Apo'nun koruganı

3 Şubat 1999

      Abdullah Öcalan'ın seyir defterinde son sayfalar...
      Ege'deki Yunan adası Korfu'ya, bir Falcon 900 tipi 8 kişilik uçak iniyor.
       Uçaktan "bir kişi alınarak" götürülüyor.
       Siyah bir otomobille uzaklaştırılıyor.
      Ankara'ya ve Batı'nın gizli servislerine ulaşan bir bilgiye göre, o kişinin Abdullah Öcalan olması büyük ihtimal.
       Küçük jet uçağı, Korfu Havaalanı'nda bekliyor.
      Yunanistan'da PKK himaye görüyor.       Pasok'tan 187 imzalı davet mektubu da geldi.       Ancak...       Başta ABD olmak üzere, Batı'nın ve AB'nin baskıları nedeniyle, Yunanistan'ın Apo'ya açıkça kucak açması çok zor.       Ayrıca...       Ankara'dan edindiğim izlenimlere göre, Yunanistan'ın Apo'yu barındırması, iki ülke arasında çatışmaya kadar

Yazının Devamı

İpekçi ve Manço

2 Şubat 1999

       Dün sabah, Abdi İpekçi'yi mezarının başında andık.
       Duygu yüklü bir zaman kesitinden sonra, şimdi...
      20 yıldır sorulan sorulara, belki küçük de olsa katkı umuduyla, birkaç satır...
      Abdullah Çatlı'nın eşi Meral Çatlı'dan, geçen yıl Susurluk sonrası dinlemiştim:
      "Abdi İpekçi'nin katil sanığı Mehmet Ali Ağca'yı nasıl tanıdığını" şöyle anlatmıştı:
      "Başka bir isimle, Kadıköy yakasında bir apartman katı kiralamıştık.
       Kaçak yaşıyorduk.

Yazının Devamı

Öz ve pratik

31 Ocak 1999

      "Bir düşüncenin değeri, özü kadar, o düşüncenin pratik amaçlarına da bağlıdır."(1)
       2 turlu seçim sistemi için yeniden alevlenen tartışmalar, bu söylemin ışığında da görülmeli.
       Bu sütunu izleyenler bilirler ki, yıllardır istikrarlı bir yönetim ve sandıktan güçlü iktidar çıkması için savunduğumuz ilkelerden biri de, 2 turlu seçim sistemidir.
       Fakat...
       Bu düşüncenin pratiği yani hayata geçme olasılığı, özü kadar önemlidir.
       Aksi halde, düşünce, sadece söylem patinajı yapar.

Yazının Devamı

Füze ve dekor

30 Ocak 1999

      ABD'nin bir taşra kasabası barındayız.
       Ayakta kahvelerimizi yudumlarken, tanıştığımız bir gençle laflıyoruz.
       Bilgisayar uzmanıymış.
      Bekar, geliri iyi, eli yüzü düzgün, yapılı bir çocuk.
      Chicago Boğaları basket takımını tutuyor.
       Gözü, arada bir yanımızdan geçen alımlı kızlara takılmakta.
       Kısacası...

Yazının Devamı

IMF

29 Ocak 1999

      IMF "müfettişleri (!)" gene Türkiye'deler.
       Ve, bir anı...
      1980 öncesiydi.
       Hani o Türkiye'nin 70 sente muhtaç olduğu yıllar.
       İşte o sıralarda, IMF'nin başında de la Rosier var.
       Yazları Ege'ye gelen, Sultanahmet'i, Fatih'i, Eyüp'ü avucunun içi gibi bilen Pandelli'nin müdavimi bir Türkiye sevdalısı.
       Bir kez, İstanbul'da ortak dostlarımızın konuğu olmuştu.

Yazının Devamı

İki tur

28 Ocak 1999

      Büyük bir siyasi partimiz, bir anket yaptırdı.
       Bu ankete göre, seçmenin yüzde 49'u, "siyasi partilerden herhangi birini içine sindirerek oy vermeyeceği görüşünde."       Düşünün...       Toplumun yarısı, oyunu, bir bakıma "kerhen" kullanacak.       Yani...       İnanmayarak, istemeyerek, kendi kendine "doğrusunu yaptım" demiyerek...        Nedenleri biliniyor.       İşte, "demokrasinin vazgeçilmez unsurları" olarak tanımlanan siyasi partiler... Ve işte, demokrasinin "dili" olarak tanımlanan seçimin dramı...       Anavatan'ın "dar bölge, iki turlu seçim... En azından belediye başkanlarının iki turla seçimi" önerisi, bu araştırma sonucuna dayandırılıyor.       İşte...       Hiç değilse, bazı sakıncaların giderilmesine dönüktür.      

Yazının Devamı

Çekiç ve çivi

27 Ocak 1999

      "Eğer elinizdeki tek alet bir çekiçse, her problemi birer çivi olarak görmeye başlarsınız." ABRAHAM MASLOW (1)
       Türkiye'nin gündeminde yer alan 2 önemli tartışma konusu "28 ŞUBAT SÜRECİ" ve "SEÇİMLERİN İKİ TURLU YAPILMASI" önerileri, bu söylemin ışığında görülmelidir.
       Önce birincisi...
      28 Şubat süreci elde çekiç irdelenirse, görüntü, çivinin kafasına kafasına "vurmak" oluyor.
       Bir tür gösteriye dönüşüyor.
       Oysa...
       Sosyal sorunlar, vurarak, kırarak, ezerek, çözülemez.

Yazının Devamı

Dümeni kırmadan

8 Ocak 1999

      Ecevit'i ilk kez 1960'lı yıllarda tanımıştım.
      Çalışma Bakanı'ydı. Ben ise, çiçeği burnunda gazeteci...
      Dışişleri Bakanı'nın özel kalem odasında, bakan tarafından kabul edilmeyi bekliyorum.
      Ecevit, hızlı adımlarla içeri girdi.
      "Sayın Bakan'la önemli bir konuda görüşmek istediğini" söyledi.
      Özel Kalem Müdürü, "Derhal arz edeyim efendim" diyerek içeriye yönelmekteydi ki, Ecevit beni farketti.
       Elimi sıktı.

Yazının Devamı