‹stanbul’da yapılan beşinci liderler zirvesinde çok güzel konuşmalar yapıldı. Her bir cümle, yılların birikimini anlatıyor.
İtibarın, günümüz dünyasında her şeyin önüne geçtiğini, doğru stratejinin insanı da kurumları da nasıl büyüttüğünü... Dinlemenin konuşmaktan daha önemli olduğunu...
Günlük değil, kalıcı başarıların daha fazla hatırlandığını...
Gerçekten bir yere yazılıp sık sık okunması gereken öğütler...
İşte benim dikkatimi çeken o cümleler...
Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Doğan...
“Ül&
Kabul edelim ki, futbol artık sadece spor değil.
Futbolla birlikte büyük bir ekonomiden, sosyalleşmeden ve eğlenceden de bahsetmemiz gerekiyor.
O yüzden bir kentin, bir ülkenin kalkınmasından, büyümesinden, değişiminden söz ediyorsak; sanayinin yanına hizmet sektörünü de, sanatı da, kültürü de, sporu de eklemeliyiz.
Aksi halde mutlaka bir ayağı eksik kalıyor.
Belki bugünün dünyasında bölgesel başarılar da bir süre sonra tatmin etmemeye, küresel adımlar beklenmeye başlanıyor.
Bunun en somut örneklerinden biri hiç kuşkusuz
AKP kapatma davasından sonra tonunu daha da sertleştirmiş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan meydan okumayı sürdürmüştü.
Ancak son atılan adımlar gösteriyor ki, AKP yöneticileri tansiyonu artırmanın partinin aleyhine olacağını anlamış durumdalar.
MYKY toplantısından çıkan sonuçlar da bunu gösteriyor.
AKP’nin ilk tepkisi anayasa değişikliği paketini gündeme getirip davadan kurtulmaktı.
Ancak bunun siyasi eksiklerin beklentilerin üzerinde olacağı fark edilince geri adım atıldı.
Toplantının ardından açıklama yapan Genel Başkan Yardımcısı
Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafiz Özak, “Bahşişle rüşveti birbirine karıştırmamak lazım...” demişti.
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü de, “Vatandaşlarımızın ev aldıklarında çok sevindikleri için tapu müdürlükleri çalışanlarına bahşiş veriyorlar” şeklinde bir yorum yaparak, Bakan Özak’a destek vermişti.
Bunun üzerine MHP İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu bir soru önergesi hazırladı.
Tanrıkulu, “Rüşvet tanımını bahşiş gibi bir uygulamanın içine sokmak, ‘Minareyi çalan, kılıfına
Konuştuğum birçok insanda aynı ruh hali var.
EXPO fikrine fazlasıyla alışmış bu kentin yakın bir gelecekte boşluğu nasıl dolduracağı, hangi projeye sarılacağı konuşuluyor.
Bu sürecin sonundaki oylamayı kazanamamanın birçok sebebi var.
Resmi ve sivil birçok kurumun bir arada çalışması İzmir için de, Türkiye için de yeni bir organizasyon modeliydi. Koordinasyonun zaman zaman aksaması beni şaşırtmadı ama gelecek için umutlandırdı.
İtalyanların internetten EXPO sayfasına girip görün birçok markanın sponsorluğunu görüyorsunuz.
“AKP’ye kapatma davası açıldığı için EXPO kaybedildi” yorumlarını yapanlar sadece siyasetçiler...
Zaten siyasetçiler yüzünden bu yarışı kaybettik.
O yüzden bu sözleri ben hedef şaşırtma olarak görüyorum.
Le Palais des Congres de Paris’te olanlar hiç de böyle bir havanın olmadığını çok iyi biliyorlar.
Yani kimsenin AKP’yle ilgili ne kapatma davasından haberi vardı ne de Türkiye’deki siyasi tablodan...
El Salvador’dan, Ekvator Ginesi’den, Eritre’den, Fiji’den, Gana’dan, Guatemala’dan, Guine Bissau’dan gelen delegelerin ne Yargıtay
Kaldığım yerden devam ediyorum. 22 Temmuz ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından, AKP’nin, Avrupa Birliği hedefinden uzaklaşması, iç siyasetin türbana endekslenmesi, EXPO için asıl yapmamız gereken birçok çalışmanın ertelenmesine neden oldu. Türkiye çok zaman kaybetti, EXPO, siyasi hesaplara kurban edildi.
Peki aynı şeyler Milano için geçerli değil miydi?
İtalya’da da hükümet krizi vardı, erken seçim ve anayasa değişikliği tartışmaları yapılıyordu ancak EXPO Komitesi, çalışmalarını hükümetten bağımsız yapabiliyordu.
Çünkü Roma’ya endeksli bir organizasyon kurmamışlardı.
Her şey Milano’da planlandı, stratejiler oluşturuldu, yerel güçler, odalar, dernekler, sivil toplum örgütleri harekete geçirildi.
Kentte en başından son güne kadar tam bir güçbirliği havası oluşturuldu.
Ali Babacan’ın, birkaç konuşması dışında bu projeyi dile getirdiğine hiç tanık olmadım.
Gelin EXPO’yla ilgili daha sağlıklı, daha objektif yorumlar yapalım.
Uluslararası Sergiler Bürosu (BIE) genel kurullarını Le Palais des CongrËs de Paris’de yapıyor.
Sizler televizyonlarınızın başında, bizler de Paris’in bu büyük kongre salonunda sunumları izledik.
Eğer BIE delegeleri pazartesi günkü sunumu izleyip oylarını kullansaydı, büyük bir ihtimalle EXPO’yu Milano değil İzmir kazanmış olacaktı.
Sadece Türk delegasyonu değil, projeyi farklı açılardan değerlendiren birçok profesyonel göz de aynı şeyi dile getirdi.
Ama gerçek çok farklıydı.
BIE delegeleri ülkelerinin dışişleri bakanlıklarında görevli bürokratlar oldukları için bağımsız hareket etmeleri mümkün değildi.