Türkiye üzerine bir analiz demeti

12 Mayıs 2007

Tüm dünyada yakından ilgilenilen ve hakkında ciddi analizler yapılan bir ülke haline geldik. Biz kendi içimizde boğuşurken, başkaları burada nelerin olup bittiğini anlamaya çalışıyorlar. Bunu yaparken de Türkiye üzerinde çeşitli fikirler üretiyorlar. Bugün -özellikle İslam dünyasında ya kızgınlıkla ya da ilgiyle izlenen- önemli bazı kanaat önderlerinden alıntılar içeren ve okuyucunun ilgisini çekeceğini düşündüğüm bir demet sunmak istiyorum. Sekülarizm dini ve siyasi kurumları birbirinden ayırırken, dini kuruma mensup olanların veya dini eğilimleri olanların vatandaşlık haklarını kullanarak siyasete girmelerini engelleyemez. Ancak bu kurumlar ve kişiler de iktidara geldiklerinde inançlarını topluma ve devlete dayatmaya kalktıklarında demokrasi ve sekülarizmden oluşan liberal değerleri ihlal etmiş olurlar. Türkiye'de bu olmamıştır. Anayasa'nın koruyucusu olan Türk ordusunun sekülarizme karşı ihlallerin gerçekleşmesi durumunda müdahale etme hakkı vardır. Ancak ihlaller söz konusu değilse o zaman bu müdahalenin kendisi demokrasi açısından bir ihlal olur. (Aşark al Avsat, 9 Mayıs 2007) (Suudi Arabistanlı siyaset araştırmacısı) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Dışişleri Bakanı Abdullah

Yazının Devamı

Barzani'den Türkiye'ye karşı ince baskı siyaseti

10 Mayıs 2007

Bu yüzden de bu söylemin Avrupa'da kabul göreceğini biliyor. Nedeni ise Kuzey İrlanda'da son olarak meydana gelen ve AB ile ABD'yi son derece memnun eden gelişmelerdir. Avrupa gündemini pek takip etmediğimiz için buradaki ilintiyi açıklamakta yarar var. Protestanlar ile Katolikler 1966 yılından bu yana sürdürdükleri ve 4 bin kişiye yakın insanın hayatını kaybettiği savaşlarını nihayet bir yana bırakarak Kuzey İrlanda'yı birlikte yönetmeye karar verdiler. Kuzey Irak'taki yerel Kürt yönetimi başkanı Mesut Barzani'nin, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu'nda önceki gün yaptığı konuşmada PKK sorununun siyasi yöntemlerle çözülecek bir sorun olduğunu söylemesi Avrupa'daki gündemi iyi takip ettiğini gösteriyor. İngiltere'ye bağlı olan Kuzey İrlanda'nın özerk olan yerel hükümetinin "Birinci Bakanı" Rahip Ian Paisley, yardımcısı ise Martin McGuinness olacak. Bu kişilerin kim olduklarını hemen anlatalım. İkincisi, yani McGuinness, Protestanlara karşı çok sayıda eyleme karışmış olan eski bir IRA teröristidir. Paisley ise aşırı milliyetçi Protestan teröristleri 40 yıldır Katoliklere karşı kışkırtan kişidir.İngiliz ordusunun müdahalesine rağmen önlenemeyen terör saldırılarında, onca

Yazının Devamı

Türkiye sicilini düzeltiyor

9 Mayıs 2007

AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİNİN YENİ BAŞKANI COSTA, MİLLİYET'İN SORULARINI YANITLADI Costa, bunun mahkemenin bağımsızlığı ilkesiyle de çeliştiğini kaydetti. Fransa'da Meclisten geçirilmeye çalışılan ve Ermeni soykırımının inkârını cezalandırmayı amaçlayan tasarı ile ilgili görü,lerini de bildiren Costa'nın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin yeni Başkanı Jean Paul Costa laiklik konusunu ilgilendiren davalarda üye ülkelerdeki geleneklere ve ilkelere önem verdiğini belirterek, Türkiye ilgili olan verilen kararlarda da bu yoldan gidildiğini söyledi. Atanmasından sonra ilk resmi ziyaretini Türkiye'ye yapan Costa, hükümetin Türk yargıcı Rıza Türmen'in AİHM'ye sunulan adaylar listesinden çıkarılmasından duyduğu hoşnutsuzluğu gizlemedi. 'Laikliği dikkate alıyoruz' Güncel siyasi konularınız üzerine yorum yapmaya mezun değilim. Ancak şunları söyleyebilirim. Devlet ile din ilişkileri son derece karmaşık bir konudur ve ülkeden ülkeye değişmektedir. Örneğin İsveç ve İngiltere'de "ulusal din" varken Türkiye ve Fransa gibi ülkeler, anayasaları itibariyle laiktirler. Mahkememiz bu konuda bir karara vardığında ilgili ülkedeki gelenekleri ve ilkeleri de

Yazının Devamı

Türkiye, hayret, kaygı, ve hayranlıkla izleniyor!

3 Mayıs 2007

Önce cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yüksek gerilimli ilk turu geliyor. Ardından TSK'nın "muhtırası" takip ediyor. Bunu hükümetin, bir ilke imza atan ve TSK'ya anayasal yerini anımsatan sert karşılığı izliyor. Bu arada tüm dünyada yankılanan Çağlayan'daki dev "laiklik mitingi" oluyor. Derken Anayasa Mahkemesi'nin kararıyla erken seçimler menzile giriyor.Bu durumda dünyaya heyecan içinde gelişmeleri izlemekten başka bir şey kalmıyor. Zira her an, kesin bir kanaate varılmasını zorlaştıran beklenmedik yeni bir gelişme oluyor. Buna rağmen dünyadan, Türkiye'de not edilmesi gereken ve aralarında önemli nüanslar olan açıklamalar ve yorumlar da yok değil. Bunları genel bir çerçeve içinde şöyle değerlendirmek mümkün: Dünyanın gözü merakla Türkiye'ye dönmüş bulunuyor. Yaşananlar ise hayret, kaygı ve hayranlık karışımı duygularla izleniyor. Gelişmeler silsilesi ise nedenini açıklıyor. Münferit Avrupa başkentlerinden, TSK'nın sert çıkışı karşısında dışişleri bakanları düzeyinde gelen açıklamaların ihtiyatlı ve beklenenden çok daha yumuşak olması dikkat çekiyor. Örneğin Fransa "Türkiye'nin iç işlerine karışmayız" derken, Almanya, dönem başkanı sıfatıyla, hem AB adına hem de kendi adına "Tüm

Yazının Devamı

Batılı diplomatlar TSK'nın açıklamasından rahatsız

30 Nisan 2007

Oysa, Paris'teki Türk diplomatlarının da şu sıralarda, aslında Fransa'nın iç işlerini ilgilendiren, cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda, Tahran'daki diplomatlarımızın ise İran'ın başörtüsüyle ilgili son polisiye saçmalıkları hakkında değerlendirmeler yapıp Ankara'ya kriptolar geçtiklerini bilmelerinde yarar var. Bu işin doğasında var. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "27 Nisan uyarısı" Ankara'daki yabancı misyon mensupları arasına da bomba gibi düştü ve hafta sonunda fazla mesai yapmalarına neden oldu. Önce bir şeyi açıklamak gerekiyor. Yabancı diplomatların ülkemizle ilgili değerlendirmeleri bazı okuyucularımızı kızdırır. Bu "açıklamadan" sonra, yokladığımız diplomatların TSK'nin sert uyarısıyla ilgili değerlendirmelerini şöyle özetleyebiliriz:1- Uluslararası saygınlığı olmasına karşın Abdullah Gül'ün, siyasi uzlaşma zemini aranmadan cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesi, Türkiye'deki "sekülarist güçler" tarafından bir "meydan okuma" olarak algılandı. TSK, özetle, "Gül'ü veya onun gibi birisini cumhurbaşkanı olarak görmek istemiyoruz" diyor.2- Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunun Anayasa Mahkemesi'ne intikal etmesinden hemen sonra gelen uyarı mahkemeye dönük bir müdahaledir. Buradaki

Yazının Devamı

Irak, İran ve Rusya ekseninde dünya gündemi

28 Nisan 2007

Kongre'yi ele geçiren Demokratlar bu tasarıyı Washington'un Mart 2008'e kadar Irak'tan askerlerini çekmesi koşuluyla kabul ettiler. Cumhuriyetçiler bunu "savaştaki kahraman Amerikan askerine karşı ihanet" olarak değerlendirirken, Başkan Bush da vetosunu kullanacağını duyurdu. Sadece içerde değil, dışarıda da işler karışık. Her şeyden önce, "kan gölü" olmayı bırakıp "kan deryası"na dönüşmekte olan Irak'a bakalım. ABD Senatosu'nda sunulan ve Başkan Bush'un Irak için ek tahsis isteğini içeren tasarının geçmesi ezberleri bozacak nitelikte. Nedeni de malum. Ancak Bush ve Cumhuriyetçilerin sorunu şu: Halk Irak konusunda Demokratların pozisyonuna daha yakın. Geri dönen ceset torbalarının sayısındaki artışı ve Irak savaşı ile ardı ardına patlak veren skandalları kollayarak askerlerin bir an evvel geri çekilmesini istiyor. Irak'ta artan kaos ise umurunda değil. Hal böyle olunca Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari'nin, Türkiye ve İran'ın 3-4 Mayıs'ta Şarm el Şeyh'te dışişleri bakanları düzeyinde yapılması planlanan Irak konferansına katılmaları için telaşla Tahran'a, ardından da Ankara'ya uçmasının nedeni de daha iyi anlaşılıyor. Irak krizinin çözümünde bölge ülkelerinin katkılarının

Yazının Devamı

Diplomaside aktif cumhurbaşkanı dönemi

26 Nisan 2007

Hem Batı'da hem de Ortadoğu'da tanınan ve saygı gören bir isim olması nedeniyle, Gül'ün cumhurbaşkanlığı döneminde Çankaya'nın dış ilişkiler açısından daha aktif bir görüntü vereceği genel bir beklenti olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığına aday gösterilmesi, diplomatik çevrelerde, "Türkiye'nin dış politika yönetiminde yeni bir dönemin habercisi" olarak değerlendiriliyor. Cumhurbaşkanı Sezer'in dış politika açısından "daha pasif" ve "düşük profilli" performansıyla karşılaştırmaların daha şimdiden yapılması dikkat çekiyor. Bunun ilk etapta, şu anda durmuş gibi görünen, ancak teknik düzeyde gelişmelerin kaydedilmeye devam edildiği Türk-AB ilişkilerinde hissedilmesi bekleniyor. Diplomatik çevreler, Cumhurbaşkanı Sezer'in, Türk-AB ilişkilerinin geçirdiği kritik dönemlerde bu ilişkileri destekleyici açıklamalarda ve eylemlerde bulunmamasının "devletin çatısının AB projesine sıcak bakmadığı" izlenimine yol açtığını belirtiyorlar.Bunun, AKP'nin AB üyeliğine sahip çıkmasının ardından, Türkiye'deki "İslamcı-laik" çekişmesi kapsamında, "laik kesimin" AB perspektifini adeta bir "tehdit" olarak algılamasının uzantısı olduğunu savunuyorlar. Bu

Yazının Devamı

Türkün Türkten gayrı dostu yok! Doğru. Peki neden?

23 Nisan 2007

İngilizcede "self-fulfilling prophecy" diye bir kavram var. "Kendi kendini gerçekleştiren kehanet" anlamına gelir. Bunun en somut örneklerinden biri de "Türk'ün Türk'ten gayrı dostu yok" söylemidir. Türkiye kendi eliyle bu kehaneti gerçekleştirme yolunda emin adımlarla ilerliyor."Freudiyen" bir perspektiften bakıldığında, Türkiye'nin bilinç altında böyle bir şeye ihtiyacı olduğu da söylenebilir. Zira "dostu olmayan bir Türkiye", çağı kaçırmış, paradigmaları yapay yollardan yaşatmak isteyenlerin tutunabilecekleri son kulp haline gelmiş bulunuyor. Militarizmden yana olan Yukio Mişima'nın Japonya'sında bile görülmemiş bir fetişizm içinde yüzen Türkiye, kendisine çağdaş bir uygarlık paradigması yaratamadığı için dünyada giderek yalnızlaşıyor. Geçen hafta, insani açıdan vicdanları küresel düzeyde yaralayan iki hadise yaşandı. Biri Amerika'da "Virginia Tech"de Kore asıllı 23 yaşındaki bir gencin -onlara göre, "Terminator", bize göre "Polatvâri" bir görünüme bürünerek- insan olarak altında ezildiği yetersizliğini kine çevirip 32 masum insanı acımasızca katletmesiydi.İkincisi ise Malatya'da, Koreli katliamcının yaşıtları sayılabilecek bir grup gencin, bir yandan Ortaçağ'daki Katolik

Yazının Devamı