İki yanlış bir doğruyu götürür

8 Mayıs 2004

Merve Kavakçının Meclisten yaka paça kovulmasını eleştirmiştim; tıpkı Leyla Zanada olduğu gibi...Çünkü toplumda kanayan bir yara varsa, demokrasinin sağlıklı işlemesi açısından, tartışma zeminini sokaktan parlamento çatısı altına çekmek gerektiğine inanıyordum. Bu tartışmada, tartışmanın taraflarının bulunması doğaldı.Türbanlılar üniversite kapısına konduğunda da karşı çıkmıştım. Çünkü üniversiteler herkese açık eğitim tapınakları olmak zorundaydı. Ne kadar çok insanı oraya çeker ve bilimin ışığıyla donatırsak o kadar iyiydi.Yadırgayanlar, kınayanlar oldu; ama görüşüm değişmedi.***İmam hatipler konusunda da öncekilerdeki kadar net tavrım:Hükümetin, pek çok olumlu hükümler taşıyan bir YÖK paketinin içine imam hatipleri sıkıştırıp getirmesinin savunulur yanı yok.İnsanların inançlarını özgürce yaşayıp ifade edebilmesi, kendisi gibilerin sesini meşru zeminlerde dile getirebilmesi başka şey, bir ülkenin eğitim ve istihdam politikasının imam hatiplere göre yeniden biçimlendirilmesi başka...İmam hatiplerin müfredatını inceledim.Yorumum şu:Okul, bilimin ışığında dünyayı sorgulayan nesiller yetiştirmelidir.İnançlara saygı ayrı şey, genç beyinlere aklın yolunda, fennin kuşkuculuğunda bir

Yazının Devamı

Denizlerin idamına oy verenler

6 Mayıs 2004

İdam kararına 276 milletvekili "Evet", 48 milletvekili de "Hayır" demişti.2 çekimser vardı. 115 milletvekili de katılmamıştı.İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Mehmet Ali Aybar, Muammer Erten, Necdet Uğur retçiler arasındaydı.Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, İsmet Sezgin, Nahit Menteşe, Hasan Korkmazcan, Oğuz Aygün, Necmettin Cevheri, Zeki Çelikel, "Kabul" demişti.Necmettin Erbakan, Osman Bölükbaşı, Hüdai Oral, Mustafa Timisi, Orhan Kabibay, oylamaya katılmayanlardandı.***Meslektaşımız Türey Köse, geçen hafta çıkan "Ölüme Oy Vermek" (Ümit Y., 2004) kitabında Cumhuriyet tarihi boyunca idamı incelerken, Denizlerin oylamasında el kaldırmış siyasilerle görüşmüş, 32 sene sonra ne düşündüklerini sormuş.Cevapların kiminde samimi bir pişmanlık var, kiminde sinsi bir inkar, kiminde dişli bir inat...Tarihe not düşmek açısından APlilerin yanıtlarını özetlemek istiyorum:***Nahit Menteşe: "Deniz Gezmiş ve arkadaşları konusunda yanlış yaptık. Adli hatalar olabilir. O zaman Devlet elden gidiyor görüşü vardı. Bunlar da gözünü budaktan sakınmıyordu. Asker de bunların mutlak surette idam edilmesi taraftarıydı. (...) Ben idam cezasına karşıydım, ama o dönemin koşulları gereği öyle oldu. İçimizden Keşke

Yazının Devamı

Medya maymunu olmayın!

4 Mayıs 2004

Artık bilmeyen kalmamıştır, ama özetleyelim: Starın "Şakacı" programı, Türk televizyon tarihinin bir insana yönelik en zalim "şaka"sını yaptı."Küstüm Show"un kahramanı Latif Doğan, programın kar maskeli elemanlarınca bir restorandan kaçırıldı. Mizansen gereği yanındaki arkadaşları "vuruldu". "Acıyın bana" diye inleyen türkücü bir helikoptere bindirildi. "Boğazın üzerindeyiz, atla" denildi. Doğan "Su soğuktur abi" diye yalvarırken, helikopterden itildi. 1 metreden beton zemine düşünce bunun şaka olduğunu anladı.Bir sanatçı, bir insan, toplum önünde bu kadar aşağılanmayı, zavallı hale düşürülmeyi nasıl kaldırabilirdi? Acaba tepkisi ne olacaktı?Dün kendisiyle konuştum. Gülümseyerek "Yapan haberciler arkadaşım" dedi, "İyi bir haber yakalamak istemişler. Benim de samimiyetime güvenmişler. Olur böyle şeyler..." dedi.Oysa ne bunu yapanlar "haberci"ydi; ne de yapılan iş, "samimiyet"le açıklanabilecek kadar basit...Doğan, kariyerini dostluk uğruna sıfırlamaya razı olabilir ya da "Reklamın iyisi kötüsü olmaz" diye düşünebilir, ama unutmamalı ki, oynatıldığı rol, televizyonun, çağımızda insanı nasıl bir anda hiçleştirebildiğinin tüyler ürpertici bir örneğidir.***"Televizyon şakası"nın

Yazının Devamı

Bir özür borcu

1 Mayıs 2004

Sonradan bir kitap adına dönüşen bu soru, 1915 Gelibolu seferine katılan işgal askerlerine sorulmuştu ilk kez...Irak seferinin sonu da Gelibolu gibi olacaktı.Biz, basındaki bir avuç kalem, bunları yazdığımızda "reel politikadan anlamayan romantik çocuklar" muamelesi görüyorduk, savaş yanlıları tarafından...Onlara göre Türkiye bu fırsatı kaçırmamalı, savaş sonrası masada olabilmek için mutlaka Iraka asker göndermeliydi.Ekranda ahkam kesen stratejistler akıl da veriyordu:"Türkiye cephesi açılırsa, Saddam Kuzeye yığınak yapmak zorunda kalır. Bağdatın kuşatılması kolaylaşır".***Watergate skandalını ortaya çıkaran Amerikalı gazeteci Bob Woodward yeni kitabı "Saldırı Planı"nda, biz o yazıları yazdığımız dönemde Ulusal Güvenlik Konseyinde geçen konuşmaları aktarıyor.Merkez Kuvvetler Komutanı Tommy Franks diyor ki:"Türkiyeden cephe açalım. 80 bin asker Türkiyeden Iraka geçsin."İşte ABD Dışişleri Bakanı Colin Powellın yanıtı:"80 bin askeri Türkiye üzerinden yollamak mı...? Yapmayın çocuklar... Yeni bir İslami hükümet var. Bu kadarının üstesinden gelebileceğini sanmıyorum. (..) Çok sayıda askerin başka bir Müslüman ülkeyi işgal etmek üzere Anadoludan geçmesi sakıncalı olur. Terazide Türk

Yazının Devamı

Kolej... Piknik... Papazın Bağı...

29 Nisan 2004

Yani siz de belki bir Ankara akşamında Kolejden Kızılaya doğru ağır ağır yürümüşsünüzdür; ya orada okuduğunuz için ya orada okuyan birine tutulduğunuz için...Postanenin önünde yavuklu beklemiş, atkestanelerini tekmeleyerek Bulvardan geçmişsinizdir.Mutlaka Piknike yeni gelen sarı makinenin külahlara kıvrım kıvrım püskürttüğü vişneli dondurmadan yemiş, belki Sanatsevenlerde dinlediğiniz bir söyleşinin, belki Büyük Sinemada seyrettiğiniz bir filmin keyfini, içeride bir Arjantinle perçinlemişsinizdir.Ola ki, sizin sınıf da mezuniyet kutlamasını Papazın Bağındaki çınarın altında, küçük havuzun yamacında yapmıştır.Siyah-beyaz fotoğraflarınız vardır orada...Maziyi boşveren, güne gülümseyen...Ve öylesine ümitvar istikbalden...***Bunlar bir şey ifade ediyor ise, acı tatlı haberlerim var size:Kolejden başlayalım:Bir semte, bir durağa adını veren o tarihi okul, gerçekten tarih olmak üzere...TED Ankara Koleji, şehir dışında bir kampusa taşındı.İncekteki yeni lise binaları, Milli Eğitim Bakanının deyişiyle "Oxford ve Cambridgeden daha iyi tesisler olmuş". Gidip görmelisiniz. Binanın içindeki Kolej Sokağında yürümelisiniz. Laboratuvarları gezip övünmelisiniz.Ben gördüm, yürüdüm, övündüm.Lakin

Yazının Devamı

Ankarada final maçı

27 Nisan 2004

Taraflar adeta bir ölüm - kalım mücadelesi veriyor.Batı tarafındaki kalede "Değişimciler" var.Karşı kalede ise "Statükocular"...Bu çekişmeli derbi, karşılıklı goller ve tehlikeli faullerle sona yaklaşıyor.***Başkentin bürokrasi koridorlarında gezenler bu çekişmenin nasıl kıyasıya sürdüğünü gözleyebiliyor.Yan yana binalarda sırt sırta çalışan her iki takıma mensup bürokratlar, birbirine tuzaklar kurarak, birinin yaptığını diğeri bozarak ve karşı tarafta derin yaralar açarak hedefe varmaya çalışıyor.Gelin maçın son bir haftasından enstantaneler izleyelim:***Hafta ortası "Değişimciler"in en büyük umudu 10 yıldır hapis yatan DEP milletvekillerinin tahliyesiydi. DGMnin tahliye kararı, AB yolunu tıkayan en büyük engellerden birini kaldıracaktı. Mahkeme heyeti, aylardır gelip giden heyetlerden yılmıştı. Lakin, bu engel aşılırsa, peşinden sıra DGMlere gelecekti. Yani DGMnin, nihayette kendi varlığına son verecek bir süreci tetiklemesi bekleniyordu.Tabii olmadı.Mahkeme, 15 yıl hapis kararında direndi.Dahası, sanıklar duruşmaya kelepçeli getirilerek bir güç gösterisi yapıldı.Kapıda bekleyen Avrupalı parlamenterler DGMleri "faşist" diye niteleyip "Türkiye demokratikleşmezse ABye giremez"

Yazının Devamı

"Dünya ile bütünleşmek istiyoruz"

24 Nisan 2004

Bugün köşemi Kıbrıslı Hasan yazdı: Hasan Ergüler, 1989 Girne doğumlu... İki çocuklu bir ailenin küçüğü... Halen Magosada oturuyor. Türk Maarif Kolejinin 4 - A sınıfında okuyor.Kıbrısta... Onların geleceğini biçimlendirecek referandum bugün yapılacak. Referandum öncesi Hasandan, yaşadığı adanın bugününü ve yarınını değerlendirmesini istedim.Söz Hasanın:***"Annem Baf kasabasında bir Türk köyünde doğmuş, 1958de ailesiyle buradan göç etmiş. Sonra 1963 ve 1974te yine göç etmek durumunda kalmışlar. Babamın ailesi de birkaç kez göç etmiş. Babam askerliğini lisedeyken yapmış.Annem ve babam üniversiteyi zorluklar içinde Türkiyede okuyarak yurda dönmüş, kısıtlı çalışma imkanları içinde bugünkü durumlarına gelmişler.Aynı şey Kıbrıs için de geçerli:O da zorluklar içinde var oldu.Bilindiği gibi Kıbrıs sorunu uzun süredir devam ediyor ve artık bir sona erdirilmek isteniyor.Açık söylemem gerekirse, kendimi yaşadığım devlette çok büyük sorunlar altında ve tamamiyle umutsuz bir geleceğe doğru yüzerken düşünmedim. Tabii ki çözülmeyi bekleyen çok sorun mevcut ama bunları soğukkanlılıkla değerlendirmek ve çözmeye çalışmak bana daha mantıklı geliyor.Ailemin en büyük dileği, bana ve ağabeyime iyi bir

Yazının Devamı

Gerçek duvarı çocuklar yıktı!

20 Nisan 2004

İki aydır öyle bir heyecan yaşıyorum ki sormayın... İlk defa bir tiyatro oyununa "yazar" olarak imza atıyorum.İmzada bir de küçük ortağım var:Oğlum..!***3 yıl önce Angora Yayıncılık adına Sezai Kaynak, Türkiye ve Yunanistanda yayımlanmak üzere çocuk masalları basacaklarını söyledi:"Sen de bir masal yazar mısın?" dedi.O zaman 6 yaşında olan Ege, masal konusunda benden daha deneyimliydi. Onunla kâğıdın başına oturduk, kafayı çalıştırıp düşlerimizi yarıştırıp "Duvar" diye bir masal yazdık.Bir duvarın iki yanında yaşayan, oyunları, şarkıları, yemekleri birbirine benzeyen, ama birbirini göremeyen çocukların bir gün gözcü Şahini kovalayıp duvarı yıkarak birbirlerine kavuşmalarını anlatıyordu masal..."Denizin İki Yakasından Masallar", ancak geçen yıl basılabildi.Daha bunun heyecanını yaşarken çok daha heyecan verici yeni teklif geldi.***Bu kez arayan, Çankaya Belediyesi Şehir Tiyatrosundan Ebru Üstüntaştı. Duvarı sahnelemek istediklerini söylüyordu.Memnuniyetle kabul ettim. Tek şartla:"Acaba Duvarın öte yakasındakileri Yunan çocuklar oynayabilir mi?"ydi.Bu soruyu Yunanistan Büyükelçiliğine sorduk.Elçilik yetkilileri çok ilgilendi. "Duvar", Yunancaya tercüme edildi ve Ankaradaki sefaret

Yazının Devamı