarının hızlanması, buna karşılık İsrail yetkililerinin yeni saldırı tehdidinde bulunması, bu ateşkesin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor.
Dolayısıyla, yeni bir felaketin önlenmesi için ivedilikle bu ateşkesin daha sağlam bir zemine oturtulması, buna bağlı olarak da, sınır kapılarının açılması, ablukanın gevşetilmesi, silah kaçakçılığı için kullanılan tünellerin denetim altına alınması gibi -gerçekte hiç de detay sayılmayan- çetrefilli meselelerin halledilmesi gerekiyor.

Mısır’ın çabası
BUNU kim sağlayacak?

Yazının Devamı

Dış politikada Davos etkisi

3 Şubat 2009

DAVOS krizi Türkiye’nin dış ilişkilerini kısa ve daha uzun vadede nasıl etkileyecek?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta ve döndükten sonra İstanbul’da yaptığı konuşmalarda vurguladığı bazı hususlar, Türk dış politikasına verilmeye çalışılan yeni yön hakkında bir fikir veriyor.
Nitekim Başbakan Türkiye’nin dış ilişkilerinde “yeni bir dönem”den söz etti, Türkiye’nin bundan böyle “dik duracağını” söyledi, dünyanın artık “Türkiye’nin büyüklüğünü gördüğünü” belirtti ve “Artık başkaları ne der değil, Türkiyesiz başkaları ne yapan diye düşünmek gerek” diye konuştu.
Bu sözler, daha önce Başbakan’ın danışmanlarının da değindiği (bizim de geçen haftaki yazılarımızda aktardığımız) “birden fazla öncelikli, çok boyutlu dış politika” konseptini teyit ediyor.
Yeni yöneliş, bir süreden beri Türk dış politikasını yakından izleyenlerin dikkatini çekiyordu zaten. Başbakan’ın Davos çıkışı bu yeni yaklaşımın -ve üslubun- daha açık ortaya çıkmasına vesile oldu.

Kısa vadede tepkiler

Yazının Devamı