Tamam mı, devam mı?

25 Eylül 1998

       ALMANYA'daki seçim kampanyası sırasında çok şey söylendi, çok şey yazıldı; ama pazar günü sandık başına gidecek olan seçmenlerin vereceği karar tek cümle ile şudur: Tamam mı, devam mı?.. Yani Helmut Kohl'ün 16 yıllık iktidarını bir kez daha uzatmak mı, yoksa bu faslı kapatıp yeni bir çığır açmak mı?
       Geçen gün bir Alman meslektaşım şöyle diyordu: "Aslında tercih, iki karşıt eğilimi yansıtan "değişim" ile "istikrar" sözcükleri arasındadır. Kohl sürekliliği, istikrarı, Schröder ise değişikliği ve yeniliği temsil ediyor. Ama Almanya'nın önümüzdeki dönemde siyasetini kim belirleyecek bilir misiniz? Ne Kohl'ün CDU partisi, ne de Schröder'in SPD'si. Sonucu esas etkileyecek olan, 3 küçük parti, yani bunlardan hangisinin koalisyon ortağı olacağıdır"...
       Bu üç parti, anketlere göre barajın yüzde 5 sınırının biraz üstünde veya altında seyreden liberal FDP, Yeşiller ve Doğu Almanya kökenli sosyalist PDS'dir.
      Halkın önemli kesimi ister "değişim", ister "istikrar" desin, Şansölye Kohl'e "tamam" veya "devam" sinyalini verecek olan bu "küçük"

Yazının Devamı

Bizim için hangisi daha iyi?

24 Eylül 1998

       ÖNÜMÜZDEKİ pazar günü yapılacak Alman seçimlerinin sonucu Türk - Alman ilişkilerini ve Almanya'daki Türklerin geleceğini nasıl etkileyecek?
       Bunun yanıtı, seçimleri kimin kazanacağına bağlı. Birkaç gün öncesine kadar Gerhard Schröder'in Sosyal Demokrat Partisi (SPD) Helmuth Kohl'ün Hıristiyan Demokrat Partisi'nin (CDU) bir hayli önünde görünüyordu. Son nabız yoklamaları ise, bu farkın epey kapandığını (ve hatta 2 puanlık bir farka indiğini) gösteriyor.
       Bu durumda, yukarıdaki soruyu iki olasılığa göre yanıtlamak gerek.
      Türkiye'de SPD'nin kazanması halinde, Türkiye açısından işlerin daha iyi gideceği yolunda bir izlenim var. Bu, daha çok son zamanlarda Şansölye Kohl'ün bazı davranışlarının ve buna Ankara'nın gösterdiği sert tepkinin bir sonucu. Bu ne kadar doğrudur? Türk - Alman ilişkileri gerçekten Kohl'ün veya Schröder'in iş başına geçmesi durumuna göre farklı biçimde etkilenecek mi?
       * * *
      BİZCE ilişkiler açısından, bu seçimlerin sonucundan büyük bir

Yazının Devamı

Bu kadarı fazla...

23 Eylül 1998

       "NEW York Times" ile CBS televizyonunun geçen haftaki ortak anketine göre, kamuoyunun yüzde 70'i, Başkan Clinton'un Büyük Jüri ifadelerini içeren video bandının yayınlanmasına karşı çıkıyordu... "Harris" araştırma şirketinin yaptığı bir nabız yoklamasına göre de, halkın yüzde 80'i medyanın "Monicagate" skandalı ile ilgili yayınını "ölçüsüz" buluyordu...
       Birkaç gün öncesine kadar Amerikan ulusunun eğilimi, anketlere böyle yansıyordu. Şimdi bu hafta olanlara bakalım: Clinton'un Büyük Jüri ifadelerinin bandı, ülkenin belli başlı televizyonları tarafından 4 saat 12 dakika boyunca yayınlandı. Ve milyonlarca Amerikalı gözünü TV ekranlarından ayırmadı. Dün de Amerikan halkı video ile ilgili değerlendirmeleri en ufak ayrıntısına kadar gazetelerden izledi. Tıpkı daha önce, 445 sayfalık Starr Raporu için yaptığı gibi...
      Hani halkın büyük kısmı bu tür yayınlardan hoşlanmıyor, Clinton'un Monica ile seks ilişkilerinin bu kadar ayrıntısı ile ilgilenmiyordu?
       Bu işte bir samimiyetsizlik var. Kimde? Gizli ilişkisi konusunda başta yalan konuşan,

Yazının Devamı

K. Irak'ta "siyasal yapılanma"...

22 Eylül 1998

       İLK bakışta Kuzey Irak'taki iki rakip Kürt grubunun (KDP ile KYB'nin) liderleri Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin uzlaşıp bundan sonra ne yapacakları konusunda mutabakata varmaları, olumlu bir gelişme olarak görünüyor.
       İki lideri Washington'da bir araya getiren ABD, bunu tarihi bir olay olarak görüyor. Barzani ve Talabani de uzun süredenberi ilk kez gerçekleşen bu buluşmalarını, ilişkilerinde yeni bir başlangıç sayıyor...
      İki taraf arasında daha önce benzer anlaşmaların sağlandığını hatırlayanlar, bu seferki mutabakata da kuşku ile bakmakta haklıdırlar. Bu kez, mutabakatın kağıt üstünde kalmayacağını garantileyecek, farklı ne var ki?
       Yeni anlaşmanın özü şu: İki taraf artık birbirleriyle çatışmayacak, siyasi bir yapılanma için işbirliği yapacak. Bu amaçla K. Irak'ta bölgesel bir Meclis için seçimler yapılacak, bir hükümet kurulacak ve ekonomiden güvenliğe kadar çeşitli alanlarda ortaklık oluşturulacak. Bu arada iki taraf, Irak'ın toprak bütünlüğünü ve birliğini korumayı, PKK'nin bölgede üslenmesini önlemeyi de taahhüt ediyor.
&nbs

Yazının Devamı

Nükleer güç ne kazandırıyor?

18 Eylül 1998

       HİNDİSTAN "nükleer yeteneği"ni, daha 1974 yılında gerçekleştirdiği ilk atom bombası denemesi ile kanıtlamıştı. Pakistan'la iki, Çin ile bir kez savaşmak durumunda kalan Hindistan, böylece güvenliğini korumak gerekçesi ile, "nükleer devlet" olma yoluna girdi.
       Aradan geçen 24 yıl içinde, Hindistan nükleer teknolojisini - ve bu arada savunma sanayiini - geliştirdi; ancak şimşekleri üstüne çekmemek için, yeni denemelere girişmekten de çekindi. Ta ki, 11 Mayıs 1998'de, oldukça güçlü (45 kiloton'luk) 5 adet yeraltı termonükleer denemeyi gerçekleştirinceye dek...
       Bunun uluslararası arenada gürültüsü büyük oldu. Başını ABD'nin çektiği "Nükleer Kulüb"ün 5 üyesi ve başta Pakistan olmak üzere Asya ülkeleri, kıyameti kopardılar. Yıllar sonra ilk kez yapılan bu denemeyi bölge ve dünya barışı için bir tehdit olarak gösterdiler. ABD, öfkesini Hindistan'a derhal ekonomik yaptırım uygulamakla sergiledi... Ve ardından birkaç gün sonra, Pakistan da bir nükleer deneme yaptı ve böylece o da bu alanda Hindistan'dan daha aşağı kalmadığını kanıtladı...
      Bun

Yazının Devamı

Demokrasi nasıl yaşayabiliyor?

17 Eylül 1998

      HİNDİSTAN "dünyanın en kalabalık demokrasisi" olarak tanımlanır. Dünya'nın en kalabalık ülkesi (1 milyar 200 milyon) Çindir; ama rejimi demokratik olarak kabul edilmiyor. Nüfusu nerede ise bir milyarı bulacak olan Hindistan'ın özelliği, bağımsız bir devlet olarak kurulduğu 1947'den itibaren - yani 51 yıldanberi - çoğulcu demokratik düzenini sürdürebilmesidir.       Bu nasıl oluyor? Bağımsızlıktan önce, bugünkü Pakistan ve Bangladeş de, Hint Yarımadası'nda İngiliz yönetiminde aynı koşullar altında yaşamışlardı. Asya'nın güneyinde (ta Malezya'ya, Endonezya'ya kadar) birçok ülke bağımsızlığa kavuştuğunda, kolonyal ülkelerden, çok partili demokratik sistemi miras almışlardı. Ama onlar bu düzeni pek yaşatamadılar. Hindistan ise pekala yaşatabildi.       Oysa Hindistan'ın yapısı, deyim yerinde ise, "demokrasi kitabı"na pek uygun değil. Teoride, demokrasi için mutlaka gerekli sayılan temel şartlar Hindistan'da yok. Hint toplumu çok kompleks: Her ırktan, her dinden insan var. Bölgeler arasında derin farklar var. Gelişmiş bir orta sınıf yok. Okuma - yazma bilmeyenlerin sayısı çok

Yazının Devamı