<#comment>#comment>KIBRIS sorununda aylardan beri süren tıkanıklığın giderilmesi için, nihayet yeni bir fırsat çıkmış görünüyor. Bu kez "aracılı" veya dolaylı değil, doğrudan, "yüz yüze" bir Denktaş - Klerides görüşmesi söz konusu. Bunun önümüzdeki ay içerisinde Lefkoşa'da gerçekleşmesi bekleniyor.
Bu karar, KKTC liderinin bir inisiyatifinin sonucu. Denktaş geçenlerde Klerides'e bir mektup yazarak baş başa buluşmayı önermişti. Rum lideri buna olumsuz yanıt vermiş ve BM'nin başlattığı - fakat geçen yıl kasım ayında kesilen - aracılı görüşme sürecinin devam etmesini istemişti.
Buna rağmen Denktaş bir mektup daha yazarak, Klerides'in dikkatini Kıbrıs'la ilgili olumsuz gelişmelerin tehlikeleri üzerine çekti ve yüz yüze görüşme çağrısını yineledi.
Öyle anlaşılıyor ki, bu arada BM dahil, bazı ilgili çevreler, Genel Kurul toplantısı için New York'ta bulunan Klerides'e bu çağrıyı kabul etmesi için telkinde bulundu. Rum lideri bu kez Denktaş'a olumlu yanıt verdi, ama yüz yüze görüşmede bir BM temsilcisinin de hazır bulunmasını ve konuşulanları kaydetmesini istedi.
KKTC liderinin bunu kabul etmesi ile artık yüz yüze buluşma fikri gerçekleşme yoluna girmiş bulunuyor.
* * *
<#comment>#comment>GARİP görünebilir ama, Afganistan'da Taliban karşıtı güçlerin cephede kazandığı "zafer" adeta bir sorun oldu!
Kuzey İttifak'ına dahil savaşçıların başkent Kabil dahil, ülkenin stratejik bölgelerini göz kamaştırıcı bir hızla ele geçirmiş olması, herkesi şaşırttı. Henüz hafta başında, kim derdi ki Taliban güçleri bozguna uğrayacak ve birkaç gün içerisinde kontrolü kaybedip ülkenin güneyine çekilmek zorunda kalacak...Kış, hatta Ramazan gelmeden önce Kuzey İttifak kuvvetlerinin askeri alanda kazandığı bu başarının hızı, siyasal alanda harcanan çabaları da geride bıraktı. Plana göre, ABD ve koalisyon ortakları, önce Afganistan'ın gelecekteki siyasal yapısını kuracak, sonra Kabil'in "kurtarılması" gerçekleşecekti.
Şimdi olanlar, bir nevi arabayı atların önüne koymak gibi bir şey. Kabil ve ülkenin önemli bir kısmı Kuzey İttifak'ına dahil çeşitli güçlerin kontrolünde. Ama ortada bir siyasi boşluk var. Yani merkezi bir otorite yok. Deyim yerinde ise, şimdi istim arkadan gelecek!..
* * *
ASKERİ alandaki bu şaşırtıcı olayın çeşitli nedenleri var: Bir kere ABD'nin yoğun hava bombardımanının bir hayli etkili olduğu ve Taliban'ın savunma gücünün kırıldığı
<#comment>#comment>Avrupa Birliği'nin dün Brüksel'de dağıtılan İlerleme Raporu'nun ve ona eklenen Strateji Belgesi'nin Türkiye'ye ilişkin bölümleri, dengeli ve hatta cesaretlendirici olarak görünüyor.
Aslında raporda Türkiye'de AB'nin Katılım Ortaklığı Belgesi ve hükümetin onayladığı Ulusal Program doğrultusunda gerçekleştirilen (veya tam olarak gerçekleştirilmeyen) işlerin objektif bir tespiti yapılıyor.
Ekteki Strateji Belgesi'nde ise (buna eskiden Birleşik Belge deniyordu), daha sübjektif değerlendirmeler yer alıyor ve değinilen eksiklerin veya yetersizliklerin nasıl giderilmesi gerektiği belirtiliyordu.
AB ile ilişkileri yakından izleyen Türk diplomatları ve analistleri, genel olarak bu Rapor ile Belge'nin, AB Komisyonu'nun Türkiye'ye olumlu yaklaştığını (bir gözlemcinin deyişi ile "en azından olumsuz yaklaşmadığını") ve bazı eleştirel değerlendirmelerini de yapıcı bir üslupla yaptığını söylüyorlar ki, biz de buna katılıyoruz.* * *RAPORUN Türkiye ile ilgili bölümündeki ifadelerin dikkat çeken bir yanı var: Gerek ekonomide, gerekse siyasette, Türkiye'nin gerçekleştirdiği olumlu işler (örneğin Meclis'in kabul ettiği Anayasa değişiklikleri) tek tek
<#comment>#comment>Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in geçen hafta Gürcistan'a yaptığı ziyaret, bu ülkenin durumu ve Türkiye'nin tutumu üzerinde daha dikkatli durmamız gerektiğini ortaya koydu.
Her ne kadar şu sırada gözler tamamen Afganistan'a dönmüş bulunuyorsa da, Kafkasya'daki gelişmeler ihmale gelmez. Bu bölgede istikrarın korunması, 11 Eylül dramını izleyen olayların seyri bakımından da büyük önem taşıyor.* * *ASLINDA Gürcistan "çok sorunlu" bir ülke. Ağır ekonomik ve sosyal problemlerinin (fukaralıktan yolsuzluklara kadar) yanı sıra, devlet yapısı da oldukça zayıf ve sancılı.
Gürcistan bağımsızlığa kavuştuktan 10 yıl sonra hala toprak bütünlüğünü ve ulusal birliğini sağlayabilmiş değil. Beş milyon nüfuslu ülkenin içinde en az üç bölge - Abhazya, Güney Osetya ve Acarya - merkezden kopmuş durumda. Fiilen bu üç bölge yarı - bağımsız sayılıyor.
Abhazya, sadece Tiflis için ciddi bir sorun olmakla kalmıyor, aynı zamanda bölge ve hatta dünya için de bir sürtüşme ve huzursuzluk kaynağı oluşturuyor.
* * *
GÜRCİSTAN'da öteden beri bir oyun oynanıyor. Başlıca oyuncu da Rusya.Gürcistan'ın 1991'de bağımsızlığını elde etmesinden sonra Abhazya da
<#comment>#comment>Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in Atina ziyareti iki ülkenin bu aşamada "çift şeritli diplomasi" yöntemini benimsediğini gösteriyor.
Bu "şerit"lerden biri Türk - Yunan ilişkileri, diğeri ise Kıbrıs sorunu ile ilgilidir.
Atina'daki temasların da gösterdiği gibi, ikili ilişkiler, Kıbrıs meselesindeki son olumsuz gelişmelere rağmen, kendi yolunda ilerlemeye devam ediyor. Nitekim Cem ile Papandreu 6 yeni anlaşma imzaladılar. Bunlardan biri askeri işbirliği, diğeri de Yunanistan'ın Türkiye'ye illegal mültecilerin iadesi hakkında.
Papandreu'nun deyişi ile Cem'in ziyareti sırasında "iki ülke arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, ilişkilerde bir adım daha ileri atılabildi."
* * *
GERÇEKTEN iki taraf da, ilişkilerin havasını korumaya özen gösterdi ve resmi görüşmeleri ikili konular (ve bu arada imzalanan anlaşmalar) üzerinde odaklamayı yeğledi. Ege uyuşmazlıkları gündeme getirilmedi. Kıbrıs işi baş başa görüşmede ele alındı. Açıkçası bu konuda iki taraf da, bildiğini okudu.
<#comment>#comment>Afganistan'a karşı yürütülen askeri harekattan bir ay sonra, ABD'nin "terörizme karşı savaş" stratejisinin tam olarak ne olduğu hakkında hala zihinlerde yanıt bekleyen birçok soru var.
Bilinen şey şu: Bin Ladin ve El Kaide'nin peşinde olan ABD, onu barındıran Kabil'deki Taliban yönetimini alaşağı etmek üzere, bu aşamada yoğun hava akınlarını sürdürüyor. Amaç, Taliban'ın askeri altyapısını yıkmak ve ikinci aşamadaki kara operasyonlarına zemin hazırlamak. Bu operasyonları da ABD, geniş bir kara savaşı şeklinde kendi yürütmeyecek, bunu Kuzey İttifakı güçlerini yönlendirerek gerçekleştirecek.
Bu, tabii aylar belki yıllar sürecek. Bu yoldan Taliban saf dışı edilse bile, teröristlerin başı ve yandaşları ele geçirilebilecek veya yok edilebilecek mi? Bu da belli değil. Ama asıl merak edilen şey, ABD'nin bu "savaş"ta teröristleri barındıran veya destekleyen diğer ülkeleri de hedef alıp almayacağı, yani onları da vurmaya kalkışıp kalkışmayacağıdır.* * *BİZ bu soruyu Yavuz Baydar'ın CNN - Türk'te "Soru - Cevap" programına önceki akşam çıkarttığı, ABD'nin önde gelen deneyimli stratejisti, Ulusal Güvenlik Kurulu eski üyesi Brent Scowcroft'a sormak fırsatını
<#comment>#comment>GEÇEN eylülde ANAP milletvekili ve eski Devlet Bakanı Mehmet Ali İrtemçelik, Kıbrıs ve Ege sorunlarının çözümüne yeni bir bakış getiren bir fikir ortaya atmıştı. Bu konuda kendisi ile yaptığımız bir söyleşiyi 11 Eylül'de tam yayımlayacak iken, ABD'deki mahut terörist saldırısı nedeni ile, yazımızı değiştirmek zorunda kalmıştık.
İrtemçelik'in önerisi özetle şu idi: Kilitlenmiş olan Kıbrıs anlaşmazlığı, Ege sorunları ile birlikte, Türkiye ve Yunanistan tarafından "bütüncül bir yaklaşımla, paralel müzakerelerle", ele alınmalıdır. Böyle bir yöntem, Kıbrıs müzakerelerinde kemikleşen tutumların esnekleşmesine ve yaratıcı uzlaşı formüllerinin masaya getirilmesine imkan verecektir...
Bir süredir Kıbrıs'ta ve Türk - Yunan ilişkilerinde süren nispi durgunluk, Ankara'nın son sert çıkışlarından sonra bozuldu ve yeniden hareketli - ve gergin - bir döneme girildi.
Dün İrtemçelik'e sorduk: Son gelişmelerin ışığında bir öneri hala geçerli mi? Yanıtı: "Kesinlikle öyle. Şimdi her zamandan fazla, böyle farklı bir yaklaşıma gerek vardır."* * *DİPLOMASİDEN politikaya geçen İrtemçelik'in fikri gerçekten son olaylardan sonra daha güncellik kazanıyor.
Kıbrıs
<#comment>#comment>Ankara'nın beklenmedik peş peşe çıkışları sonunda Kıbrıs sorunu yeniden kritik bir döneme girmiş bulunuyor.
Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in, Başbakan Bülent Ecevit'in ve diğer hükümet üyelerinin durup dururken sert beyanlarda bulunması, çeşitli nedenlere bağlanabilir. AB'nin üst düzey yetkililerinin Güney Kıbrıs'ı ziyaretleri ve "Kıbrıs devleti"nin üyeliği konusundaki demeçleri, Denktaş yönetimi kadar Ankara'yı da çileden çıkarmıştır. Türk hükümeti bu üyeliğin gerçekleşmesi halinde nasıl hareket edeceğini şimdiden açıklamakta yarar görmüştür.
Ankara'nın bu sert uyarılarını, Afganistan'a asker gönderdiği ve Batı nezdinde ağırlığının arttığı bir sırada yapması, zamanlama faktörünün de dikkate alındığı izlenimini veriyor.
* * *
HÜKÜMETİNİN sergilediği bu tutumun taktik hedefi, herhalde AB'yi Kıbrıs'ın üyeliği lehindeki tavrını değiştirmeye zorlamak olsa gerek. Eğer bu gerçekleşirse, ne ala. Gerçekleşmezse, o zaman Türkiye stratejisini değiştirmeyi, yani fiilen KKTC'yi ilhak etmeyi ve AB ile bağlarını yeniden gözden geçirmeyi düşünüyor. Cem'in ifadesi ile, bu durumda Türkiye ağır bir bedel ödemeyi de göze alıyor.
Ankara'nın resti, AB'yi "genişleme