Türkiye'nin bu kadar yüksek ve giderek de yükselen cari açığı (döviz açığını) taşıyabilmesi imkânsızdır. "Bugün taşıyor ya..." diyerek sorunu görmezden gelmek yanlıştır. Bugün taşınır görünen açık, yarın ekonomiyi çökertir.Ekonomide dengeyi sağlayan, ekonomide büyümenin yolunu açan temel göstergeler vardır. Bunların en önemlileri, döviz fiyatı, faiz fiyatı, enflasyon, ithalat-ihracat arasındaki açık, dış ticaret açığı, döviz açığı, bütçe açığı gibi göstergelerdir.Bizim göstergelerimizin en önemlileri bozuk. Bu bozuk göstergeler ya kendi kendine, usulünce, hazmedilebilir boyutta düzelecek ya da bir yerde ekonomi tıkanacak ve de bu tıkanıklığı açmak için büyük faturaların ödenmesi gerekecek.Eğer, "Efendim bizim tüm göstergelerimiz doğrudur. Döviz fiyatı doğrudur. Faiz fiyatı doğrudur. Döviz açığı diye bir sorun yoktur. İthalat artsın. İhracat düşsün. Ekonominin yapısı bozulsun. Yatırım üretim yapılmasın. İşsiz sayısı azalmasın... Bunlar sorun değil" deniliyorsa, "Oğlum Ahmet, yoluna devam et!.." Başımızın dik olmasını istiyorsak, biz kendi başımızın çaresine kendimiz bakacaksak, döviz fiyatında geçen hafta sonu başlayan düzeltmenin devam etmesi lazımdır. Yok... "Sorunun
Önce kendi içimizde, ülkemizde bunu yapmak, sonra ülkemizin içinde bulunduğu bu karışık bölgede birlikte yaşamaya (Yabancılar buna "co-habitance" diyor.), alışmaya mecburuz. Mustafa Kemal'in "Yurtta sulh, dünyada sulh" dediği şey de işte budur.Forum İstanbul Enstitüsü Başkanı Yavuz Canevi, geçen hafta sonu İstanbul'da iki gün süren toplantıların amacını böyle özetliyor."Forum İstanbul", "Hedef 2023" başlığı altında Cumhuriyet'in 100'üncü yılı için yeni bir vizyon oluşturma arayışındaki çalışma grubunun adıdır.Şeref Özgencil'in yayımladığı "Finans Dünyası" dergisinin şemsiyesi altında bir araya gelen, Ankara'dan İstanbul'a göçmüş eski kamu çalışanları, İstanbul'daki akademisyenler, önde gelen işadamları bu forumu oluşturdu. Bu enstitüyü kurdu. Bu hareket, "daha iyi bir Türkiye, daha iyi Türk insanı" arayışına odaklanmış, gönüllü bir harekettir. Başkaları, "medeniyetler çatışması"nı körüklerken, acaba biz Türkler, kendi bölgemizde neden "medeniyetler buluşmasını/uyuşmasını" sağlamak için "öncülük" etmiyoruz? Neden "hoşgörü"ye dayalı "birlikte yaşama" tezinin güçlü savunucusu olmuyoruz? Geçen hafta sonu iki gün süreyle, yurtdışından gelen uzmanlar ile bizim katılımcılarımız,
Kurda dalgalanma bile yok... Kıpırtı... İşte o kadar.Ekonominin kuralları işliyor... Biz (1) Türk lirası fazla değerlendi, döviz fiyatı yerlerde sürünüyor, (2) İhracat yapamıyoruz, ithalat artıyor, (3) Döviz açığı (cari açık) giderek büyüyor, (4) Ülkeye oluk oluk sıcak para giriyor diyerek dertlenmiyor muyduk?..Bu çarpık yapı ne zaman düzelecek diye meraklanmıyor muyduk?Şu anda Ankara'nın (Merkez Bankası'nın ve Hazine'nin) telaşa kapılarak duruma müdahale etmemesi gerekir.Bırakalım düzelecekse kendi kendine düzelsin. Sakın ha, ikinci el piyasada bono faizleri yükseldi diyerek yüksek YTL faizli bono çıkarmayalım.İkinci el piyasasında bononun faizini yüzde 14.50'ye çıkaranlar, YTL'den "zamanından önce çıkarak" dövize geçmeyi düşünenlerdir. Bırakınız YTL'den çıksınlar. Çıkanları tekrar YTL'ye çekmek için YTL faizini yükseltmeyiniz. Mademki dalgalı kura inanıyoruz, o halde döviz fiyatının dalgalanmasından neden korkuyoruz? Mademki dövize geçmek istiyorlar, onlar için orta/uzun vadeli yüzde 5.5 faizli dolar ve euro karşılığı bono/tahvil çıkarınız.YTL ile çıkaracağınız bononun faizini yüzde 13.0'te tutunuz.Telaşlanmaya gerek yok. Yeter ki, değişimler ekonominin hazmedebileceği boyutta,
Bundan dört yıl evvel bana 2 bin Diyarbakırlıya iş ve aş imkânı sağladığını, Diyarbakır'da üretilen giyim eşyasını Almanya'ya ve ABD'ye ihraç ettiklerini, 2005 yılında 5 bin kişiye istihdam yaratacak bir yatırım ve üretim programına sahip olduklarını anlatmıştı.Dört yıl sonra Mustafa Akyıl'a "İstihdamı 2 binden 5 bine yükseltip yükseltmediklerini" sordum. "Hocam... Tersi oldu. İstihdamı 2 binden bine indirdik. Konfeksiyon tesislerini kapattık... Makinelerin bir bölümünü işlerini kaybedenlere dağıttık" dedi.Dert yandı: "Konjonktürdeki ve sektördeki dalgalanmaların da olumsuz etkisi var ama, mevcut Teşvik Yasası, Erzurum'un ve diğer Doğu illerinin önünü kapattı. Mustafa Akyıl, Diyarbakırlı. Eskiden beri pamuk yetiştiren bir ailenin üyesi. Yetiştirdikleri pamuğun çekirdeğini ayıklamak için önce bir çırçır fabrikası kurmuş. Derken pamukla iplik, iplikle bez yapmış. Sonra da bezi konfeksiyona dönüştüren bir fabrika açmış. Yatırımcı neden Erzurum'a ve diğer Doğu illerine gelsin ki? Ege'deki yatırımcıları Afyon; İstanbul ve dolayındaki yatırımcıları Düzce çekiyor. Afyon ve Düzce ile Erzurum ve Doğu illerinin teşviki aynı. Kim buralara gelir? Buralardaki tesisler Afyon'daki ve Düzce'deki
Başbakanımız, geçen hafta sonu Diyarbakır'da AKP toplantısında "güvercin uçurdu"... Acaba dört yılda neler değişti? Kanadı kırık güvercin nasıl oldu da uçmaya başladı? Yoksa kırık kanat iyileşti mi?Dört yıl önceki yazımı hatırlatayım. O yazıda TÜSİAD toplantısında yapılan bir konuşmayı özetlemiştim. "TÜSİAD'a Diyarbakır'dan üye olan Güneydoğu Anadolulu bir işadamıyım" diye konuşmasına başlayan Mustafa Akyıl, o konuşmasını şöyle tamamlamıştı:"- Diyarbakır'dan İstanbul'a gelmeden önceki akşam TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi'nde belki ben de bir konuşma yaparım diyerek evde bir şeyler karalıyordum. On dört yaşındaki ikiz kızlarımdan biri yanıma geldi, 'Baba ne yapıyorsun' diye sordu... Hasan Cemal'in "Kürtler" isimli kitabının 513'üncü sayfasında, 25 Eylül 2002 tarihinde bu sütunda yayımlanan bir yazıdan alıntı vardır. Diyarbakır'ın sorunlarına değinilen o yazının başlığı "Güvercin kırık kanatla uçamaz" idi... 'İstanbul'a gideceğim, oradaki işadamlarına buraları anlatacağım' diye cevaplayınca, 'Baba" dedi, 'Onlara de ki, Türkiye bir güvercin. Güneydoğu Anadolu ise güvercinin bir kanadı. Güvercinin bu kanadı kırıldı. Kırık kanat iyileşmeden güvercin uçabilir mi? Bunu sor!..'"Konuşmanın
Bunların hepsi dev fabrikalar. Hepsi üretimi sulh ve sükun içinde sürdürüyor. Cargill hariç. Bu fabrikaların tamamı eski tarım arazileri üzerinde kurulmuş. Hepsi yan yana. Ama çevreciler Cargill'e duman attırıyor.Orhangazi Kaymakamı Hikmet Çakmak (Mülkiye-1978) diyor ki: "Orhangazi 460 km2'lik bir alana sahip. Bu alanın üçte biri göl, üçte biri tarım arazisi. Kalan üçte bir arazideyse sanayi tesisleri ve yerleşim var. Çeltik, kesme çiçek, pancar, mor lahana üretiliyor. Bölgedeki 25 büyük sanayi kuruluşunda 5 bin işçi çalışıyor."ORSİAD'dan Yüksel Canıtez "Hocam, Orhangazi'nin zeytininden söz etmeyi unutmayınız" diye uyarıyor. Gölün iki yakasında 1.6 milyon zeytin ağacından yılda 15-25 bin ton sofralık zeytin elde ediliyor. Zeytinleri etli ve pek lezzetli. ORSİAD (Orhangazi Sanayicileri ve İşadamları Derneği) üyeleri bana Orhangazi'deki sanayi tesislerini gezdirdi. Orhangazi'de büyük sanayi tesisleri var. Döktaş, Asil Çelik, Ormo, Bamesa, Aka Otomotiv, Evsan, Karga-Gaz, Kırpat ve Cargill. Yıllardır sürüp giden bir Cargill davası var. "Nedir bu dava, öğreneyim" diyerek Cargill tesislerini görmeye gittim.Cargill Amerikalı bir ailenin şirketi. Dünyanın başka ülkelerinde yatırım
Petrol fiyatı artıyor derken, şimdi de dünyada "emtia fiyatlarında artıştan söz edilmeye başlandı". Emtia deyimi, üretimin ana girdilerinin tamamı için kullanılıyor. Buğday, mısır, arpa, şeker, kahve de bu deyim içinde, demir, alüminyum, bakır, çimento, kereste de bu deyimin içinde yer alıyor.Dünyada emtia (girdi) fiyatları genelde arz ve talebe göre değişiyor. Örneğin Çin daha fazla demir-çelik kullanmaya başlayınca demir-çelik fiyatları artıyor. Örneğin petrol bölgesinde harp çıktığı için petrol üretimi gerileyince, petrol fiyatları tırmanışa geçiyor.Bunlar olağan fiyat değişimi nedenleri. Şimdilerde dünya da sanayinin temel girdileri üzerinde "spekülatif" hareket başladı. Belli girdilere büyük paralar bağlanıyor. Petrol fiyatındaki artışı korkuyla ve de çaresiz olarak izliyoruz. Çünkü dünyada petrol fiyatı artınca bizim kullandığımız tüpgazın, doğalgazın, elektriğin fiyatı da, dolmuş ücreti de artıyor. Alım, satım oyunlarıyla para kazanmak isteyenlerin bu oyunları sonunda fiyatlar tırmanışa geçiyor.Dünyada para bol. Bu bol para, en fazla getiri elde edeceği alanlara akıyor. Emtia spekülasyonu eskiden beri paradan para kazanmak isteyenlerin uğraşı alanı durumunda. Ama şimdilerde
Enflasyonu düşürdük... Tabii ki, bunda bizde uygulanan politikaların rolü var. Ama enflasyon sadece bizde değil, bütün dünyada sorun olmaktan çıktı... Ne oldu da böyle oldu?Bütün az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler "döviz kıtlığından mustarip"tir. Kıt olduğu için de dövizin fiyatı devamlı artar. Döviz fiyatı, enflasyonu körükler. Enflasyon ücret artışını körükler. Böylece bir kısır döngü başlar. Ekonomideki her oyuncu, döviz fiyatının ve dolayısıyla enflasyonun artacağı bekleyişinde, fiyatını, ücretini yükseltmeye çabalar...İşte bu tabloda enflasyon, yüzde yüzlere tırmanır.1900'lü yılların sonlarında, iktisatçılar bu kısır döngünün kırılmasını sağlayacak bir formül geliştirdi. Denildi ki, döviz fiyatı bir kazığa (çıpaya) bağlanırsa, fiyat ve ücret artışı talepleri, çabaları da kontrol altına alınabilir. Yıllık enflasyon 1999 yılında yüzde 69 idi, 2000 yılında yüzde 39 oldu, 2001'de gene 69'a yaklaştı. 2002'de 29 oldu. 2003'te 18'e indi, 2004'te 9'a indi. 2005'te 7'yi görünce sevindik... Şimdilerde yüzde 5'in altına inmesini bekliyoruz. Bu formül bizde de denendi. Döviz çapaya bağlandı. 1999 yılında yüzde 69 olan fiyat artışları bir yılda yüzde 39'a indi. Ama biz çapayı