Başını dik tut

4 Ekim 2009

Sahada ayrı, tribünde ayrı bir maceranın kahramanı Beşiktaş...
Saha içinde haftalardır gol atamamanın, maç kazanamamanın sıkıntısıyla, korkunç baskı altında, hırsla enerjiyle koşuyorlar. İlk onbeş dakikada peşpeşe girdikleri gol pozisyonlarından birinde atabilseler, kendilerine ait 10 gollü lig rekorunu da kırabilirler. Ama olmuyor.
Nobre, Serdar, Tabata, Yusuf ve Fink’le inanılmaz golleri kaçırırken, kendi tribünlerine yakalanıyorlar.
Beşiktaş’ın tribünleri, ülkenin en özgür, en yaratıcı taraftar karakterine sahip...
Ama aynı zamanda maçı seyretmeyen, maçta sadece kendini ifade eden, hemen her konuda kendi sesini duymaktan hoşlanan, başkanını ve yönetimini protesto ederek eğlenen, takımı maçtan soğutan bir karakter bu.
Saha içinde emek terleri döken ve attığı biricik golü korumak için olağanüstü çaba gösteren oyuncu grubuna ve hocasına asla saygı göstermeyen, ama Pascal Nouma’ya şarkılar söyleyen taraftar topluluğu, kendi kendine bu tavrıyla kime ve neye hizmet ettiğini de sorgulamıyor.
Soruyorum şimdi Beşiktaş taraftarlarına:

Yazının Devamı

Bilim desteği

2 Ekim 2009

Beşiktaş tarihine bakıldığında, futbolda bugün yaşanan durumun geçmiş yıllarda da üzüntü ve sıkıntı yarattığını söyleyebiliriz.
Beşiktaş bu yıl, her şeyden önce “vakit” ve “nakit” konusunda inanılmaz yanlışlar yaptı.
Şimdi bunun bedelini hep birlikte ödüyorlar.
Başkan ve yönetim... Teknik direktör ve futbolcular...
Elbette taraftarlar.
Kesin olan şu ki, zamanı durdurup geri alarak bazı temel yanlışları silmek olanağı yok.
O halde ortadaki durumu bir an önce düzeltmek, bazı yanlışların ortadan kaldırılması için çaba göstermek, çok çabuk bir rehabilitasyon (iyileştirme / tedavi) programı uygulamak gerekiyor.

Yazının Devamı

Şaşkın şampiyon

1 Ekim 2009

Hayır, bu Beşiktaş’ı asla onaylamı-yoruz, sahiplene-miyoruz. Çünkü o kendini kaybetmiş. Kendi kimliğine ve unvanlarına maalesef sahip olamıyor!

Şimdi soralım: Süper Lig için bile hazırlıksız, yetersiz ve etkisiz olan bu kadro Şampiyonlar Ligi’nde kendini ve bu ülkeyi temsil edebilir mi? Elbette hayır!...
Her şeyden önce bu takımın taktik hazırlığını, oyun planlamasını, felsefesini sorgulamaya hiç hakkımız yok.
Onlar daha baştan “fundamental”den kaybediyorlar. Yani futbolun alt yapılarda öğretilen temel top tekniğinden.
Beşiktaş hiç yapay çim mazeretine sığınmasın... Onlar geçen yıl Ankara’da aynı zeminde üç maç kazandılar. Dün topu tutamayan, iki pası bir arada yapamayan, rakiple ikili mücadeleden kaçan, pas ve şut atarken topun ağırlığı, vuruş şiddeti, mesafe kavramlarını hiç düşünmeden, sorumluluktan kaçan bir yığın adamla oynadılar. Topu ayağında tutan yoktu. Yusuf girene kadar top sürüp, taşımaya çalışan da! Bir takım Şampiyonlar Ligi’nde böyle mücadele etmemeli.
Tello’nun verimsizliğini, Holosko’nun formsuzluğunu görüyorsun. Fink’i defterden silmişsin. İsmail gibi fiyatıyla büyük, savunmasıyla sıfır oyuncuyu, İbrahim Üzülmez’e tercih ediyorsun. Hocam kusura bakma, kendine

Yazının Devamı

Daum, Alex ve Semih!

30 Eylül 2009

Aziz Yıldırım’ın kongrede verdiği “üç yılda üç şampiyonluk” sözü, nihayet Antalya’da 7’de 7 ile egale edilen 45 yıllık rekorun getirdiği liderlikle somut bir anlam kazandı.
Başkan, ellerinden yazılı taahhüt aldığı futbolcularının o son dakikada gelen Semih golüyle hedefe doğru bir adım daha atıp liderliği ele geçirmelerinden mutlak mutludur şimdi.
Ne var ki bu mutluluk, bir türlü kuşkudan, tedirginlikten ve her maçta tekrarlanan yürek çırpıntılarından kurtaramıyor kendini.
Fenerbahçeliler, lig liderliğinin şatafatlı görüntüsüne rağmen, takımlarının oynadığı futbolu beğenmiyor. Bu futbola güvenemiyorlar.

İnanılmaz görüş
Hele son dakikada, uzatmalar saniye saniye finişe doğru erirken ölüp ölüp diriliyorlar.
Bu son dakika gollerinden bir istatistik yaparak Daum’u profesörlükle onurlandıranlar da var ama, o apoletler şampiyonluk için yeterli mi ? Aziz Bey’in verdiği sözleri ne kadar hayata taşır o goller, bilinmiyor.

Yazının Devamı

Ağzına sağlık Levent Bey!

23 Eylül 2009

Levent Erdoğan, hukukçu... Yıllardır Beşiktaş yönetimlerinde yer alıyor. Halen Başkan Yıldırım Demirören’in derneklerden sorumlu asbaşkanı olarak görev yapıyor.
Levent Erdoğan, dürüst bir spor adamı... Aklına geleni, içinden geldiği gibi söyleyerek kamuoyu ile paylaşıyor. Sert ve sivri dilli söylemlerinden sonra U dönüşü yapıp işi medya yalancılığı ile noktalayanlardan biri de değil.
Gazeteci için iyi bir haber kaynağı. Söyledikleri anında manşet olabilir, gündem yaratabilir.
Dahası, söyledikleriyle ortamı sarsar, kişileri önemli kararlara zorlar.
Metalist yenilgisinin sonrasında Ertuğrul Sağlam’a yönelik eleştirileri öylesine acımasızdı ki, hoca üç gün sonra “Adam gibi geldim, adam gibi gidiyorum” diyerek istifa etti. Sağlam, halen Bursaspor’da kariyerini “adam gibi” sürdürüyor.

Hepimizi şaşırttı!

Yazının Devamı

Hasta ve keyifsiz!

20 Eylül 2009

Dimyata pirince giderken, evdeki bulgurdan olmak! Beşiktaş’ın İnönü’deki sıkıntısı böyle özetlenebilir. Haftalardan beri değiştire değiştire beş golcü (ya da hücumcu) ile oynayan Denizli’nin takımı, artık yoğun bir hırs ve istekle aradığı golü, kendi kalesinde görüyor.
Böylesine çok kanat hücumu yapan, korner kullanan takımın, nasıl olup da bir ön direk arka direk paylaşımı yapamayıp topu hep rakip savunmalara, kalecilere teslim ettiğini anlamak çok güç.
Beşiktaş, Ankaraspor’un küme düşürülmesi kesinleşirse, bundan böyle fikstür gereği hep dinlenen takımlarla oynayacak. Dünkü maçta Manchester United yorgunluğunun üstüne bir de dinlenmiş enerjik rakiple oynamak zorunda kaldılar. Elbette bu bir mazeret olmamalı. Ama sakatı cezalısı, gözden düşeni, akla geleniyle o kadar çözümsüz bir kadroyla oynuyor ki Beşiktaş, sorunları ve sıkıntıları giderek artıyor.
Dün Mehmet Eren’in başlattığı kontratakta topla buluşan Makakula, golü o kadar rahat atabilir miydi? İspanya’da La Liga eğitiminden geçmiş İbrahim Kaş, rakibinin karşısında ayakta dursa bile pozisyonu bozabilirdi. Hayır, peşinen yattı... Makakula da istediği gibi vurdu!

Hoca iyi bir doktor ama...
Beşiktaş’ta Nobre topu kazanmak,

Yazının Devamı

Özür ve onur!

16 Eylül 2009

Öncelikle dürüst bir özür borcum var. Bogdan Tanjeviç’ten özür dilemeliyim. Avrupa Şampiyonası için ilan ettiği kadroda Mehmet Okur, Serkan Erdoğan’ın yanı sıra en çok Kaya Peker’e yer vermediği için eleştirmiştim. Başka oyuncular da vardı kadroya çağırılmayan.
Tanjeviç, onca eleştiriden sonra umutlarımın kırılıp döküldüğü Avrupa Şampiyonası’nda Milli Takım’la bugüne kadar erişemediğimiz bir başarıya imza attı : 5’te 5! Ve şimdilik...
Beş maçta beş galibiyet, Milli Takım’ın bugüne kadar hiçbir resmi turnuvada elde etmediği bir başarı.
2006 Dünya Şampiyonası’nda ilk 5 maçtan dördünü kazanmıştı Milli Takım. Elde ettiği sonuç, gurur duyacağımız bir altıncılıktı.

Sürpriz skorer
Polonya’daki Avrupa Şampiyonası’nda son dünya şampiyonu ve olimpiyat ikincisi İspanya’yı 60 sayıda tutarak yendik... Sırbistan gibi güçlü bir rakiple üç periyodunu önde taşıdığımız bir maçta uzatmaya kaldık. Uzatmada rakibe tek sayı attırmadan maçı kazanmayı, çeyrek finali garantilemeyi başardık.
Bunlar, başta Tanjeviç olmak üzere tüm takımın ve kafilenin başarısı.

Yazının Devamı

Hoca, kaybetti!

13 Eylül 2009

Evet, favori kazandı. Kalitesini, farklılığını, takım oyunundaki başarısını ve bireysel yeteneklere sahip olmanın ayrıcalıklarını göstererek.
Galatasaray, sezonun ilk derbisinde bekleneni yaptı. Yine gollerini attı, keyfine baktı.
Bu arada ilk dört haftadaki parıltılı sonuçları zayıf takımlara karşı aldığını, gerçek gücünün ve büyüklüğünün büyük rakipleri önünde geçeceği testten sonra görüleceğini iddia edenlere de söyleyecek söz bırakmadı.
Çoğu milli maç ve yol yorgunuydu. Ama bunu bir sorun haline getirmeden çok rahat kazandılar. Rijkaard ve futbolcularını kutlamalıyız.
Beşiktaş’a gelince...
Bu maça iyi hazırlandıklarını, derbiye ekstra gayretle geldiklerini gördük. Galatasaray’ın kanat ataklarına, Keita’nın yıpratıcı oyununa karşı diri bir direnişle dayanmaya çalıştılar.
Topu ve oyunu Galatasaray yarı alanına taşıyıp ağırlıklarını hissettirdiler. Kazanmak için kendilerini ekstradan zorlayarak beklenenin üzerinde pozisyon yarattıklarına tanık olduk.

Yazının Devamı