Sevilmeseler de akil kişilere ihtiyacımız var

12 Temmuz 2008

Kendisi bunu inkâr ediyor ama bize göre eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök “akil adam” kategorisine giriyor. Kendisine bugünlerde açık veya kapalı hakaretlerde bulunanların profili ise ortada. Bu kişilerin Hilmi Paşa gibi birisini sevip takdir etmeleri zaten eşyanın tabiatına aykırı olurdu.
CHP Başkanı Deniz Baykal “akil adam sevmezliğimizi” bir kez daha açığa vurduysa da bu tür insanların, özellikle kavga dövüş ortamında, “yatıştırıcı” fikirleriyle bize yol göstermelerini önemli sayıyoruz.
Cumhurbaşkanı Gül’ün Türkiye’deki gelişmeler konusunda fikir teatisinde bulunmak üzere Çankaya’da yemeğe davet ettiği eski AİHM yargıcımız Rıza Türmen ile Roma Büyükelçimiz Uğur Ziyal’i de bu sınıfta görüyoruz.

Dünyanın takdir ettikleri
İlk anda akla gelen diğer isimler arasında eski dışişleri bakanlarımızdan İlter Türkmen, eski MİT müsteşarlarımızdan Sönmez Köksal, eski MİT Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, emekli  Korgeneral Şadi

Yazının Devamı

İnsan hakları her eve lazım

10 Temmuz 2008

Gündemi bu kez ABD Başkonsolosluğu’na düzenlenen saldırı “gasp etti.” Konu hâlâ çok sıcak ve bu yazı kaleme alındığında ayrıntılar henüz ortaya çıkıyordu. Onun için şu aşamada teröre bir kez daha lanet okuyarak şehit düşen polislerimize Allah’tan rahmet dilemekten öteye gitmenin doğru olmayacağını düşünüyoruz. 
Bu nedenle, bugün yazmak istediğimiz konuyla devam ediyoruz. İnsan haklarını savunuyorsanız, bizde bazıları için hemen “bölücü” veya “birisinin uşağı” olursunuz. Şehit cenazelerinde de “İnsan hakları savunucuları nerede?” türünden sloganlara maruz kalırsınız.
Fakat “taraf” olanlar asıl bunu söyleyenlerdir. Bu kişiler insan haklarının “bölünmez bir bütün” olduğunu görmek istemezler. Ta ki kendi hakları ihlal edilene kadar. Oysa uygar toplumlarda her bireyin doğuştan gelen temel hakları var. Milyonlarca insanın hayatına mal olan savaşlardan sonra bu haklar artık Avrupa müktesebatının da odağındadır.

Dernek, Okkır’a destek vermeli

Yazının Devamı

Güzel bir fotoğraf fakat bir kırlangıçla bahar olmuyor

7 Temmuz 2008

Anayasa Mahkemesi Başkanvekili’nin bile “Kıyamet kopacak” öngörüsünde bulunduğu Türkiye’de olumlu haberlere hasret kaldık. Zamanında Cumhuriyet’te birlikte çalıştığım Mustafa Balbay’ın serbest kalması bu nedenle bizi memnun etti.
Bizim de gazetecilikten başka bir faaliyette bulunmadığına inandığımız dostumuzun tüm suçlamalardan aklanacağına inanıyoruz. Dünya görüşlerimiz farklı olsa da Mustafa ile ilişkilerimiz hep dostluk çerçevesinde kalmıştır. Uygar insanlar arasında olması gereken de budur.
İşte bu noktada dün okuduğumuz bir diğer memnuniyet verici habere dayanarak Türk-Ermeni ilişkilerine geçmek istiyorum. Karşılıklı olarak yöneltilen ağır suçlamalar, aslında birbirine çok benzeyen bu iki milletin geliştirebilecekleri uygar ilişkileri zehirlemiştir.
Karamsarlığı dağıtan fotoğraf
Cumhurbaşkanı Gül’ü, Azeri ve Ermeni cumhurbaşkanlarının koluna girmiş olarak gösteren samimi fotoğraf bu karamsarlığı bir an için dağıtmıştır. Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın Gül’ü, Türkiye-Ermenistan

Yazının Devamı

Kıbrıs, iç kavgamızın ana maddelerinden biri olacak

5 Temmuz 2008

Kapatma davasıyla Ergenekon soruşturmasında saflar belirginleşti. Önümüzde her halükârda kriz var. Anayasa Mahkemesi’nin kararı ne olursa olsun, büyük tartışmalara neden olacak. Ergenekon iddianamesiyle de ortam iyice gerilecek.
“Hal böyleyken Kıbrıs yazılır?” mı diye düşünülebilir. Bizce yazılır. Çünkü yakında göreceğiz. Müneccim olmak da gerekmiyor. Kıbrıs, Türkiye’de büyüyen iç kavganın ana maddelerinden biri olacak. Rumlar da zaten bunu bekliyor.
Nitekim ilk işaret KKTC’nin eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’tan geldi bile. Kendisi “Talat Paşa Komitesi”nden arkadaşları olan emekli generallerin gözaltına alınmalarına “Türk halkı buna layık değil” diye kızmış. 

TSK’nın duyarlılığı
Kıbrıs TSK’nın en duyarlı olduğu konulardan biridir. Yeniden başlayan müzakere sürecinin Genelkurmay’da kaygıyla izlendiği de malum. Ancak TSK’nın bu kez ciddi bir handikapı var. 
Erdal Güven’in Radikal’in manşetinde dün yer alan yazısında, emekli Deniz

Yazının Devamı

Yargı ve ordu değil, Türkiye yıpranıyor

3 Temmuz 2008

Türkiye, sonu neye varacağı belli olmayan bir sürece girdi. Yabancı diplomatların peş peşe arayıp “Neler oluyor?” diye sormaları bile merkezlere “acil” kodlu kriptoların geçtiğini kanıtlıyor. Genel kanı, Türkiye’nin “kaygan bir yokuşta hızla aşağıya doğru gittiği” şeklinde.
Yanıtı bilinmeyen ise “Nereye kadar gider ve gittiği yerde ne olur?” sorusudur. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un, birilerinin TSK’nın birlik ve beraberliğini bozmaya dönük bir komplo içinde olabileceğini söylemesi bile durumun vahametini gösteriyor.
Yargıya da, “Senin yargıcın, benim yargıcım. Senin savcın, benim savcım” gözüyle bakılmaya başlanması bunalımın derinliğini ortaya koyuyor. Burada olan ne orduya ne de yargıya oluyor. Olan Türkiye’ye oluyor. Siyasiler ise birliğin değil, bölünmenin aracı haline gelmiş durumdalar. 

Siyasetin çelişkili tutumu
Komik değil, ama önceki gün komiğimize giden şey AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın, Ergenekon soruşturması

Yazının Devamı

Kıbrıs’ta derin güven bunalımı

30 Haziran 2008

Ulusal davamız” olsa da Kıbrıs bizde artık pek ilgi uyandırmıyor. Ancak, mevcut statükonun korunacağını düşünüp konuyu radarlarından çıkaranlar yanılıyorlar. Biz içerde birbirimizi yerken öyle gelişmeler oluyor ki, yakında “Bunlar nereden çıktı?” diyeceğiz.
KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile Rum lideri Dimitris Hristofyas yeni çözüme çabaları çerçevesinde yarın bir araya geliyorlar. Türk tarafı görüşmeden kapsamlı müzakere kararının çıkmasını istiyor. Rumların bu süreçte de zamana oynadıklarına inanarak ucu açık müzakereler istemiyor.

İspat sırası Rumlarda
21 Mart’ta başlayan yeni süreç kapsamında kurulan “çalışma grupları”nda hiçbir ilerleme sağlanamadığını belirten Rumlar da zaten, “AB’nin konuya daha fazla müdahil olmasını” istemekle kendilerini deşifre ediyorlar.
Özetle, Türk tarafı 2004’te çözümden yana tavrını gösterdi. Şimdi çözüm istediklerini ispat etmesi gerekenler Rumlardır. Bunu ise

Yazının Devamı

Avrupa’da küme düşüyoruz

28 Haziran 2008

Türkiye, Avrupa futbolundaki yerini gösterdi. Bu yüzden de Avrupa’dan şimdi Milli Takımımıza övgüler yağıyor. Türkiye aynı şekilde kültür alanında da Orhan Pamuk, Fazıl Say ve Nuri Bilge Ceylan gibi isimler sayesinde çağdaş Avrupa kültür hayatının bir parçası olduğunu gösteriyor.
Kültür Türkiye’de futbol kadar dikkat çekmese, hatta Orhan Pamuk söz konusu olduğunda sert tepkilere neden olsa bile, bu yine de ülkemiz için bir gurur kaynağıdır. Türk edebiyatının Avrupa’ya açılması açısından Pamuk’un kazandığı Nobel Ödülü’nün önemini bugün takdir etmeyenler de zaten bunu ileride anlayacaklar.
Fakat ne yazık ki spor ve sanat dünyasındaki bu üstün başarılarımız siyasi yaşamımızdaki gelişmelerle uyumlu değil. Türkiye bugün siyasi açıdan Avrupa’nın gözünde takdir toplama değil, aksine küme düşme tehlikesiyle karşı karşıya. 

Eski kötü günlere dönüş
Kurucu üyelerinden sayılabileceğimiz Avrupa

Yazının Devamı

Fransız senatosunda sağduyu ağır bastı

26 Haziran 2008

Fransız senatosu, Türkiye’nin AB üyeliğinin referanduma sunulmasını sağlayacak anayasa maddesini ezici bir çoğunlukla reddederek, ciddi sorunlar yaşanan Türk-Fransız ilişkilerinde tansiyonu azaltacak önemli bir adım attı.
Önceki gün yapılan oylamada 267 senatör bu maddenin anayasa reform paketinden çıkarılmasını istedi. Sadece 7 senatör maddeyi destekledi. Madde, meclis genel kurulunda da zaten, milletvekillerin çoğunun bulunmadığı bir oturumda sadece 48 oyla kabul edilmişti.
Belli ki senatörler, yüzyıllara dayanan bir ilişkinin, sadece siyasi çıkarlarını düşünen 48 kişi tarafından çöpe atılmasının bir “skandal” olacağını düşünüyorlar. Nitekim Sosyalist Senatör Alima Boumediene-Thiery oylamadan önce aynen bu ifadeyi kullanmış.
“Kabul edilemez” olan bu maddenin sadece bir “skandal” olmadığını, aynı zamanda “rezillik” olduğunu ve “Türkiye’ye dönük bir hakaret” içerdiğini vurgulayan Thiery, “Niçin sadece Türkler referanduma tabi tutulacak. Bunda

Yazının Devamı