İçte ve dışta bütün olanlara dikkatle bakan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu işlerin arkasında büyük bir akıl var” diyor.
Cumhurbaşkanı, “sınırımızda oyun oynamak istendiğini” de söylüyor.
Şimdi, oynanmak istenen oyun için neler yapıldığına bakalım. Bunlar tarihe vesika olarak kalacak, bunu da bilelim.
***
“Alan hâkimiyetini kaybettik.”
Bunu İçişleri Bakanı Efkan Ala söyledi, dendi.
Ama sonra bu söz tekzip edildi. Kim söylerse söylesin, bu söz doğru bir söz değil mi?
Demirel’in Türk siyasi tarihinde önemli bir yeri var. 1965-1993 yılları arasında 7 hükümette 10 yıl süreyle Başbakanlık yaptı. Türk siyasetine ve ekonomisine damgasını vurdu.
Bu devleti, bu milleti, yıllarca yönetmek kolay değil ve herkese nasip olmaz. Hem de birçok problemli konu bu yıllar içindeyse.
Ve bu yıllarda doğrular yanlışlarla yan yana yapıldıysa...
Ve siz espriyi de ciddiyet içinde kullanabiliyorsanız.
İşte bu kabiliyet Süleyman Demirel’dir.
***
Geçen gün İslamköy’de onun müze ve külliyesi açıldı.
Eskiden dış politikada önemli olaylar olunca Ankara buna hep beraber karşı koyardı.
Partiler konu etrafında oturup konuşur, birleşir ve Türkiye’de çatlak ses çıkmadan olayın üstene yürünürdü.
Buna da “Milli Politika” denirdi.
Şimdi ise en önemli dış konularda bile Ankara’da her kafadan başka ses çıkıyor.
Hatta partiler, dış politika için tutulan yol konusunda birbirlerini eleştirip, demediklerini bırakmıyorlar.
Birbirlerine düşüyorlar, düşmanların da ekmeğine yağ sürüyorlar.
* * *
Yeter. Artık, sürecin uzaması toplumda huzursuzluk yaratır.
Hangi sürecin?
“Çözüm süreci”nin.
Bu süreç artık hızlandırılmalı, sona yaklaşmalı ve bitmeli.
Mesela, “çözüm” onun bunun elinde, kimi temsil ettikleri belirsiz “akiller”e bırakılamaz.
Geçen gün Cumhurbaşkanı Kısıklı’da halk arasında dolaşırken, Akil adamlar konusuna değindi ve onlar için “halkın temsilcileri” dedi. Tayinle gelmiş temsilci olur mu, bunları halk mı seçti ki halkın temsilcisi olsunlar, “seçilmemiş meclis!” gibi...
***
Son günler Türkiye için “milat” oldu. Son 10 gün Türkiye için acele yeni kararlar verilmesini gerektirecek göstergelerle geçti.
En önemlisi “çözüm süreci”nin bazıları tarafından “boş laf” olarak algılandığı anlaşıldı.
Abdullah Öcalan ne derse desin, bazı gruplar Türkiye’de bir iç savaş için donanıyor ve hazır olduğunu göstermek için yakıp yıkıyor. Adeta savaş provası yapıyor. Hem de yurdun batısında bile.
Son olaylar bunu gösterdi.
Halkın bilmediğini, görmediğini, haber alamadığını Türkiye’yi yıllardır idare edenler haber alamaz mı, göremez mi?
Alır, almalıdır.
Görür, görmelidir.
Türkiye’de, sebep ne olursa olsun toplumun iyi yönetilmediği anlaşıldı.
76 milyonun hayatı tehlikede.
Rahat uyuyamazsınız.
Hayatınız ve mallarınız her an tehlikede ve bu tehlikeyi doğmadan yok edecek ve 76 milyona demokrasi içinde huzurlu bir yaşam ortamı sağlayacak idarecilerden yoksunuz.
Son olaylar işte bunu gösterdi.
Halk yer yer ikiye ayrıldı ve birbirleriyle çatıştı.
Bu çatışmada ateşli silah da kullanıldı.
Günlük işlerle uğraşmaktan yıllarca devam edecek planlar yapamıyoruz.
Bu cümle ile derdimi anlatabildim mi bilmem.
Her gün konu değişiyor. Her gün ayrı bir problem.
Gazetelerin manşetlerinden belli değil mi?
Bu politikacılarımızın da kolayına geliyor herhalde.
Mesela bazı konularda bile, kalkınmada, eğitimde en önemlisi dış siyasette yıllar sürecek, devamlı bir politikamız yok. Ortadoğu’ya bakın görün.
Her gün Ankara başka telden çalıyor. Bugün böyle yarın şöyle...
İslam’ın iki bayramı var. Birisi “Ramazan Bayramı”. Bizde buna genellikle “Şeker Bayramı” da deniliyor.
Öteki “Kurban Bayramı”.
Kurban kesmek Hazreti İbrahim’den beri süregeliyor.
Allah’ın birliğine ilk inanan Hazreti İbrahim, günün âdetlerine uygun olarak oğlu İsmail’i kurban etmek istiyor.
Ama bıçak çocuğu kesmiyor. O sırada gökten bir koç iniyor, İbrahim de onu kesiyor.
Bu olay bugünkü “kurban”ın başlangıcı oluyor.
Tarihte, çeşitli zamanlarda, çeşitli ülkelerde, çeşitli medeniyetlerde hep insanlar kurban edildi.