Kalkınamıyoruz

5 Nisan 2000


       Sayın Demirel 1993 yılında Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğunda Yunanistan'da kişi başı gelir 7.051 dolar idi (OECD raporu). Şimdilerde 13 - 14 bin dolara yükseldiği söyleniyor. Kesin rakam belli olmadığından biz 12.000 dolar kabul edelim.
       Demek ki 7 yılda Yunanistan halkının refahı gerçek anlamda, reel olarak yüzde 70 dolayında artmış. Yunan halkı ile Avrupa'nın zengin ülkeleriyle aradaki farkı kapatmada önemli yol almış.
       Sayın Demirel 1993 yılında Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğunda Türkiye'de kişi başı gelir 3.004 dolardı. Aradan 7 yıl geçti. 1999 yılında Türkiye'nin kişi başı milli geliri 2.878 dolara düştü.
       Açık anlatımıyla Türk halkı geçen 7 yıl boyunca fakirlikten kurtulamadı. Fakir idi. Fakir kaldı. Komşusu Yunanistan halkı 7 yıl önce Türk halkından 2.3 kat zengindi. Yedi yıl sonra 4.2 kat daha zengin hale geldi.
       Türk halkının komşusu Yunanistan halkı ile arasındaki zenginlik / fakirlik uçurumu kapanmadı. Büyüdü.
       Bizim tam üye

Yazının Devamı

Frene basınca "küçülüyoruz"

4 Nisan 2000


       Enflasyon ancak frene basılarak durdurulur. Frene basmak demek, yatırımları durdurmak, ücret, maaş artışını dondurmak, piyasaya çıkan para miktarını kısmak, böylece talebi daraltmak demektir. Talep daralınca yatırım ve üretim daha fazla geriler. Yatırım ve üretim gerileyince de milli gelir artışı durur. Ülke kalkınamaz. Tersine fakirleşir.
       Türkiye'de son on yılda Toptan Eşya Fiyatları Endeksi (TEFE) her yıl ortalama yüzde 74.0 oranında arttı. Şimdi biz, 2000 yılında frene basarak yıllık fiyat artışını yüzde 20'de sınırlamayı hedef aldık.
       Ama yılın ilk üç ayında açıklanan aylık fiyat artış oranları beklenenin üzerinde çıktı.
       Aylık fiyat artış oranlarının beklenenin üzerinde çıkması "frene" yeterli ölçüde basılmadığını gösterir. Maaş ve ücret artışlarını biraz daha kısmanın, vergi oranlarını biraz daha artırmanın, yatırımları büsbütün durdurmanın gerektiğini gösterir. Piyasanın yeterince daralmadığını, piyasanın canlanmaya başladığını ortaya koyar.
       Eğer halkımız gerçekten 2000

Yazının Devamı

"İstikrar" avukatları "düzen"in bekçileri

3 Nisan 2000


       Ülkede her şey çok iyi mi ki, bazı çevreler "aman istikrar bozulmasın" diye çırpınıyor. Anayasa'ya göre 7 yılda görev süresi sona eren Sayın Demirel'in Çankaya'dan ayrılması ile bozulacak olan "istikrar" nedir?
       İstikrar avukatlarının korumak istedikleri "düzen"den Türk halkı memnun mu? Bu düzen Türk halkına refah getiren, Türkiye'yi çağdaş yaşam çizgisine yaklaştıran bir düzen mi?
       Yoksa bu "düzen", sadece ve sadece "dar çevre"ye çalışan, sadece ve sadece "dar çevre"yi iktidar edip "besleyen" bir düzen mi?
       Osman Ulagay, 1996 yılının şubat ayında "Aklınla Uçur Beni" ismi ile bir kitap yayımlamıştı. Osman Ulagay bu kitapta "dar çevre"nin koruduğu ve kolladığı "düzen"i ve "istikrar" avukatlığı ile "dar çevrenin düzen mücadelesini" şöyle özetliyordu:
       (1) Toplumsal değişim yeni boyut kazandı. Toplumun her kesiminde kimlik arayışları yoğunlaştı. Örgütlenme çabaları arttı. Kürtlerin, Alevilerin, şeriatçıların, Sünnilerin, Atatürkçülerin, laiklerin kimliklerini kanıtlama çabasına girdiği

Yazının Devamı

Sarı giyme, bir daha Gül takma Allah aşkına

2 Nisan 2000


       Eda Karaytuğ, Adanalı. Liseden sonra 4 yıl Adana Belediye Konservatuvarı'nda Türk Müziği eğitimi görmüş. Elazığ Devlet Klasik Müziği Korusu'nda. Geçici görev ile İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu'nda söylüyor. İnce, uzun boylu, duruşu, oturuşu "edeb"li, zarif bir hanım. Fatine Talay'ın güftesini Zeki Arif Ataergin'in bestesini duygulu sesi ile okuyor:
       "Bir nigah et kahrile sen bakma Allah aşkına
       Sarı giyme, bir daha gül takma Allah aşkına
       Kimseyi gönlün misali yakma Allah aşkına
       Sarı giyme, bir daha gül takma Allah aşkına."
       Vakit, "bahar vakti" ise, sizin de "içinizde biraz ateş var ise", bu güftenin sözlerini duyup, bu şarkının bestesini dinleyip heyecanlanmayınız da göreyim sizi sayın okuyucularım!..

Yazının Devamı

Halkın derdi 'fakirlik' Meclis'inki ise seçim

1 Nisan 2000


       Bir ülkede halkın refahının göstergesi "kişi başına milli gelir"dir.
       Türkiye'de kişi başı milli gelir Sayın Demirel Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğu 1993 yılında 3.004 dolardı.
       Yedi yıl sonra, Sayın Demirel'in Cumhurbaşkanlığı süresinin tamamlandığı yıl olan 1999 yılında kişi başı milli gelir rakamı 2.878 dolara düştü.
       Demek ki, Sayın Demirel 7 yıllık Cumhurbaşkanlığı döneminde halkını fakirleştirmiş. Halkının refahını geriye götürmüş.
       Milli gelir, bir ülkede olan bitenin "ölçüsüdür."
       Lafa bakılmaz. Milli gelir rakamına bakılır.

Yazının Devamı

Telaşlanmayınız "bi'şey olmaz!.."

31 Mart 2000


       Telaşlanmayınız... Sayın Demirel Cumhurbaşkanlığı koltuğundan kalktı diye Türkiye batmaz. Hiçbir şey bugünkünden daha kötü olmaz. Olamaz...
       Telaşlanmayınız... Sayın Demirel Cumhurbaşkanlığı koltuğundan kalktı diye TBMM de karışsa, hükümet de değişse Türkiye batmaz. Hiçbir şey bugünkünden daha kötü olmaz. Olamaz...
       Telaşlanmayınız... Ortalık karışsa da, böyle bir karışıklığa ihtiyaç vardır. Biraz karışır... Sonra düzelir... Belki de böylece bozuk dengeler yerli yerine oturur...
       Telaşlanmayınız... İstikrar tedbirlerinde alınan yoldan geri dönülmez... Enflasyon patlamaz... Borsa biraz dalgalanır ama, sonra düzelir... İnsanlardaki ve piyasadaki bekleyiş sona erer. İnsanlar ve piyasa rahatlar...
       Telaşlanmayınız... Dış ilişkiler daha da düzelir... Sadece Aliyev ile Türkmenbaşı'na yağ yakmaktan ibaret olan politikada Batı'ya dönüş, medeni alem ile ilişkiler başlar.
       Ammmaaa ve lakin... Sayın Demirel yerinde kalır ise, hiçbir şey değişmez!..

Yazının Devamı

Asgari ücrete yük geliyor

30 Mart 2000


       Çalışanların çoğu sigortasız. Sigortalı çalışanların çoğu da "asgari ücret"li. İşveren sigortasız işçi çalıştırmayı tercih ediyor. Onu yapamaz ise işçiyi asgari ücretle sigortalı olarak bordroya alıyor. İşçisine net asgari ücretin üzerinde para ödese de, bordroda işçiyi asgari ücretli olarak gösteriyor.
       Nedir bunun sebebi? Bunun sebebi en düşük ücrette bile vergi ve sigorta yükünün fazlalığıdır. İşveren, "istihdam vergisi" şeklini alan ağır vergi ve sigorta ödemesinin yükünü kaldıramıyor. Vergi ve sigorta için ödeyeceği parayı ya tasarruf etmeyi ya da işçisine vermeyi tercih ediyor.
       Hangi rakamı konuşuyoruz? Bugün için konuştuğumuz rakam 109.8000.000 TL olan asgari ücrettir. Bu ücretten yapılan kesintiler sonucu işçinin eline 80.550.000 TL geçer. İşverenin cebinden ek yükler nedeniyle 138.882.000 TL çıkar. Asgari ücret ile işçi çalıştıran her işveren aradaki fark olan 58.332.000 TL'yi vergi, sosyal sigorta işçi ve işveren hissesi ve de tasarruf teşvik fonu katkısı olarak devlete öder.
       Tarıma dayalı sanayi kolunda,

Yazının Devamı

İşçiye "hisse" helal mi, haram mı?

29 Mart 2000


       TÜPRAŞ'ın 3.102 işçisi var. Bunlardan sadece 400'ü TÜPRAŞ hissesi satın almak için talep formu doldurdu.
       TÜPRAŞ hissesi almak için halkımız çırpınıyor. Halkımızdan talep dolduranların sayısı pazartesi akşamında 244 bine, halkımızın talep ettiği hisse miktarı 1.3 milyar dolara ulaşmıştı.
       Halk böyle de işçi neden öyle?
       Ya TÜPRAŞ işçisinin parası yok. Hisse senedi alamıyor. Ya çalıştığı işyerine güvenmiyor. Çalıştığı yere ortak olanın kayba uğrayacağını sanıyor... Ya da hem parası var, hem bu işin kazancını görüyor ama, "haram" diyerek hisse senedine el uzatmıyor.
       Kamu - İş Sendikası Genel Sekreteri Dr. Naci Önsal'dan aldığım bilgilere göre, 460 bin kamu işçisi, 120 bin yerel yönetim işçisi arasında TÜPRAŞ işçisi en yüksek ücret gelirine sahip.
       Kamu genelinde işçinin aylık giydirilmiş ücreti ortalama 740 milyon lira iken, TÜPRAŞ işçisinin aylık ortalama ücreti giydirilmiş olarak 1 milyar 25 milyon lira.

Yazının Devamı