Ayşe Hanım Teyzemin paracıkları eriyor

8 Haziran 2000


       Ayşe Hanım Teyzem şaşkın ve üzgün... "- Evladım benim paracıklar durduğu yerde eriyor... Bana bir akıl ver" diyerek peşimde dolanıyor... Ben şimdiye kadar ondan bundan öğrendiklerimi "akıl" diyerek satardım... Şimdi satacak akıl da bulamaz oldum...
       Ayşe Hanım Teyzem diyor ki, "- Evladım benim param ölüm kalım parası. Hastalık var... Felaket var... Benim hiçbir güvencem yok... Bunun için benim param çok kıymetli. Sadece o kadar mı? Ölüm kalım paramı bankaya yatırıp, belli bir faiz alıyordum. Bu faiz ile de evin eksiğini, gediğini kapatıyordum. Bankalar mevduat faizini düşürdü. Repo faizini düşürdü. Şaşkın şaşkın ne yapacağımı düşünürken paranı dövize bağla dediler. Dövize bağladım. Döviz enflasyon kadar artmıyor. Bir kısmını borsaya yatır dediler. Borsa düşüyor. Biraz altınım vardı. Altın fiyatları da enflasyonun altında kaldı. Şimdi paraları altından, borsadan, dolardan zararına çözüp tekrar bankaya yatıracağım ama... Bankaların faizi de enflasyonu karşılamıyor. Şaşırdım kaldım. Parasızlık dert diyerek parasızlıktan korkardım... Meğer insanın birazcık parasının olması da dert imiş..."
  

Yazının Devamı

Yumurta kapıya gelince "tarih hatırlandı"

7 Haziran 2000


       AAAAA... Gaziantep'in Birecik'inde Fırat Nehri kıyısında Selefkiye diye bir eski şehir, o şehrin de Zeugna Köprüsü varmış!.. Aaaaa... Bir baraj yapılmış, bu şehrin bir kısmı sular altında kalacakmış!..
       Sanki bunlar yepyeni şeyler... Şehir milattan önce 331'den beri orada duruyor. Barajın yapımına 1980 yılında karar verildi. Baraj 1996 yılından bu yana yapılıyor. Şehrin bir kısmının sular altında kalacağı 1980 yılından bu yana biliniyor.
       Ama geliniz görünüz ki... Yumurta kapıya gelince telaş başladı... "N'ooolur on gün daha süre tanınsın da..." diyerek on günde "tarihi kurtarma" çabasına girildi.
       Gerçekçi olalım... (...Bugünlere kadar nerelerde idiniz?..) Bu noktadan sonra giden gitmiştir... On gün, on beş gün, bir ay, iki ay... Ne olur ise olsun... Üç - beş eser daha kurtarılabilir. İşte o kadar. Kalanı suyun altında kalacaktır.
       Neden mi?
       Atatürk Barajı su bırakıyor. Bu su Fırat üzerinden Birecik Barajı'na ulaşıyor. Göl belli bir yüksekliğe

Yazının Devamı

Yaz geldi - geçiyor sonbahar önemli

6 Haziran 2000


       YAZININ başında özet vereyim: Kısa dönemde ne her şey rezil olur, ne her şey düzelir... Böyle gelmiş böyle gider... Havalar iyi gidiyor, turistler geliyor diyerek belki belki piyasa ve moral biraz da düzelir... Ama işte o kadar!.. Önemli olan, sonbahar ve kış aylarında ne yapacağımızdır.
       Şimdi de "felaket kapılarını" kapatayım: Ülkemiz için "en büyük felaket" döviz krizidir. Döviz krizi ya dövizin bitmesinden ya da halkın dövize hücum etmesinden çıkar. Kısa dönemde ve hatta yıl sonuna kadar böyle bir tehlike yoktur. Yıl sonuna kadar Merkez Bankası dövizi ilan ettiği fiyattan satmayı sürdürecek imkana sahiptir.
       Halkımızın bir kesimi için "en büyük felaket", borsanın çökmesidir. Borsa büyük fiyat inişlerinde halkın paniğe uğraması ile çöker. Bizim borsamızda halk büyük fiyat inişlerine şerbetlendi. Borsa iniyor. Kerizler silkeleniyor. Sonra çıkıyor. Kerizler silkelenmeye alıştı. Borsada panik yaşanmaz. Borsa çökmez. İner, çıkar... Böylece gider.
       Kimsenin fark etmediği, fark edenlerin de söz etmekten çekindiği "bir büyük

Yazının Devamı

"Wellcome Ambassador Parris"

5 Haziran 2000


       GAZETELERİN hemen hepsinde yayımlanan fotoğrafı görmüşsünüzdür. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Mark Parris kürsüde konuşuyor. Yanında bayan tercüman. Kürsünün arkasındaki fonda kocaman harflerle bir yazı "Wellcome to Şırnak Ambassador Parris" (Şırnak şehrine hoş geldiniz Büyükelçi Parris). Fotoğrafın altında büyükelçinin "yöre insanının gösterdiği yakınlığın kendilerini çok duygulandırdığını ifade ettiği" yazıyor.
       Acaba Şırnaklılar büyükelçiyi "Wellcome to Şırnak" diye pankart açarak neden coşku ile karşılıyor? ABD Büyükelçisi'nin yöreye ilgisinin nedeni ne? Yöre insanının ABD Büyükelçisi'ne ilgisinin nedeni ne?
       Efendim, GAP nedeniyle Diyarbakır, yabancı heyetlerin "yolgeçen hanı" olmuş durumda. Genelde, ne alırız veya ne yatırım yaparızdan öte, acaba ne satarız arayışı ile çok sayıda yabancı işadamları yöreye geldi. Gitti. İsrailliler, Kanadalılar, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar geldi... Selamlandı, ağırlandı... Ümit dağıttı gitti.
       Eskiden konu sadece GAP'ın yöreye getireceği imkanlar idi. Terör sona erince, terör

Yazının Devamı

Sakarya'nın sağı, solu bar

4 Haziran 2000


       GEÇEN pazar günü akşam üzeri Ankara'nın Kavaklıdere semtinden Kızılay'a doğru karımla yürüdük. Daha doğrusu yürümedik de... Yürümeye çalıştık. Çünkü kaldırımlar yamru yumru taş yığını halinde ve de pislik içinde idi. Atatürk Bulvarı gibi Ankara'nın ana arterinin kaldırımının bu hale düşmesine hayret ettik. Kızılay'a doğru düzeleceği ümidi ile bata çıka yürüdük... Ama düzelme olmadı... Vakko, Beymen gibi lüks mağazaların önü bile rezaletti.
       Bulvardan Konur Sokak'a kıvrıldık. Mülkiyeliler Birliği'ne girdik. Ne benim, ne karımın sınıfından kimseye rastlamadık. Bahçe ve binanın içi "iğne atsan yere düşmez" gençlikle dolu. Hepsinin elinde bir bardak bira... Mülkiyeliler Birliği'nin önü ve yanı da "panayır" misali sergilerle dolu. Gençlik sokakta... Bir zamanların "zengin mahallesi" Karanfil Sokak'a kıvrıldık... Yol üzeri işportacılar iki yana dizilmiş. sokaktan insan seli akıyor.
       Köyden Ankara'ya yeni göç ettiği belli, başı kasketli bir vatandaş önüne bir tezgah koymuş. Tezgahın üzerinde bir tavşan. Niyet çektiriyor. "- Ne kadar hemşerim?" diye sorduk. "İki yüz

Yazının Devamı

Ağzı yanan GS'liler yoğurdu "üflüyor"

3 Haziran 2000


       Galatasaray camiasının 2 kuruluşu var: (1) Dernek statüsündeki Galatasaray Spor Kulübü, (2) Anonim şirket statüsündeki "Sportif AŞ".
       Galatasaray'ın paraya ihtiyacı var. Bir Amerikan yatırım grubu "teklif getiriyor". Deniliyor ki, "Galatasaray'ın reklam hakları, isim hakları 30 yıllığına ciro üzerinden yüzde 2.5 komisyon karşılığı Sportif AŞ'ye devredilsin. Sonra bu şirketin hisseleri halka açılsın. Satışa çıkarılsın. Biz Amerikan yatırım grubu olarak hisselerin yüzde 21.05'ine 20 milyon dolar ödemeye hazırız. Şirketin yönetimini de Galatasaray Spor Kulübü ile ortaklaşa yürütürüz. Kalan hisselerin bir kısmı da yurtiçinde, dışında halka satılır. Böylece Galatasaray'ın birikmiş borçları ödenir. Düzenli bir gelir kaynağı olur."
       Dikkat buyurunuz... Bu projenin "Galatasaray Spor Kulübü Derneği'nin" "şirketleşmesi", derneğin - kulübünün de "Anonim şirket statüsü"nü alması ile ilgisi yok. Bu projenin amacı Galatasaray'ın bir yan kuruluşu olan Sportif AŞ'nin hisse senetlerinin satışı.
       Sütten ağzı yanan "Baba Galatasaraylılar",

Yazının Devamı

Galatasaray'ı "Amerikalılar" kurtaracak

2 Haziran 2000


       KUL sıkışmayınca, Hızır yetişmezmiş.
       Galatasaray'ın durumu perişan. 1999 yılı sonu itibariyle bankalara 29 milyon dolar borcu var. Yıl içinde kasasına 41 milyon dolar para giriyor ama, giren paranın 21 milyon doları bankalara faiz ve kur farkı olarak gidince, kalan 20 milyon dolar kulübün masraflarına yetmiyor.
       Galatasaray 29 milyon dolar banka borcunu ödemeden rahatlayamayacak. Hayalcilerin hayali, bu borcu Hazine yardımı olarak devlet kesesinden ödetmek. Bunun olmayacağı, olamayacağı ortada...
       İşte tam bu sırada, "Hızır yetişti". Hızır, "Amerikalılar".
       AIG - American International Group isimli bir Amerikan finans kurumu var. Bu kurumun dünyanın 130 yerinde bu arada İstanbul'da da bir ofisi, sigortacılıktan finansmana değişik konularda faaliyet gösteriyor.
       AIG'nin "AIG Capital Partners" isimli bir yan kuruluşu ise sadece gelişmekte olan ülkelerde (Türkiye gibi ülkelerde) "risk sermayesi" konusunda yatırım yapıyor. Risk sermayesi demek,

Yazının Devamı

Buğdayda politikacının faturasını üretici ve tüketici ödüyor

1 Haziran 2000


       IMF komiseri, başöğretmen Bay Cottarelli'nin direktifleri doğrultusunda "mekanizma işliyor". Mekanizmanın hedefi bu yıl çiftçinin buğdayını ucuz almak.
       Çiftçi buğdayını ucuz satınca devlet zarardan kurtulacak!..
       Sayın okuyucularım, "çiftçinin buğdayını devlet mi tüketiyor, devlet mi yiyor ki, buğdayı ucuz alınca devlet zarardan kurtulsun?.."
       Çiftçinin buğdayını devlet tüketmiyor. Devlet alıyor, depoluyor, tüketiciye satıyor. Devlet buğdayı kaç liraya alırsa alsın, alım fiyatından buğday alım fiyatını belirlemedeki yanlışlardan değil saklamada ve satış fiyatını belirlemede yaptığı yanlışlardan zarar ediyor.
       Sayın okuyucularım, zararın nedeni fiyatın alçak veya yüksek olması değildir. Politikacının "bilerek - bilmeyerek" buğdayı devletin aldığı fiyattan ucuza sattırmasıdır.
       (1) Politikacı devletin buğdayı aldığı fiyattan daha ucuza sattırdığı için devlet adına buğdayı satın alıp depolayan ve satan Toprak Mahsulleri Ofisi (TMO) bu işi yapmak

Yazının Devamı