Başbakan Erdoğan, pazar günü Batman’da Seviye Belirleme Sınavı SBS’nin kaldırılacağı müjdesini vermiş. Erdoğan, Milli Eğitim Bakanı Çelik’e “Çocukları sınavdan bıktırdınız. Her gün sınav, her gün sınav. Sınavın da bir anlamı kalmadı. Bunu oturup konuşmalıyız. Bir tane sınav yeter değil mi?” demiş.
Hayret ki hayret!
Hatırlayacaksınız, Erdoğan geçen hafta da dershaneleri garabet olarak nitelendirmiş ve yine Çelik’e dönerek, “Kurtarın öğrencileri şu garabetten” demişti.
Gelecek haftanın açıklaması ise ben şimdiden size söyleyim, kesinlikle not yükseltme sınavları’na yönelik olacaktır. Bu kez yine Çelik’e dönüp “Yahu okullar kapanır kapanmaz, bütünleme sınavı mı olur? Bu çocuklar ne zaman çalışacak da ne zaman sınava girecekler? Düzeltelim bunu” derse hiç şaşırmam.
Erdoğan, hele bir de muhalefette olsaydı ve 5 yıldır Çelik’in yaptıklarını yakından izleseydi, eminim yer yerinden oynardı. Neyse buna da şükür. En azından Çelik’in yanlışlarını
A Milli Futbol Takımımız, sadece bize değil bütün dünyaya, son saniyeye kadar asla ümidin yitirilmemesi gerektiğini bir kez daha hatırlattı. Hem de birkaç defa.
Bu hepimize ders olmalı. Daha hayatın başındayken gelecekten umut kesenlere, bir sınavı kötü gitti diye tüm öğretim yılını gözden çıkaranlara, ilk işinde başarısız olup bütün dünyası yıkılanlara ve farklı gerekçelerle dünyadan elini eteğini çekenlere, hayata yeniden başlamak için son milli maçlarımızdan daha büyük bir referans olamaz.
Her şey bitti dediğimiz anlarda maç yeniden başladı. Saatlerin, dakikaların tükendiği, saniyelerin sayıldığı anlarda bile umudu yitirmemek, maça, hayata, geleceğe, iyiye, güzele asılmak için artık önümüzde şanlı örnekler var.
Zaman mı var ki diyenlere İsviçre, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan maçlarını örnek göstereceğiz. Onların zamanı var mıydı ki, o büyük zaferleri kazandılar diyeceğiz.
Son Avrupa Futbol Şampiyonası ve Türk Milli Takımı, dünyaya sadece futbol dersi
22 üniversitedeki rektörlük seçimi, büyük bir olgunluk içerisinde geçti. Tahmin edildiği gibi, kimi adaylar, rektör olsalar da, umduklarını bulamadılar. Kimileri de emeklerinin karşılığını fazlasıyla aldılar. Şimdi gözler YÖK ve Çankaya’da. Atacakları her adım dikkatle izleniyor. Bu yüzden, sandığın işaret ettiği adayların dışında farklı arayış içine girmeleri, bulundukları makamı yıpratmanın ötesinde bir işe yaramaz.
Daha önceki dönemlerde sandığa aykırı rektör atamaları geçekleşmedi mi? Elbette gerçekleşti. Ama o zaman öküzün altında buzağı aramayanlar şimdi kılık kırk yaracaklar. YÖK’teki yeni yapılanmaya bakıldığında haksız da sayılmazlar.
YÖK ve Çankaya, kendilerine yönelik tartışmaların zaman içerisinde kesilmesini istiyorsa, bu süreçten güven erozyonunun şiddetini daha da artıracak şekilde değil, güçlenerek çıkmalıdır. Böylesi bir durum, hem onlar için hem de üniversiteler ve ülkemizin için en hayırlısı olur.
Bu arada, bilmediğimiz
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın diğer pek çok konuda kırdığı potları artık ciddiye bile almıyorum. Çünkü bu konudaki şaşkınlığım, ancak ağzından doğru bir şey çıkarsa olur. Ama sanki o da nafile gibi. Kabahati de hiç kendisinde bulmuyorum. Tüm sorumluluk, bu makama hazır değilken, onu o koltuğa apar topar oturtandadır.
Başkan diyor ki, katsayılar tümüyle kalksın, tek tip sınav olsun ve isteyen istediği yere girsin.
Peki, bu duruma Milli Eğitim Bakanlığı ne diyor? Aslına bakarsanız, hop oturup hop kalkması lazım. Ama tam tersine, Özcan’ın kafasının daha da karışmasına neden olan asıl onlar. Bu konuda müthiş bir çelişki yaşanıyor. Bu çelişkiyi yaratanlar da yine MEB ve YÖK.
Bir yandan, çocuklarımızın ilgi ve yetenekleri ne kadar erken yaşta belirlenir ve ona göre bir yönlendirme yapılırsa o kadar iyi olacağı söyleniyor. Öte yandan, tek tip lise ve tek tip sınav gelsin deniliyor.
Bu söylemlerden bir doğruysa, diğeri yanlıştır. Hem onu hem diğerini savunmak ise popülizmden başka bir şey değildir.
Türkiye’de halen 20’yi aşkın
22 üniversitede, bugün ve yarın, rektörlük seçimi var. Öyle sıradan üniversiteler değil. İçlerinde Türkiye’nin en güçlü üniversiteleri de var:
Akdeniz, Ankara, Atatürk, Boğaziçi, Cumhuriyet, Çukurova, Dicle, Dokuz Eylül, Ege, Erciyes, Fırat, Gazi, Gaziantep, İnönü, İTÜ, Karadeniz Teknik, Ondokuz Mayıs, ODTÜ, Trakya, Uludağ, Yıldız Teknik.
YÖK Genel Kurulu, 16 Nisan’da toplanarak, seçimlerle ilgili usul ve esasları belirledi ve üniversitelere gönderdi. Ayrıca bir de takvim çıkardı. Buna göre, 18-19 Haziran’da seçim yapılacak, 20 Haziran’da sonuçlar YÖK’e gönderilecek, 23-27 Haziran tarihleri arasında Rektör Adaylarını İnceleme Komisyonu ön inceleme yapacak, 29-29 Haziran’da da YÖK Genel Kurulu toplanarak üniversitelerin belirlediği 6 adayı 3’e indirecek. 30 Haziran’da ise liste Cumhurbaşkanlığı’na sunulacak.
Çankaya’nın rektörleri ne zaman atayacağı ise kendi insiyatifinde. Hepsini aynı anda da atayabilir. Zamana yayıp
Başbakan Erdoğan, öğrencileri dershanelere gitmeye zorunlu kılan eğitim sistemini garabet olarak nitelendirmiş. “Öğrenci en güçlü liseden, fen lisesinden, anadolu lisesinden mezun oluyor, o bile üniversite hazırlık kursuna gidiyor. Bu bir garabet. Bundan ülkemin kurtulması lazım, milletçe kurtulmamız lazım” demiş.
Hayret ki hayret!
Sanki bu sözleri söyleyen Başbakan değil, muhalefet lideri. Sanki dershaneye giden öğrenci sayısı, onun zamanın da ikiye katlanmadı, sanki gözbebeği Hüseyin Çelik’in adı Dershaneler Bakanı’na çıkmadı.
Başbakan bu söylemiyle ya hepimizi enayi yerine koyuyor ya da gerçekten olandan bitenden haberi yok.
Başbakan Erdoğan, medarı iftiharı Çelik’i çağırıp da bir sorsa. Öğrenciler daha önce kaç yaşında dershaneye başlıyordu, şimdi kaç yaşında gidiyorlar? Veliler daha önce dershanelere ne kadar para ödüyordu, şimdi ne kadar harcıyorlar?
En önemlisi de ortada düzeltilecek bir garabet vardı da son beş yılda dershaneleri daha da güçlendirmenin
Yüz binlerce genç, üniversite hayalini gerçekleştirmek için bugün ÖSS’ye giriyor. Yüzlerce rektör adayı ve on binlerce öğretim üyesi de üniversitelerin yeni patronlarını seçmek için önümüzdeki hafta sandığa gidecek. Seçimlerle ilgili ortada pek çok şaibe dolaşıyor. Adaylar hakkında olmadık iddialar ortaya atılıyor. Belki bir kısmı doğru ama niye şimdi?
Üniversitelerdeki seçimler ile varoşlardaki seçimler birbirinden farklı mı? Milletvekili seçimi ile rektörlük seçimi arasında paralellikler var mı? En önemlisi de okumuş seçmenlerin demokrasiye bakış açısı, diğerlerinden daha önde mi yoksa fersah fersah daha geride mi?
Üniversitelerdeki seçim kulislerini izlediğinizde öylesine çarpıcı tablolarla karşılaşıyorsunuz ki, bu kadarı da olmaz diye şaşıp kalıyorsunuz. Askerdeyken yaşamıştık. Üniversite mezunları, mastır ve doktoralılar bazen öyle farklı davranışlar gösteriyorlar ki anlamak mümkün değil. İşte bu yüzden eğitim durumu, sosyal konumu,
Üniversiteye girmeyi kafaya koyanlar için bu yıl üniversiteli olmak hiç de zor olmayacak. Liseler mezun vermiyor, puan barajları düşüyor ve en önemlisi de kontenjanlar 110 bin arttı. Yarım milyonu aştı. İşte onun için yarın ÖSS’de “Ya kazanamazsam” diye sakın ha paniğe kapılmayın.
Herhangi bir deneme sınavına giriyormuş gibi girin, elinizden geleni yapın ve çıkın. Sonrası kendiliğinden gelecektir.
Şunlar da aklınızın bir köşesinde bulunsun:
* Türkiye’de artık çok iyi üniversiteler var. Gönül rahatlığıyla gidip okuyacağınız, mezun olduktan sonra da o diplomayla dünyanın dört bir yanında kolaylıkla iş bulabileceğiniz en az 20 üniversitemiz var. Bu yüzden üniversite tercihi değil, fakülte tercihi yapın. Hukukçu, doktor, öğretmen ya da mühendis olacaksınız alternatif çok. Ve size ufak bir sır, Anadolu’daki üniversitelerde öğrenci memnuniyeti büyük kentlere göre çok daha yüksek.
- Yarınki ÖSS’yi hayatınızın en önemli sınavı olarak kesinlikle