BİR kez daha... Doğan Medya Grubu Yayın Konseyi toplantılarında Aydın Doğan’ın zaman zaman şöyle bir söylemi olur:
“Arkadaşlar, bir konuda yasal olarak haklılığımız yetmez. Aynı zamanda etik ölçütlerle de haklı olmalıyız. Yasal hakkımızın etik değerlerle tamamen örtüşmesi gerekir.”
Felsefesi bu olan Aydın Doğan’ın kuruluşlarında “vergi kaçakçılığı” gibi bir vahim suçun işlenmesi mümkün değildir.
Çünkü... Vergi kaçakçılığı, bilerek ve isteyerek yapılan iradi bir cürümdür.
Buna karşılık...
Yasaların, yönetmeliklerin, içtihatların, muktezaların farklı yorumları nedeniyle vergi kusuru her kuruluş için mümkündür.
Doğan Yayın Holding örneğinde, hisselerin Axel Springer’e satışı 2 Ocak 2007’de gerçekleşmiş.
DOĞAN Yayın Holding’e yüklenen ceza için yazmak “meşru savunmadır.”
Öncelikle “basın özgürlüğünün” savunulmasıdır.
Demokrasinin “ekselanslarının” gazetesi ve televizyonu olmayan, üzerine “yandaş” etiketi yapışmamış medyaya ihtiyacı var.
“Meşru savunmanın” bir diğer önemli nedeni, medyanın toplum adına gözlem ve denetim işlevini sürdürmesi gereğidir.
Adil ve eşit yaşam hakkı için tavır koymak da “meşru savunmanın” önemli nedenidir.
İktidarın borazanını çalmıyor diye hiç kimse, hiçbir aile, hiçbir kurum üzerinde “gözdağı” izlenimi veren şimşekler çakmamalı.
İNSAN ilişkilerinde sorgulama simgesi oluşturan bir film vardır. Amy Heckerling’in yönetmenliğini yaptığı filmin adı “BAK ŞU KONUŞANA...” Düne kadar AKP için geçerli olan o söylem CHP’ye tutulan bir aynaya dönüşebilir. Mehmet Sevigen olayından sonra CHP, TV ekranlarından, seçim meydanlarından“AKP dosyalarını” nasıl sorgulayacak?
Mart seçimleri stratejisini “yolsuzluk” çizgisine oturtan ve odak noktasına da Kemal Kılıçdaroğlu’nu koyan CHP, bu rotadaki yürüyüşünü Mehmet Sevigen yarası kanarken sürdürmekte çok zorlanır.
Kanıt değil, karine
HUKUKÇU şapkam altında gayrimenkul aracılığı protokolünün, “Yasal kanıt oluşturamayacağını, altında Sevigen’in imzası olmadığını” yazmıştım.
Ama...
Siyasal sorgulamada Sevigen’in “istifasını”, o istifa etmezse “Genel Sekreter Yardımcılığı görevinden resen alınmasını” gerektiren “karine” kapısı aralık...
DOSYALAR ve kasetler uçuşuyor. Her gün en az bir iddia...
AKP’nin Ankara-Keçiören belediye başkan adayı çekilmek zorunda kaldı.
Açıklaması bir yana, en yüksek tirajlı gazete olan “fısıltı” gazetesine göre bir görüntü kaseti Turgut Altınok’un belediye hayatını noktalamış.
Görüntü sözcüğünü etik gereklerle açmamda yarar var.
“Akçalı, aracılı, bulaşık ilişkileri” yansıtan bir kaset değil.
“Özel...”
Var mıdır, yok mudur bilemiyorum.
VİZYONDA “Issız adam...” gerçek yaşamda “işsiz adam...”
Ekonomide bütün laf köpürtmelerinin ötesinde temel gösterge “işsizlik” oranıdır.
Yüzde 12’yi aşan ve katlanarak büyüyen işsizlik oranı, krizin “değerek, teğet mi” yoksa “delerek” mi geçtiğini ortaya koyuyor.
Hangisinin doğru olduğunu AKP, kapı önüne konulmuş işsizlere sorsun...
Onların ve çocuklarının yürekleri altın gibi ama ne yazık ki tuttukları altın olmuyor. Altın suyuna batarak doğmuş değiller.
Grafikte işsizlik çizgisi her ay yüzde 0,5 yükselerek Şubat 2009’a gelmiş.
Seçim ekonomisinin kazık fren yapacağı, 30 Mart’tan sonra daha da dramatik ivmeler kazanacağı görünüyor.
Ne yazık ki peri masalları güzel başlıyor ama sonu acı olabiliyor, bilemiyoruz...
ÖZDEN (İnönü) Toker, henüz öğrenci... İstanbul’da o da öğrenci olan Metin Toker’le tanışıyor.
Toker; “Özden’in örülmüş gür ve siyah saçları, iri gözleri beni çekti” diye anlatır.
Birbirlerinden telefon numaralarını alırlar.
Metin Toker muhabir olarak çalıştığı Cumhuriyet Gazetesi’nin numarasını verir, Özden İnönü ise Dolmabahçe Sarayı’nın...
Genç ve varlıklı olmayan gazeteci ile Cumhurbaşkanı-Milli Şef-İkinci adam İsmet Paşa’nın kızı arasındaki peri masalı diye anılan aşk böyle başlar.
30 MART 2009 Türkiye’si bambaşka bir Türkiye olacak.
Ekonomistlerin ve masalarına ciddi araştırmalar konan süper ligdeki işadamlarının ortak öngörüleri budur.
29 Mart yerel seçimi nedeniyle yaz aylarından bu yana seçim ekonomisi uygulanıyor.
Küresel krizin dayattığı kemer sıkma önlemleri alınmamakta.
Tam tersine...
O yüzden aylardır Türkiye insanı bu krizi “tam boyutlarıyla” yaşamıyor.
Gerçi...
BAŞBAKAN Erdoğan zaman zaman medyaya öfkeleniyor, özellikle kendi yanında görmediği basına “boykot” çağrıları yapıyor.
Peki... Bu çağrılar, Başbakan’ın amacına hizmet ediyor mu?
Merak ettim. Araştırdım.
Diğer grupların rakamlarına erişmem zor.
Ancak...
Bizim Doğan Grubu gazetelerinin “boykot” çağrıları sonrası satışlarının arttığını saptadım.
Örneğin...