Eğer Türkiye’de yaşıyorsanız her şeye hazırlıklı olmalısınız. Devam etmekte olan bir dava için anayasa da değiştirilir, OKS’ye haftalar kala sınavda sorulacak soruların kapsamı da daraltılır.
Milli Eğitim Bakanlığı, geçen hafta yaptığı açıklamada, OKS’de yani Ortaöğretim Kurumları Giriş Sınavı’nda, bazı yeni düzenlemelere gittiğini duyurdu. Şimdiye kadar akılları neredeyse.
Bu açıklamaya göre, sayıları 120’yi bulan deneme okullarında öğrenim gören öğrencilerin mağdur olmamaları yani görmedikleri konulardan sorularla karşılaşmamaları için OKS soru seçiminde, deneme okulları ile normal ilköğretim okullarının ortak müfredatından soruların sorulacağı vurgulandı. Aslında en önemli gerekçe, ileride hukuki bir durum yaşanmaması. Ama şimdilik bunu söylemiyorlar.
Peki bu ortak konular hangileri? Belli değil. Peki öğrenciler hangi konulardan muaf? O da belli değil.
Şimdi böyle bir açıklama yapılmasının kime ne faydası var? Madem, gecikmeli de olsa böyle bir karar aldınız, bunu kamuoyuna niye açıklıyorsunuz! Bu,
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi (UÜTFH), dünyanın saygın hastane akreditasyonu kuruluşlarından olan JCI tarafından akredite edildi. UÜTFH, Hacettepe Üniversitesi Erişkin Hastanesi’nden sonra “tüm birimleriyle akredite olan” ikinci kamu hastanemiz oldu. JCI’den akredite alan ufak çaplı birkaç özel hastanemiz daha var.
UÜTFH’in, ABD kökenli 90 yıllık akreditasyon şirketi olan Joint Commission International Accreditation’dan aldığı bu belge, 14 Aralık 2010 yılına kadar geçerli olacak.
Rektör Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran’ın, “Dünya çapında inanılmaz bir belge olarak nitelendirdiği” akreditasyon için üç yıllık bir denetleme süreci gerçekleşti ve tam 1033 standart testinden geçildi.
UÜTFH bu uzun denetim sürecinde 1020 standart testinden 10 üzerinden 10, 13’ünden de “geçer” not aldı. Herhangi bir standarttan sıfır alınması halinde ise, akreditasyon gerçekleşmiyor.
Anlayacağınız, çok zorlu bir süreç. Ama UÜTFH
Genç Bakış, bu hafta İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeydi. Parti kapatmalardan ekonomiye, hukuk devletinden özeleştirmelere kadar güncel olan hemen her şey konuşuldu.
Özal döneminde Adalet ve Milli Savunma Bakanlığı yapan Oltan Sungurlu, “Halk bir süre sonra ne kadar severse sevsin, liderlerden de, iktidarlardan da bıkıyor. ANAP’ın yok olması bu yüzden. Hiç kimse sonsuza kadar kalacağını zannetmesin” uyarısında bulundu. İstanbul Barosu eski Başkanı Turgut Kazan ise hukuk devletinin olmadığı yerde devlet kavramının zarar göreceğini hatırlatarak, “Yargıçlara dün saygı duyanlar, bugün de duymalılar” dedi. Ekonominin uzun süredir iyi gitmediğini söyleyen Bankalar Birliği eski Başkanı Aydın Ayaydın ise, iç siyasetteki gelişmelerin, global krize tuz biber ektiğine dikkat ekti.
En ilginç gelişme ise program boyunca öğrenciler ile benim aramda gerçekleşti. Yayın boyunca söz almak için mikrofon kapma yarışına giren ve bu yüzden yayın akışını zora sokan öğrencilere, sık sık ne olur artık sessiz olun uyarısında bulundum.
Bakanlar Kurulu, üniversitesi olmayan son 9 ile de üniversite kurma kararı alındı. Bir önceki dönemde, 32’si devlet, 9’u da vakıf olmak üzere 41 üniversitenin kurulmasına olanak sağlayan AKP, 9 yeni üniversiteye daha vize vererek, kırılması güç bir rekorun sahibi oldu.
Yeni öğretim kurumlarının, hele hele yeni üniversitelerin açılmasına karşı çıkılır mı? Kesinlikle hayır. Kararı ayakta alkışlıyorum. Ama bu konudaki çekincelerimi de dile getirerek. AKP, yeni açılan üniversiteleri, iddia edildiği gibi, seçim yatırımı olarak değil de, yükseköğretim çıtasını daha yukarılara çıkarmak için açtıysa, mutlaka şu soruların cevabını vermelidir:
- Yeni açılan üniversitelere bugüne kadar ne kadar mali destek sağlandı?
- Ne kadar öğretim üyesi kadrosu verildi? Ne kadarı kullanıldı?
- Bu üniversitelerdeki toplam öğrenci sayısı ve öğretim kadrosu ne kadar?
- Bu üniversitelerin sağladığı kontenjan artışı ne kadar?
- Daha önce açtıkları üniversitelerin
Bilfen ve Eyüboğlu, İstanbul’un Asya yakasının önemli özel okullarından ikisi. Bugüne kadar hep Anadolu yakasında genişleme politikası izlediler. Şimdi ikisi birden Avrupalı oluyor. Eyüpoğlu Kemerburgaz’a, Bilfen de Bahçeşehir’e şube açıyor.
Seçilen bölgelerin her ikisi de İstanbul’un kalburüstü insanlarının oturduğu bölgeler. Her iki bölgede de iddialı okullar zaten vardı. Şimdi Bilfen ve Eyüboğlu’nun gitmesiyle rekabet daha bir kızışacak.
Her iki kurum da eğitim kökenli girişimcilerin kurduğu okullar zinciri. Özel okulculuğa yeni bir hava getirdiler. Bakalım yabancı kolejlerin ağırlıklı olduğu Avrupa yakasında, onlara ciddi anlamda rakip olabilecekler mi?..
İşlerinin hiç kolay olmadığını özellikle hatırlatıyor ve kendilerine bu yeni girişimlerinde başarılar diliyoruz...
Bu arada Türkiye’nin büyük sorunlarının yanında, vatandaşın ufak gibi görünen asıl sorunları göz ardı ediliyor. İşte onlardan bazıları:
Diplomaların asılları
“Üniversitelerimizle ne kadar yakından ilgilendiğinizi yazılarınız
Bir gazeteyi önemli kılan tirajı mı yoksa etkileme gücü mü? Satılan gazete sayısı ile haber, yorum ve ilan getirme gücü eşit orantılı mı?
Peki ya televizyonlarda her şey reyting mi? Eğer reyting ise bu sıralamalar adil bir şekilde yapılıyor mu? En önemlisi de sizlerin tercihleri, yine sizlere karşı bir silah olarak kullanılıyor mu?
Zaman zaman, bu değerlendirmeleri hep birlikte yapmak zorundayız. Yoksa, medya patronlarının duayeni Aydın Doğan’ın “gerçek patron“ olarak gösterdiği sizler adına çok büyük yanlışlar yapılmaya devam edilecektir.
Örneğin artık televizyonlarda bıkkınlık veren diziler ve dizi tekrarlarını ele alalım. Hep siz istiyorsunuz diye peş peşe diziler konuyor. O yetmiyor, biraz önce izlediğiniz bir dizinin özetini bir kez daha izleme işkencesine tabi tutuluyorsunuz.
Niye? Çünkü siz istiyormuşsunuz. Öyle diyorlar.
Tıpkı gazetelerin “arka sayfa güzelleri” ve birinci sayfaların en tepesine konulan magazin haberleri gibi.
Gündemin en önemli haberleri, birinci sayfada yer bulamazken magazine hep yer vardır. Arka sayfa
Gençler arasında şiddete yönelik davranışlar giderek artıyor. Öfkelerine hâkim olamıyorlar. Hafta başında annesinin boğazını kesen Bilkentli kızla, yine annesini öldürdükten sonra kollarını, bacaklarını kesen Konyalı bir başka kızın haberleriyle sarsıldık.
Daha bunların psikolojik ve sosyolojik tahlillerini yapmamıştık ki, iki farklı boğaz kesme olayıyla daha şoke olduk.
İşte Milliyet’in dünkü internet sayfasından iki başlık:
“Krize giren genç annesinin boğazını kesti. Ablasını yaraladı”
“Şanlıurfa’da Tıp Fakültesi öğrencisi genç, arkadaşlık teklifini kabul etmeyen aynı fakültedeki kızın boğazını keserek öldürdü“
Hatırlayacaksınız, daha önce de boğaz keserek cinayet işleyen pek çok genç olmuştu...
Gençler, nasıl bir ruh hali içindeler ki, böylesine hunharca cinayetler işliyorlar? Bunun mutlaka bir açıklaması olmalı. Eminim başta psikologlar, sosyologlar ve emniyet birimleri olmak üzere konunun uzmanları, enine boyuna araştırma yapacaklardır.
Parti kapatmak demokrasiyle ne kadar örtüşüyor? Parti kapatılması mı demokrasiyi zaafa uğratıyor? Yoksa yasalara aykırı davranan siyasi partiler mi demokrasiye darbe vuruyor? Mersin Üniversitesi’nde önceki gece, sabaha kadar, Genç Bakış’ta bu konuyu tartıştık. Partisi kapatılan Şevket Kazan ile Özdemir Özok ve Süheyl Batum’un katıldığı programda, çok çarpıcı tartışmalar yaşandı. Tansiyon zaman zaman doruğa çıktı. Özellikle Kazan’dan AKP’ye yönelik ilginç yorumlar geldi.
İşte satırbaşlarından bazıları:
Şevket Kazan (eski Adalet Bakanı)
- Türkiye parti mezarlığı haline gelmiştir. Batı’da da partiler kapatıldı. Avrupa ülkelerinde 50 yılda 10 tane parti kapatıldıysa, Türkiye de 10 yılda 26 parti kapatılmıştır.
- Vural Savaş, Refah Partisi’ne dava açtı ve kapattı. Bunun sebep olarak da “Şevket Kazan’a kızdım, Refah partisine dava açtım” diyor.
- Evet Vural Savaş ile benim aramda bir çekişme oldu. Vural Savaş göreve gelir gelmez yurtdışında siyasi bir konunun araştırılması