<#comment>#comment>Kore - Japonya’da sadece futbol topunu değil, çevresinde dönen yeni dünyayı da dikkatle izlemelisiniz... Artık, sadece BM, AB, NATO yok... Bizim çok hayatımıza giren IMF ve Dünya Bankası’da az sayıdaki örnek değil...
Şimdi gözünüzü açın ve FIFA’yı görün.
1904 de kurulmuş, başlangıçta futbolu icat etmekle övünen İngilizler’den yüz bulmamış, kabul görmemiş bu uluslararası birlik, şimdi sadece Dünya futbolunu yönetmekle kalmıyor, etkinliği ve becerisi öylesine büyük ki, Kore - Japonya dahi FIFA ne emrederse onu yapıyor. 1996’da ayrı ayrı adaylık kampanyaları sürdüren iki ülkeyi FIFA kendi otoritesiyle ortak ev sahibi olarak birleştirdi. Anlaşma metinleri bir kitap halinde basıldı. FIFA Dünya Kupası’yla ilgili her türlü kararı tek başına veriyor ve asla itiraz kabul etmiyor. Kore ve Japonya bayraklarının, maçı oynayan ülke bayraklarıyla, FIFA bayrağı ile ve Asya Konfederasyonu’nun bayrağı ile birlikte hangi sıraya göre asılacağı dahi FIFA’nın buyruğu ile gerçekleşiyor.
Artık sivilleşme süreci tüm dünyada hükmünü kesin biçimde icra etmeye başlıyor. Devlet otoritesi, bağımsızlık ruhu, kendi topraklarından hükümranlık gibi klasik kavramlar FIFA’nın, IOC
<#comment>#comment>Dünya Kupası’nın iki ev sahibinden birini eleyip çeyrek finale çıkarak tarih yazıyorsun...
Kolay değil...
Hayır, bunun adı şans değil!
Rastlantı değil, futbolsuzluk da değil...
Sihirle, büyüyle ilgisi yok...Bunun adı futbol... Bunun adı akıl, bunun adı kararlılık... Bunun adı gol...
İşin patronu da Şenol!
<#comment>#comment>Miyagi’de bir tür "zengin ve yoksul" dramına tanık olacağız. Ev sahibi Japonya’nın fert başına milli geliri en sıkıntılı zamanında bile 30 bin doların altına düşmüyor. Bizim en üretken yılımızda 3 bin doları aşmamız zor.
Futbol alanından bakarsak... Onlar ev sahibi... Tribün desteği yüzde yüz yanlarında olacak. Biz bir avuç Türk, - hadi buna basın tribünündeki bazı heyecanlı meslekdaşlarımızı da katalım, - aradaki milli gelir farkından da geride, yüzde 10’u bile tutturamadan takımımızı destekleyeceğiz.
Japonya aç bir iştahla oynuyor... Sınırsız enerjiyle koşuyorlar... İnanılmaz biçimde saldırgan oyun anlayışları var.
Tartışılan hocalar
Türk Milli Takımı, 48 yıl aradan sonra Dünya Kupası’na katılırken, hiç hesapta olmayan bir yığın sorunun odağı oldu... Medya eleştirileri kampta spor gazetecilerine karşı hoşgörüsüz bir soğukluk ve gerginliğe yol açtı. Brezilya maçında Koreli hakemin verdiği hatalı penaltı kararı zaten zayıf olan moral gücü yıprattı. Güvensizliğe ve tedirginliğe neden oldu.
<#comment>#comment>Uzak Asya’nın sakin sabahlar ülkesi Kore’den Japonya’ya geçtik. Haritadaki yakınlığına bakmayın. Üç saate yakın uçak yolculuğu gerekiyor. Kore’de işler tıkır tıkır yürürken, Japonya’da sorunlarla örülmüş bir duvara çarpıyorsunuz. Her yerde para bozduramıyorsunuz. Herkes kredi kartı kabul etmiyor. İlle de Japon parası. Hadi bozdurdunuz diyelim, bu defa da harcayacak yer bulamıyorsunuz. Trenler dolu, yer yok. Uçaklar ful kalkıp ful iniyor. Rezervasyon kilitlenmiş. Lokantada bile asgari 40 dakika beklemek durumundasınız. Talep çok, karşılayan nazlı. Ülke dar, arazi pahalı. Trafik tıkanık. Trenler dolu.
Nasıl aşılacak bu Dünya Kupası’nın final yolu?
Koreliler yılın ilk çeyreğini yüzde 7.6’lık büyüme ile geçerken, 140 milyar dolarlık iş yapmışlar. Kore’de herkes mutlu ve huzurlu.
Japonya’da işler öyle değil. Faizler düşmüş, paranın yüzüne bakan yok. İşsizlik had safhada. Korkunç bir durgunluk var. Ama ekonomik tablonun tam tersine günlük hayat işte trenlerde, uçaklarda yer bırakmayacak kadar canlı ve heyecanlı.
Sahi, biz Japonya ile Miyagi’de ikinci tur maçı oynayacağız, değil mi?
<#comment>#comment>Galiba bizim kaderimiz bu. Kuşkudan korkuya, korkudan coşkuya savrulup gidiyoruz. Hayallerimiz, ümitlerimiz ve gerçeklerimizle barışıp, bir türlü dengeli ve normal yaşayamıyoruz. Kasım ayından beri Dünya Kupası’nda Brezilya’yı "çantada keklik", finali de bir tür "gerçeklik" olarak birbirimize sattığımız sanal dünya düşüncelerimizi Kore’de bir anda unutuverdik. Gerçeklerle karşı karşıya kalınca kuşkulandık, korktuk, ürperdik... Sorun çıkınca en ilkel toplumların yaptığı gibi çözüm aramak ve önermek yerine çabucak birbirimizi yedik.
Futbolcuların medyaya tavrı, medyanın Şenol Güneş’e, Şenol Güneş’in de medyaya karşı bakışı pek hoşça ve dostça olmadı. Brezilya maçında başlayan hatalar Kosta Rika maçında da sürdü. Dün dahi tekrarlandı.
Haydi dönelim düne. Golü atsa dahi sormaktan kendimi alamıyorum.
Acaba kırık, dökük, suskun ve durgun oynamaktan kendini alamayan Ümit Davala’nın orada ne işi vardı? Başka yanlış ve hata sıralayıp pişmiş aşa soğuk su katmayacağım. Can Çobanoğlu’nun, Şenol Güneş’in ve Hakan Şükür’ün yaptığını yapmayacağım. Onlar kavga etmek yerine işlerini yaptıkları zaman hatalara rağmen bu Dünya Kupası’nda yollarının bitmediğini
<#comment>#comment>2002 Dünya Kupası finalleri futbolumuzun bulunduğu yeri doğru tespit etmek açısından son derece yararlı bir test niteliğinde. Teknik ekip ve futbolcularımız bugünkü maçı kariyerleri adına bir onur savaşı olarak kabul ederlerse, yüzde 50 şansla, Çin’i yenerek ikinci tura çıkabilirler. Geri kalan yüzde 50 şans ise Kosta Rika takımı ile Brezilya Teknik Direktörü Scolari’nin elindedir ve yapabileceğimiz fazla bir şey yoktur. Kupada Fransa, Arjantin, Uruguay gibi Dünya Şampiyonu ülkeler saf dışı kaldı. Danimarka’nın yeniden dirilişine, Senegal’in Afrika adına kükreyişine tanık olduk. Bizim pek sesimiz çıkmadı. Yapmamız gereken futbol devrimi için, Kore’den bir cesaret ilhamı alabilirsek ne mutlu bize.
<#comment>#comment>Beklendiği gibi "varyete" erken başladı. Brezilya Teknik Direktörü Scolari, önceki gün AFP’ye yaptığı açıklamada Kosta Rika karşısına farklı bir kadro ile çıkacağının sinyallerini verdi.
Paris Saint Germain’in orta alandaki golcüsü, Brezilya futbolunun yeni yetme harikası Ronaldinho, Milanlı savunmacı Roque Junior ve Real Betisli forvet Denilson sarı kart gördükleri için bıçak sırtında. Scolari, "Nasıl olsa bu gruptan çıkıyoruz. Gözüm Japonya’nın bulunduğu grupta. Oradaki takımları dikkatle izliyoruz. Bu üç futbolcu bana ikinci turda daha çok lazım" diyor ve ekliyor:öKimse Kosta Rika maçını hafife aldığımı düşünmesin. O maç da önemli!" Brezilyalı hocanın son cümlesini ödünç alalım :"O maç asıl bizim için önemli!"
Dünya kupaları sabıkalı bir organizasyon. Dişli takımlar finale giden yolda her türlü numarayı çeviriyor. Baştan belirlenmiş fikstür onlara bu cinlik hakkını fazlasıyla veriyor. Scolari, elbette ev sahibi Japonya ile Kobe ya da Miyagi’de oynamak istemez. O, Rusya veya Belçika’yı daha kolay aradan çıkarır. Onun için Kosta Rika’ya yenilmekten bile çekinmez. Kosta Rika’ya yenilirse grup ikincisi olur, H grubunun birincisi ile oynamak zorunda kalır. Ya
<#comment>#comment>1991 Akdeniz Oyunları finali... 1993 Akdeniz Oyunları şampiyonluğu... 1996 Avrupa Şampiyonası Finalleri’ne katılma hakkı... EURO 2000’de çeyrek final... 2001’de (48 yıl sonra) Dünya Kupası vizesi...
Hepsi de gerçekti, hepsi de ilkti...
Yaşandı ve bitti...
Ogün Altıparmak’dan Sergen Yalçın’a... Tugay Kerimoğlu’ndan Tayfur Havutçu’ya... Suat Kaya’dan, Abdullah Ercan’a...
Ve ille de Hakan Şükür’e, hepimiz saygı duymalı, teşekkür etmeliyiz.