YUNANİSTAN Başbakanı Yorgo Papandreu’nun, AB’yi ters köşeye yatıran “referandum” kararına “hayret” edenlere “hayret” etmek gerekir.
Yunanlının karakteri budur.
“Yüzbaşı Corelli’nin Mandolini” adlı -sonradan filmi de yapılan- romanda bakın bu karakter nasıl anlatılmakta:
İkinci Dünya Savaşı...
Faşist Mussolini’nin İtalya’sı, Hitler adlı çılgının Nazi Almanya’sı yanında savaşmaktadır.
İtalyan kuvvetleri Yunanistan’ın çoğu bölgesini ve bazı adalarını işgal etmiştir.
İşgal altındaki Yunan adalarında yaşayan bir doktor ve kızı ile İtalyan Yüzbaşı Corelli’nin kader çizgileri kesişir.
CHP Genel Başkanı’nın eşi Sevim Kılıçdaroğlu’nun “sol en fazla yüzde 35 oy alabilir” dediği medyada yayınlandı.
Yazılarımda daha önce birkaç kez altını çizdiğim gibi “eşler, çocuklar üzerinden politika yapılmasına, polemiklere” meslek yaşamım boyunca karşı oldum.
Aile bireylerinin hedef alınarak politikacıyı yaralamak çabalarını karakter bozukluğu olarak görüyorum.
Bu prensibe özenimi sürdürmekle beraber biraz farklı durum mu var diye kuşkuluyum.
Bayan Kılıçdaroğlu “politik figür” değil ama politik beyanda bulunuyor ve iyi niyetli de olsa “sol siyaset” üzerine olumsuz ipotek erbabına fırsat verebilir.
Sağ siyasete asist yapmaktan onun da rahatsız olduğunu tahmin ediyorum.
CHP 1978 seçimlerinde yüzde 42 oy almıştı.
PAZAR akşamı Sinan Erdem Spor Salonu’nda (WTA) dünya kadınlar tenis finalini izlemeye gelenlerin sayısı 15 bin dolaylarındaydı.
Aynı gece Beşiktaş-Sivasspor maçı oynanırken tribünlerde bu sayı yoktu.
İstanbul’da “beyaz spor” diye anılan tenise futbolu bile geride bırakan müthiş bir ilgi olduğunu mu düşünmeliyiz?
Yoksa...
Futbol seyircisinin hızla azalmakta olduğuna, şike iddialarının taraftarı soğuttuğuna mı hükmedelim?
Neyse...
“Yorumsuz” diyelim.
PİLOTLARIN güzel bir söylemi var. “Aşağıda ipini tutan biri yoksa uçurtma savrulur...”
Pilotu, aşağıda ipi tutmakta olan eş, çocuklar ya da sevgili daha dikkatli olmaya şartlandırır.
Trapezdeki “güvenlik ağı” gibidir.
Aslında...
Hepimiz birer uçurtmayız. İpimizi tutan sevdiklerimize ihtiyacımız var.
Türk Hava Kuvvetleri’nin 100. kuruluş yılı...
YAKIN zamanlara kadar “en savcı” denebilecek olanı “kentlerin de karışacağı” kaygıları için söyle demişti:
“KCK tutuklamaları sonrası taş atacak çocuk bile bulamıyorlar... Hiç merak edilmesin...”
KCK’nın “kent uzantısı PKK olduğu” yolundaki inanışı paylaşıyordu.
KCK’yı “dağdan düze uzanan damar sistemi” gibi görenlerdendi anlaşılan.
İçlerinde bu tanıma girenler olduğunu hatta sayılarının fazlalığını düşünmek için nedenler çok ama toptancı bir etiket yapıştırmak doğru mu?
PKK’nın kent eylemleri ile KCK irtibatı belli ki kesilmek isteniyor.
Konunun “adalet” coğrafyasındaki sınırlarına girmiyorum.
ARAP Baharı’nın despotları domino taşları gibi devirdiği günlerde bu ülkelere nihayet küresel normlarda demokrasiler geliyor sanılmıştı.
Beklenen olmadı.
Ya Mısır’daki gibi asker yönetime geçti ya da Müslüman Kardeşler’in ağırlık koyduğu yönetimlerle siyasi İslam’a savrulmalar oldu.
Arap Baharı’nın başladığı ülke Tunus’ta hafta sonu yapılan ilk demokratik seçimleri “İslamcı” diye anılan Ennahda Partisi kazandı.
Yüzde 40 dolaylarında oy aldı.
“Tunus radikal İslam’a kayıyor” yorumları yapılırken bir sürpriz yaşanıyor.
Ennahda “Türkiye’den AK Parti’yi örnek aldığı” söylemleriyle parlamento başkanlığına başı örtülü olmayan 47 yaşındaki kadın politikacı Suad Abdürrahim’i aday gösterdi.
VAN‘a gönderilen “yardım TIR’larının durdurulması ve yağmalanması” arkasında en sert “artçı deprem” gibi bir acı gerçek var.
“Yardım TIR’ları güvenlik güçlerinin korumasında değil.”
Yağmalar olurken polis ve asker ortalarda yok.
Güvenlik güçlerinin müdahalesi halinde büyük hadiseler çıkabileceği kaygısı, yöredeki gazeteciler tarafından yansıtılıyor.
Öfkeli ve acılı halkta, polis ve asker müdahalesinin tepkilerine neden olabilme ihtimali yetkililere fren yaptırılmakta anlaşılan.
Halktaki duyarlı psikolojinin, patlamalara dönüşmesi hiç istenmeyen gerilimler yaratabilir.
Tansiyon zaten yüksek.
İKAMETGÂH ilçem Şişli... Dün Şişli Belediyesi’nin önünden geçerken karşı karşıya kaldığım görüntüler beni olduğum yere mıhladı.
Şişli Belediyesi’nin de içinde olduğu modern mavi cam kule önünde plastik balyalar, tahta sandıklar tepecikler halinde yükseliyordu. İçleri Van’daki deprem köylerine gönderilmek üzere vatandaşların yardım malzemeleriyle doluydu.
Yolun diğer kaldırımında sıra sıra TIR’lar bekliyordu.
Kadın, erkek, genç, yaşlı yüzlerce yurttaş bu yardımları TIR’lara taşıyordu.
Bina kapısına ulaşmak için bir süre yürümek ve bu yığınların arkasından dolaşmam gerekti.
İçeri girdim. Orada da yardım malzemesi yığınları...
Ve...