ANKARA - İmralı - Kandil üçgeninde hazırlanmakta olan “çözümün yol haritası” için bir “yan yol” da devreye girebilir.
Açayım...
Yol haritasının son aşaması “silahların gömülmesi...”
Ancak...
Kandil’deki Öcalan’la birlikte başlamış bulunan “abiler” ne olacaktı?
Bilinen ve tekrarlanan cevap şöyleydi:
“Kuzey Irak’ta kalabilirler ya da Avrupa’da yaşarlar. Hatta bir ara Avrupa’da yaşayacakları ülkelerin adları bile konmuştu; İsveç ve Norveç...”
Başı örtülü ressam Fatma Zeynep Çilek’in atölyesinde gene “kapalı” Tuba ve Galerist Berrin’le “musafaha” fotoğrafı.
SAYFADAKİ fotoğraf karesine yansıyan içtenliğe bakın. Bu görüntü, ötekileştirmeden ve kendi tarzını diğerine dayatmadan birlikte yaşamın “empati manifestosu”...
Buna “musafaha” da denebilir. “Çoğul tokalaşma” için kamera karşısına geçtik. Önemli olan “içtenlik”...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Çankaya’daki görevine başlarken şöyle seslenmişti:
“Biz sizi anlıyoruz. Siz de bizi anlamaya çalışın. Musafaha (tokalaşma) için el uzatıyorum.”
Ressam Fatma Zeynep Çilek’in Şişli Osmanbey’deki geniş ve modern atölyesindeyiz.
AB’den Sorumlu Bakan Volkan Bozkır‘la başlayayım.
“En iyi” tercih olduğunu düşünüyorum.
Bozkır’ı merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın “Dışişleri Danışmanı” olduğunda tanımıştım.
“Diplomat doğmuş” diye tanımlanan hariciyecilerden biridir.
Donanımının yanı sıra ikna yeteneği, dürüstlüğü, üslubu, zekâsı, ses tonu, nezaketiyle “yumuşak güç (soft power)” profilini hissettirir.
Buna “sade şıklığını” ve fiziğini de ekleyin.
AB ile müzakerelerde aynı frekans ve aynı ortak dilde ustaca ilişkiler kuracağını ve yürüteceğini söyleyebilirim.
Yazıya 12’nci Cumhur-başkanı olarak dün göreve başlayan Recep Tayyip Erdoğan için “Hayırlı olsun” dileğiyle başlıyorum.
Türkiye için “yeni bir Çankaya döneminin başladığı” görüşünü de paylaşıyorum.
Elbette bu yeni dönem için olumlu ve olumsuz görüşlerimizi yeri geldikçe ortaya koyacağız.
Önce “yeni Çankaya” için bir “önsöz...”
.....................
Benim de bir bölümüne katıldığım siyaset analizlerine göre “yönetim merkezi Başbakanlık’tan Çankaya’ya kaymakta.”
Anayasa’nın düzenlediği ve kurallarını koyduğu sistem bu değilse bile “de facto” durum bu.
AHMET Davutoğlu sigara içmez ama bir gece “4 saatte 4 paket sigarayı paylaştığını” da eklemeliyim.
Kiminle mi?
Anlatayım:
2010 yılında Ahmet Davutoğlu Balkanlar’da yoğun uçuş trafiğindeydi.
Amaç Boşnakları Sırplara karşı “barış temelinde” güvenceye almaktı.
Bunu başardı.
SEÇİLMİŞ Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan -farkında veya değil- Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun siyasal imajının parlamasına katkıda bulunuyor.
Adli yılın açılış törenine “Barolar Birliği Başkanı’nın gelmesi halinde ben gelmem” tavrını sürdürmesi bunun son örneği.
Metin Feyzioğlu’nu kendisinin bulunduğu kefenin karşısındaki kefeye koyduğu gibi bir algı üretti.
Haliyle...
Erdoğan’a karşı kesimin gözünde -giderek- Metin Feyzioğlu’nu “muhalefet simgesi” haline getirmekte.
CHP çalkantısı sürerken “yakın” değil ama “uzak” da olmayan bir gelecekte Feyzioğlu “muhalif toplum” psikolojisinin tercih seçenekleri basamaklarından tırmanıyor.
Seçilmiş Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Ahmet Davutoğlu’nu “halef” göstermesi yorumlarının “ortak paydası” şöyle:
“Erdoğan’ın, Davutoğlu izdüşümüdür.”
Acaba, gerçekten öyle mi?
Aralarında görüş karşıtlığı hiç olmamış mıdır?
Özellikle çok ciddi devlet kararlarında...
.........................
Zaman zaman radikal karşı görüşleri olduğunu dinledim/okudum.
Sanat evreninin “özgür âşıkları...” Simone de Beauvoir ve Jean-Paul Sartre...
ÜNLÜ yazar Simone de Beauvoir’in lavabo karşısında/ayna önünde çıplak pozunu-genellikle paylaşılan inanca göre-ebedi sevgilisi Jean-Paul Sartre çekmiş.
Medyada yayınlanmasıyla birlikte bu ikisinin aşkı güncelleşti.
Fotoğraf simge oldu.
Bu fotoğrafın arkasındaki hikâyeden anlatımlarla yazıyı sürdüreyim.
.......................