Satışlar % 29 kârlılık % 96 azaldı

14 Mart 2002


<#comment>Reel ekonomi denilen kesim; üreten, alan, satan, üretime ve alım satıma değişim biçimlerde katkıda bulunan birimlerin bütünüdür. Bunların en büyüklerinden 315 şirketin sermayesi halka açık. Halka açık şirketlerin hisse senetleri İstanbul Menkul Kıymetler Borsası’nda işlem görüyor. Sermayesi halka açık şirketler yıl boyu her üç ayda bir hesap durumlarını açıklıyor.
Böylece hem bu şirketlerin hisse senetlerine sahip olanlar, ilgilendikleri şirketlerde olan biteni, şirketin durumunu izliyor, hem de ekonomide olan biteni merak edenler, açıklanan rakamlara bakarak, ekonominin ne durumda olduğunu görüyor.
Tabii ki üçer aylık dönem sonunda şirketlerin ne durumda olduğu önemli. Ama bir başka önemli nokta, zaman içindeki değişim. Acaba şirketin durumu, tüm şirketlerin durumu, zaman içinde iyiye mi gidiyor, kötüye mi?

2001 yılı krizin reel sektörü sarstığı bir yıl idi. O bakımdan şirketlerin 2001 yılını nasıl geçirdiklerini bilmek çok çok önemli. Şirketlerin 2001 yılını nasıl geçirdikleri (yukarıda açıklanan pencerelerden) iki farklı yaklaşımla incelenebilir: (1) Şirketlerin 2001 yılı sonundaki kârlılık durumları nedir? (2) Bir yıl önceye, 2000 yılı sonuna

Yazının Devamı

Bu yıl enflasyon inecek ise büyüyemeyiz

13 Mart 2002


<#comment>IMF Türkiye Masası Şefi Kahkonen ile Türkiye Temsilcisi Odd Brekk müjdeyi verdi: Türkiye yüzde 35 enflasyon hedefini tutturacak. Türkiye çok kısa sürede pozitif büyümeye geçecek.
"İnşallah söylenenler olur" diyeceğim ama, bu işin "inşallah ile maşallah ile" olması mümkün değil... Çünkü kısa sürede ya biri olur, ya öteki.
Çünkü enflasyon frene basılır (kemer sıkılır) ise düşer. Frene basılınca büyüme olmaz. Büyüme, kısa sürede ancak ayağın frenden çekilmesi (kemerin gevşetilmesi) ile mümkün olabilir. Bu durumda da bırakınız düşmeyi, enflasyon patlar...
Büyümek, üretim artışı demektir. Üretim artışı ya kurulu kapasitelerin, makinelerin kullanım süresi ve verimliliği artırılarak sağlanır. Ya da yeni kapasiteler yaratılarak üretim artırılır.
Bizim kısa süredeki avantajımız, kurulu tesislerde, fabrikalarda, atölyelerde boş kapasitenin olmasıdır. Açık anlatımıyla bizim kısa sürede mevcut tesisleri çalıştırarak üretimi artırma şansımız var. Kurulu tesislerin, fabrikaların, makinelerin çalışmamasının, daha çok üretim yapmamasının tek bir sebebi var: Talep yok. Bu tesisler üretimlerinin belli bölümünü yurtdışında satmak için çabalıyor. Ama yurtdışı

Yazının Devamı

Parası olan faiz ‘artsın’ olmayan ‘insin’ diyor

12 Mart 2002


<#comment>Faiz, (kaba anlatımıyla) paranın fiyatıdır. Fiyat bir malın arzına, talebine göre oluşur. Fiyat arttıkça mal bollanır. Fiyat düşünce malın arzı da azalır. Paranın (ana) kaynağı tasarruftur. İnsanlar geliri esas itibariyle tüketmek için elde eder. Bir bölümünü devlet ‘zorunlu tasarruf’ (vergi, resim, harç) olarak alır. Kalanın bir bölümü de ‘gönüllü olarak’ tasarruf edilir.
İnsanların gelirlerinin bir bölümünü tasarruf etmelerine yol açan bir başka güçlü faktör vardır: Faiz!.. Faiz, insanların aklını çeler. Faiz yükseldikçe insanlar faiz ile ya daha iyi bir yaşam, ya da birikimlerinin kar gibi büyümesi bekleyişine girer.

Yüksek faiz tasarrufu artırır, fonları çoğaltır, tasarruf sahiplerini mutlu eder ama, oluşan fonları kullanacakları ezer. Yüksek faiz yatırımı, üretimi güçleştirir. Bugün Batı ülkelerinde faiz yüzde 4, enflasyon yüzde 2’dir. Bu durumda reel faiz yüzde 2 dolayındadır. Türkiye’de enflasyon yüzde 80’lerdeyken mevduata ödenen net faiz yüzde 42’dir. Bu durumda tasarruf sahibi reel faiz almıyor, aksine anaparası eriyor. Eğer gelecek yılın enflasyonunun yüzde 40 olacağı varsayımı ile hesap yapılır ise, yüzde 42 mevduat faizinin yıllık net reel

Yazının Devamı

Zorla güzellik olmaz

11 Mart 2002


<#comment>Fazla uzatmadan vazgeçelim şu Avrupa Birliği sevdasından!.. Boşuna vakit ve kaynak harcamamış oluruz. Nasıl olsa onlar, "geliniz" dese de bizim gitmeye niyetimiz yok...
Ivırta kıvırta bir gün "evet" desek bile vakit geçmiş olacak. Biz karar verinceye kadar Avrupa Birliği diye bir şey kalmayacak.
Dünkü Milliyet’te Melih Aşık’ın köşesinde Can Ozan’ın güzel bir fıkrası yayımlandı. "AB konusunda havayı koklamak üzere Türkiye’ye gelen Avrupalı bir gözlemci her kafadan farklı bir ses çıktığını görünce, - Ohooo... demiş. Siz hayatta Avrupa Birliği’ne giremezsiniz.
- Niye ki? Bizi kabul etmeyecekler mi?
- Yok canım, öyle değil... Siz kendi aranızdaki kavgayı bitirerek karar verinceye kadar AB ömrünü tamamlamış ve dağılmış olacak."
Avrupa Birliği’nin anası olan AET henüz altı ülkeden oluşan bir topluluk iken, Ankara Anlaşması ile tam üyelik için kırk yıl önce yola çıkan Türkiye, kendi içindeki kavgayı bitirerek bir karar verebilse idi, bu topluluğun yedinci veya sekizinci üyesi olarak ekonomik ve sosyal gelişmenin doruğuna tırmanmış bir ülke olurdu.

Yazının Devamı

Kaymakamın smokini ‘medeniyettir’

10 Mart 2002


<#comment>Kaymakam adaylarına smokin giydirilmiş. Dans dersi verilmiş. Vay efendim "bu ne züppelik", bu ne "kostüm Atatürkçülüğü" imiş!
Ne olacaktı yani? Kaymakam adaylarına "şalvar" giydirip, "halay" çektirilse idi "milli Atatürkçülük" mü olacaktı?
Önce "smokin" nedir onu hatırlatayım. Smokin akşam davetlerinde, akşam saatlerindeki sosyal olaylarda erkeklerin giydikleri siyah, ceket yakası saten kumaştan yapılmış tören giysisidir. Önü pilili beyaz gömlek ve siyah papyon kravat ile bütünleşir. Doğu’daki ve Batı’daki ülkelerde özel ve resmi davetlerde, sosyal olaylarda erkekler smokin giyer.
Bazı davetlerde ve sosyal olaylarda "smokin" giymek mecburidir. Smokin giymeyen davete, olaya katılamaz. Smokin giyme mecburiyeti olmadığı halde, smokin giymenin usulden olduğu davet ve olaylara smokinsiz katılanlar yadırganır. Küçümsenir.
"Efendim, böyle adet olur mu? Bu adet saçma... Ben bunu kabul edemem..." diyemezsiniz. Adet budur. Buna uymak medeniyetin icabıdır. "Medeniyet smokine mi kalmış?.." diyemezsiniz. Evet medeniyet smokine kalmıştır... Ama siz illa da medeniyete direnmek istiyorsanız... Buyurunuz... Sizi şu tarafa alalım. Başınıza takke, ayağınıza şalvar

Yazının Devamı

Güç odakları (1) Ordu, (2) TÜSİAD, (3) Hükümet

9 Mart 2002


<#comment>Türkiye’nin güç odaklarının sıralaması giderek belirgin hale geliyor. Üç güç odağımız var. Sırasıyla (1) Ordu, (2) TÜSİAD, (3) Hükümet. Bu üç güç odağı da bu ülkenin iyiliğini, bu ülke insanının refahını düşünüyor. Üç güç odağı da "Atatürkçü, Kemalist, laik, cumhuriyetçi, demokrat"... Ama üçü de bağımsız güç odağı.
Meclis’inin duvarında "Hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir" diye bir yazı bulunan ülkede, ana güç odağının halkın temsilcisi olan "Meclis" olması, Meclis’in oluşturduğu politikaların ise hükümet tarafından uygulamaya geçirilmesi, ordunun, TÜSİAD’ın bu politika bütünlüğü içinde yer alması beklenir. Halbuki bugünkü yapıda (1) Son sözü doğruluğuna inandığı şekilde ordu söylüyor. (2) İçeride ve dışarıda TÜSİAD doğruluğuna inandığı şekilde kamuoyu oluşturuyor, politika geliştiriyor. (3) Koalisyon hükümetleri ise koalisyonu oluşturan parti liderlerinin dengeyi bozmama arayışındaki pazarlıklarla zaman harcayarak "kapılmış gidiyor, bahtının rüzgarına"...

Koalisyon ortakları Avrupa yol haritası konusunda zaten çelişki içinde iken "Avrupa Birliği’ne (AB) evet... Evet ammmaaaa... politikası ile, ayak sürürken, kumandanlarımızın AB karşıtı

Yazının Devamı

Halk markasız mala, semt pazarlarına yöneldi

8 Mart 2002


<#comment>Türkiye’de perakende satış kesiminin yıllık iş hacminin, kriz nedeniyle, 70 - 75 milyar dolardan 50 milyar dolara gerilediği tahmin ediliyor. Geçen yıl perakende satışlara konu olan toplam 50 milyar dolar değerindeki malın 23 milyar dolarlık bölümünün gıda maddeleri ve dayanıksız tüketim malları, 27 milyar dolarlık bölümünün ise, gıda dışı ürünler olduğu belirtiliyor.
23 milyar dolarlık gıda maddelerini ve dayanaksız tüketim mallarını perakende kesimde 150 bin bakkal (geleneksel perakendeci) ile 3.500 organize perakende kuruluşları pazarlıyor. Organize pazarlama kuruluşları, ulusal ve yabancı market, süpermarket, hipermarket gibi kuruluşlar. (Yazının kalan bölümünde bunların tümü için "market" deyimini kullanacağım.)
Gıda maddeleri ile dayanıklı tüketim mallarında toplam 23 milyar dolara düşen yıllık perakende satışların 6 milyar dolarlık kısmını, gıda dışı maddelerdeki toplam 27 milyar dolarlık perakende satışın 1 milyar dolarlık kısmını marketler (organize perakende kuruluşları) gerçekleştiriyor.

Hakimiyet gelenekselde
Açık anlatımıyla gıda ve gıda dışı perakendecilik sektöründe hala pazar hakimiyeti geleneksel perakendeci kuruluşlarda,

Yazının Devamı

Ankara krizden etkilenmedi

7 Mart 2002


<#comment>Tansaş’ın yöneticisi Servet Topaloğlu, "organize perakende sektörü" diyerek adlandırılan ve bakkallar dışındaki ulusal ve yabancı maket, süpermarket ve hipermarketlerin bütününü kapsayan kesimde, 2001’de krizin etkisinde satışların ABD doları bazında (reel olarak) yüzde 20, yüzde 25 oranında küçüldüğünü anlatıyor.
Ankara merkezli "Real" mağaza grubu yöneticisi Müjdat Özgöz ise, Ankara’daki mağazaların perakende satış cirosunun krizden etkilenmediğini söylüyor.
Ankara’da yaşayanların kriz nedeniyle işlerini kaybetmemeleri ve de gelirlerinin enflasyona göre ayarlanması harcamalarının aynı çizgide sürmesine imkan veriyor. Ankara’da yaşayanların harcamalarının aynı çizgide sürmesi iyi de... Ankara’da yaşayanlar krizin ne olduğunu henüz fark etmediklerinden, krizden canı yananların durumunu da anlayamıyorlar.

Bunları dün, Posta gazetesi tarafından düzenlenen ve perakende sektöründeki gelişmelerin mercek altına alındığı toplantıda öğrendim. Alışveriş Merkezleri ve Perakendeciler Derneği Başkanı Selim Yekta Işık’ın yönettiği toplantıda, Gima’nın yöneticisi Deniz Pınar, 2001 yılında Türk halkının lüks gıdaya veda etmek zorunda kaldığını anlattı. "Marka

Yazının Devamı