At, avrat, pitbull

19 Temmuz 2010

HAVAALANINA girmek için güvenlik kontrol noktasından geçiyoruz. Önümdeki kişilerin ellerini bellerine götürerek silahlarını çıkarmaları karşısında bir an gayrı ihtiyari irkiliyorum. Atlarını arabayla değiştirmiş, avratlarını yanlarına katmış yurdum erkekleri, silahlarını bellerinden çıkarıp terminalin girişinde silah teslim etme noktalarına bırakıyorlar.
Hayatında silahla en ufak bir münasebeti olmamış, benim de dahil olduğum küçük azınlık için şaşırtıcı, ama Türkiye gerçeğini içselleştirmiş çoğunluk için alabildiğine sıradan bir olay!
Buradaki “Türkiye gerçeği” ifadesini, Türkiye’de bireysel silahsızlanma konusunda önemli bir mücadele veren Umut Vakfı’nın sunduğu rakamlarla açmak istiyorum. Bu gerçekliğe göre, Türkiye’deki her üç evden birinde ruhsatlı ya da ruhsatsız silah bulunuyor. Her iki erkekten birinin silahı var. Teksas halt etmiş yani! Kovboylar gelsinler de bizim memleketi görsünler!
Havaalanında bu silah teslim manzaralarını izlerken, bir de baktım ben oturmuş Pitbull’ları düşünüyorum...
Acıklı bir keşmekeş
Çevre ve Orman Bakanlığı’nın Pitbull cinsi köpeklerin toplatılmasına ilişkin kararının ardından, haftalardır bu konuyla ilgili tartışmalar gündemden eksik

Yazının Devamı

Akupunkt-URLA (*)

12 Temmuz 2010

BEN çok cahilim bu konularda. Akupunktur denince mesela, sadece zayıflamak isteyen insanların kulaklarına taktırdıkları iğneler aklıma geliyor. Bu düşünce pek aklıma yatmadığından sanırım, hiç merak edip de sormamıştım bugüne kadar “Nasıl bir şeydir? Ne işe yarar bu akupunktur?” diye... Sonunda Urla Sanat Geceleri sayesinde akupunkturun ne olduğunu öğrendim! Durun tek tek hepsini anlatacağım...
Yazın gündemini açık ara Çeşme belirliyor derken, Urla’dan mütevazı ama iddialı bir kültür -sanat çıkarması haberi geldi. Urla’nın Rum tipi taş binalarının toplu halde bugüne kalabildiği neredeyse tek caddesi olan Zafer Caddesi’nde, 16-23 Temmuz tarihleri arasında her akşam saat19.00’dan 01.00’e kadar İzmirliler için yoğun ve çok keyifli bir program var. Her gece bir konser, keman, kanun, ney dinletileri, canlı performanslar, sanat atölyeleri, defileler, dans gösterileri, sunumlar, çocuklara özel sürprizler... Adına festival dememişler ama bildiğiniz festival işte!
Şimdi gelelim bu etkinlik sayesinde keşfettiğim akupunktur mevzuuna... Urla Belediyesi ve Urla Kaymakamlığı’nın desteğiyle etkinliğin gerçekleşmesinde emeği geçen üç önemli isim var; Sevda Sağdıç, Emin Araç ve Gamze

Yazının Devamı

Çeşme Festivali’nden çıkarılacak ekonomi ve hayat dersleri

5 Temmuz 2010

İZMİR’İN deneyimli gazetecilerinden Erol Yaraş soruyor:
“Evinde oturan bir Alman’ın, bir Finlandiyalı’nın aklına, Çeşme’ye gidip tatil yapma fikrini nasıl düşürürsünüz? Akdeniz’de, Ege’de bizim kıyılarımıza benzer, denizi, güneşi güzel çok kıyılar, çok şehirler var...”
Ben soru üzerine gözlerimi kısmış pek de parlak olmayan yanıtlarımı kafamda döndürürken, yanıt yine Erol Yaraş’tan geliyor: “Gerekçe yaratmak.”
“Buralardan senin bir farklılığının olabilmesi için, gündeme gelebilmen için, insanların seni merak edip senin beldene gelmesi için bir gerekçe yaratman lazım. Bu gerekçe nedir? Festivaldir, spor karşılaşmalarıdır, kültür etkinlikleridir, kongreler, seminerlerdir... Bunlarla insanları buraya getirdikten sonra, diğer özelliklerini, denizini, güneşini, tarihini, mutfağını gösterebilirsin...”
21. Çeşme Deniz Şenlikleri ve Uluslararası Şarkı Yarışması’nın Çeşme’de yarattığı tatlı telaş sırasında, Tertip Kurulu Başkanı Erol Yaraş’ı yakalayıp yaptığımız sohbeti aktarıyorum sizlere. Bu yaz ortası pazartesisinde, biten festivalin ve Çeşme’nin esintisi biraz olsun iş yerlerinize, evlerinize essin diye...

Marka kent olma

Yazının Devamı

“Yapma Behlül, o senin yengen!”

28 Haziran 2010

GÜN geldi milli maçtan bile çok izlendi. Son bölümüyle ekranlara veda ettiği gün akşam saatlerinde, Türkiye’deki dört televizyondan 3’ünde Aşk-ı Memnu açıktı. Sadece televizyonun değil, twitter, youtube gibi internet ortamlarının da Aşk-ı Memnu fanatizmiyle kilitlendiği haberleri geldi. Dizi finalinin yapıldığı saatlerde sokaklar tenhalaştı. Bu yasak aşk dalgasının etki alanı yurt sınırlarını da aştı.
Kuyumcular uzunca bir süre bir çeyrek altın bir de Bihter kolyesi sattı. Sağduyulu ve yaratıcı pazar esnafımız da mevzuyu sahiplendi. “Gel abla gel! Bihter donları burada!” diye tezgâh başında bağırırken, Behlül’e de mesaj vermeyi unutmadı:
“Yapma Behlül, o senin yengen!”
Nihayet dizi bitti. Ama artçı sarsıntılar, final üzerine derin tartışmalar devam ediyor.
Yani azımsanacak, burun kıvrılacak yanı yok; bir Aşk-ı Memnu fenomeniyle karşı karşıya bulunmaktayız!

Ölüm kadını temizler mi?

Yazının Devamı

Plastik düşmanı veletler

21 Haziran 2010

Geçtiğimiz hafta bu köşede, gazetecilere hapis cezası, internete sansür gibi uygulamalarla meşgul yasakçı zihniyete, kendimce “faydalı yasak önerileri”nde bulunmuştum.
İzmir Büyükşehir, Konak, Seferihisar ve Edremit Belediyeleri’nin başlattıkları kampanyaları örnek göstererek, insan hayatı üzerindeki olumsuz etkileri kesin olan plastik gibi kimyasal maddelerin kullanımına, neden bugüne kadar gerekli kısıtlamaların getirilmediğini sormuştum.
Bu yazı üzerine bir arkadaşım, 6 yaşındaki yeğeni Arda’yla yaşadıklarını anlattı. Arda, iki hafta önce okulda Çevre Haftası etkinliklerinde plastiğin insanlara, hayvanlara, doğaya verdiği zararları öğrenmiş. Evde bulduğu plastik sele, terlik, kap kaçak herşeyi saptayıp, “Siz bunların ne kadar zararlı olduğunu bilmiyor musunuz?” diye anne-babasından hesap sorar olmuş.

Benim içim parçalandı
Dinleyip güldükten sonra, insan soruyor da tabii; Eee bacak kadar çocuk sonuna kadar haklı değil mi, diye... Onun sorduğu soruyu koca koca insanlar niye bir türlü dert etmeyi akıl etmiyor, diye... vs. vs.
Arkadaşım bu hikayenin ardından, Arda’nın küresel ısınmanın sonuçlarını (hayvanlar ölecek, seller gelecek falan gibi...) öğrendiğinde ağladığını,

Yazının Devamı

Google yasağı out, naylon poşet yasağı in

14 Haziran 2010

GEÇTİĞİMİZ hafta İzmir’in gündemine şahane bir yasak damgasını vurdu.
Yasağın şahanesi mi olur demeyin, siz beni dinleyin.
Önce İzmir’in kalbi diyebileceğimiz Konak Belediyesi’nden naylon poşetin yasaklandığı haberi geldi.
Bir yıl içinde bu ilçede, hiç ama hiç naylon poşet kullanılmıyor olacak.
Ardından Büyükşehir Belediyesi “Naylon Poşete Hayır!” Kampanyası başlattı.
Türkiye’de ilk kez Kadıköy Belediyesi’nce uygulanan, ardından İzmir’e ve Edremit’e yayılan bu son derece hayırlı yasak, ABD, Fransa, Hindistan, Tayvan, İrlanda, Kenya, Güney Afrika, Uganda, Ruanda gibi bir dolu memlekette zaten çoktandır geçerli...
Neden yasak olduğuna, yasak olması gerektiğine gelince...

Yazının Devamı

Facebook siyasetçileri

7 Haziran 2010

İSRAİL’İN Mavi Marmara gemisine yaptığı kanlı müdahale, pek tabi ki Facebook sayfalarında da büyük bir hareketlilik yarattı.
Bu paylaşım ağı üzerinden herkes kendi siyasi duruşuna göre tavrını koydu, sözünü söyledi, etkinliğini örgütledi.
Pek de iyi oldu!
Nicedir üzerine ölü toprağı serpilmiş toplumsal hareketlere, siyasi tartışmalara bari internet aracılığıyla bir canlılık, bir motivasyon gelsin.
Ortalık azcık şenlensin!
Ama yine de bu son tartışmayla birlikte facebook’ta “Gündemdeki konulara tepkimi facebooktan koyayım kii bana madalya taksınlar” grubunun kurulmasını alkışlamadan duramayacağım.
Grup kuruluş amacını şöyle açıklıyor:

Yazının Devamı

Hayatı güzelleştirme operasyonu

31 Mayıs 2010

KARŞIYAKA Belediyesi’nin düzenlediği hoş, tatlı bir organizasyon sayesinde geçtiğimiz hafta “en güzel balkonlar ve bahçeler” yarıştı. Benim okuduğum gazete haberinde, ödüle layık görülen bahçe ve balkonların fotoğrafları yoktu. Eminim hepsi birbirinden güzeldir ama kabul edin sevgili okur, hiçbir gerçek, hayalin sınırsız güzelliğine öyle kolay ulaşamıyor.
Sanırım biraz da bu yüzden, haberi okuduktan sonra ben kendimi yaz sıcakları öncesi sardunyalı serin balkonlar, yasemin kokulu bahçeler hayal ederken buldum. Aklımdan “Kim bilir ne güzellerdir. Oralarda sohbet etmek, bir çay içmek ne keyiftir. Yorgunluk falan kalmaz insanda” diye geçti. Daldığım hayalden uyanıp gri bir büroda bilgisayar başında olduğumu fark edince, bu yarışmayı akıl eden herkesi tebrik ettim içimden. Küçük çaplı da olsa her türlü “hayatı güzelleştirme operasyonu” kıymetli ne de olsa. Değil mi?!
Benim gibi evin rahatını sıcaklığını hiçbir yerde bulamayan ve hayatın dayattığı yoğun tempodan dolayı evinde gönlünce vakit geçiremeyen herkese bu fikrin ayrıca hoş geldiğini sanıyorum. “Güzel bir ev” özlemi, bu zorlu hayat mücadelesinde sakin, korunaklı, herkese özel bir liman sunarcasına her geçen gün biraz daha

Yazının Devamı