TÜRKİYE Çankaya seçimine kitlenmişken çarpıcı bir “analiz” dinledim.
Konu “IŞİD...”
Dinledik-lerimi özetle yansıtayım:
IŞİD uzun süre müsamaha hatta destek buldu.
Amaç...
“İran’ın orta ve güney Irak’la Suriye’de denize kadar uzanan nüfuz alanı arasına IŞİD’le paravan çekmek...”
Haritaya bakınız, IŞİD’in “durdurulmayan/durdurulamayan” rotası bu iddiayı doğruluyor.
İLK sandık sonuçları açıklandıktan sonra yavaş yavaş bazı “perde arkası” bilgiler ortaya çıkmakta.
Örneğin...
İsmet Sencar hocanın anlattığına göre gaza getiren “Erdoğan yüzde 55-60’la seçilecek” iddiasındaki kamuoyu araştırmalarına karşın AK Parti kurmayları gerçek oy oranlarını biliyorlardı.
Erdoğan ve ekibi “yüzde 50-51”i gösteren kendi araştırmaları nedeniyle kampanyaya asılıyorlardı.
“Tehlikeli sularda” olduklarının bilincindeydiler.
Oysa...
Dışarıdan çıplak gözle görüntü hiç de öyle değildi.
ÇANKAYA için kamuoyu araştırmaları -öyle görünüyor ki- sonuçta etkili oldu.
Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilme şansını yüzde 55-56 hatta 57 gösteren araştırmalar sandığa gidenlerin sayısını aşağıya çekti. (Kamuoyu araştırmalarını yapanlara haksızlık etmek istemem. Soru yönelttikleri yurttaşların “çatı adayına oy vermeyeceklerini” içlerine sinmiş korku nedeniyle de söylemiş olabilmeleri de ihtimal dışı değil.)
Öyle bile olsa özellikle CHP’li seçmen kamuoyu araştırmalarına bakarak “Nasıl olsa Erdoğan birinci turda seçilecek, benim oyum sonucu değiştirmez” yılgınlık psikolojisine girdi.
Oy vermeye gitmedi.
CHP yönetiminden bazı “dişli” isimler bile sohbetlerde “Erdoğan’ın oyu yüzde 60 bile olabilir” demişlerdi.
CHP yönetimi ve örgütü kampanyaya asılmadılar.
Hatta bir kanat karşı tavır bile aldı.
Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin 12’nci Cumhurbaşkanı seçildi.
“Hayırlı olsun” diyoruz.
Sürpriz değil.
Bütün “nabız tutan” araştırmalar, “Recep Tayyip Erdoğan’ın daha 1’inci turda Cumhurbaşkanı seçileceğini” gösteriyordu.
Hatta...
“Daha yüksek oy oranı” öngörülüyordu.
“Yüzde 53-54” tabandı!
Alaçatı’da bir çift... Kışın Roma’da ve İtalya’nın kuzeyindeki Toscana bölgesinde, yazın Alaçatı’dalar.
Kadının adı Alexandra La Capria...
İtalya’nın en büyük yazarlarından birinin ve İtalya sinema tarihinde Sophia Loren ve Gina Lollobrigida’nın yanı sıra ilk 3 arasında gösterilen bir film sanatçısının kızı.
Erkeğin adı Mete Nisari...
Egeli bir mimar.
Büyük grafik sanatlarında guru Erkal Yavi, Avrupa’da isim yapan bir bilim adamı ve mimarlardan oluşan bir aileden Mete...
İtalya’da tanışıyorlar.
Not defte-rimden gündem satırları...
..................
Con Ahmet’in “devri daim” makinesi tüm mekanik kurallarına aykırı olarak çalışan kendine özgü bir düzenektir.
Türkiye’nin hallerine pek uyar.
Gene bir “Con Ahmet” başladığı yerden dönen tarih tekerrürü sürecindeyiz.
Emniyet’teki son sabaha karşı baskınlar ve toplamalar, sorgulamalar, tutuklamalar için “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” lafları edilmekte.
Önce belirtmeliyim ki kim olursa olsun hiç kimse için böyle çirkin ve ayıp bir ifadenin kullanılması onaylanamaz.
İngiltere’nin en uzun süre tahtta kalan Kraliçesi Victoria, Sultan Abdülmecid’in oğlu Şehzade Murad’la torunu iki Prenses’ten birini -hangisini isterse- evlendirmek istemişti.
Ancak...
Saltanatın taassubuna takılmıştı bu istek.
O evlilik gerçekleşseydi belki de Osmanlı Birinci Dünya Savaşı’nda Almanya’nın yanında “mağluplar” arasında olmayacaktı.
İngiltere ve Fransa ile birlikte galip devletlerle barış müzakereleri masasına oturacaktı.
Osmanlı’nın kaderi başka olacaktı.
Bu “alternatif tarih” olayını daha ileriki satırlarda anlatacağım.
GAZZE ve Irak’ta/ Suriye’de “din savaşları” yaşanıyor.
O halde iki dinin rehberliğinde gözlemler yapalım.
.....................
Önce İsrail ve Gazze...
Yahudilerin kutsal kitabına göre “Dünyayı iyileştirmek herkesin ilk görevidir.” (Tesniye 14, 29)
İsrail’in Gazze’ye günlerdir yağdırdığı bombalar, füzelerle yakılıp yıkılması “Dünyayı iyileştirmek” midir?
Bırakın dünyayı, komşu topraklar böyle mi iyileştirilir?