Marais

20 Mart 2000


PARİS
       Marais, Paris'in eski bir yöresi. Bastil'e yakın. St. Paul metro istasyonundan kolayca ulaşıyorsunuz. Bugünlerde "Paris'in en moda" mahallesi durumunda. Özelliği tarihi evlerin, mahallelerin bugüne kadar gelebilmesi. Şimdi "yaşanan bir mahalle" haline gelmiş. Ara sokaklarda lüks mağazalar, butikler, lokantalar, kahveler açılmış. Eski Paris burada yaşıyor.
       Marais'in ortasında "Place des Vosges" isimli dört köşe kocaman bir meydan - park var... Bu parkın etrafını çepeçevre kucaklayan evlerden birinde, uzun süre Victor Hugo yaşamış. Onun için bu ev eşyalarıyla, kütüphanesiyle bugün müze halinde... Kütüphane bölümü hariç diğer katlar geziliyor. Victor Hugo'nun Paris'te nasıl görkemli bir hayat yaşadığını, yüz yıl önce fikir adamlarının ne gibi ortamlarda eser verdiğini görebiliyorsunuz.
       Hugo, 1802 yılında doğmuş. 1895 yılında ölmüş. Bu arada dolu dolu bir yaşamı olmuş. Bakınız dolu yaşam nasıl oluyormuş?
       Kitaplarda Hugo'dan "...Vaftiz edilmedi ve dinsiz yetiştirildi. Fakirdi, edebiyata yeteneği olduğunu biliyordu,

Yazının Devamı

"Flaneur"

19 Mart 2000


PARİS
       Siz de benim gibi Fransız dilini bilmiyorsanız, "Bu flaneur da neyin nesi imiş?" diye sual edeceksiniz... Ben de kestirmeden "Kaldırımlarda boşta gezen, etrafını seyredenlere flaneur diyorlar" diye cevaplayacağım... Ama siz, "tatmin olmayacaksınız..."
       Ben "flaneur"un ne olduğunu bu yaşımda, kızımdan öğrendim.
       Bilmenin, öğrenmenin yaşı yok. Şimdiki çocuklar bir harika... Her şeyi biliyorlar... Biz de bu yaşta hiçbir şey bilmediğimizi anlıyoruz.
       Kızımdan öğrendiklerimi size aktarayım.
       Paris'i Paris yapanlar, Napolyon III ile Baron Georges - Eugene Haussmann.

Yazının Devamı

"George V"

18 Mart 2000


PARİS
       İngiliz Kralı "George V" Fransızları çok sevdiğinden Fransızlar Paris'in ana caddesi "Champs Elysees"den "Seine" Nehrine inen geniş caddelerden birini "George V" olarak adlandırmışlar.
       1920 yılında Amerikalı zenginlerden Joel Hillman da bu cadde üzerinde inşa ettirdiği 300 yataklı "saray" benzeri otele caddenin adını, "George V" adını vermiş. 1928 yılında hizmete açıldığında, her odasında telefon olduğundan bu otel Paris'in en lüks oteli olarak anılmaya başlamış. Bir özelliği de her odasındaki iki tuvalet ve de iki lavabo imiş. "Böylece karı - kocanın aynı zamanda tuvaletlerini tamamlayabilecekleri ve de birbirlerini beklemelerine gerek kalmayacağı" otel ilanlarında belirtilen özelliklerden biriymiş.
       1928 yılında otelin inşaatı ve içinin döşenmesine harcanan para 31 milyon dolar, iki banyolu dört odalı bir "süit/daire" fiyatı ise 21 dolarmış.
       George V Oteli'nin binasını 1987 yılında Suudi Prensi Abdülaziz El Suud satın aldı. Binanın eşyaları açık artırma ile satıldı. İçi boşaltıldı. İçi dışı soyuldu. Yenilendi.

Yazının Devamı

Paris'te marş, şarkı ve resim

17 Mart 2000


PARİS
       "Allons enfants de la patrie,
       Le jour de gloire est arrive..."
       Fransızların meşhur "Marseillaise" (Marsilya Şarkısı) isimli milli marşı böyle başlıyor:
       Türkçesi (Prof. Dr. Reha Poroy'un tercümesi ile) şöyle:
       "Haydi, vatan çocukları / zafer günü geldi...

Yazının Devamı

Le Procope

16 Mart 2000


PARİS
       Paris'te "Le Procope" isimli kahvenin kapısının üzerinde, "Dünyanın en eski kahvesi" olduğu yazılıdır.
       1686 yılında Palermo'dan gelen Francesco dei Voltelli adında bir genç Rue des Fosses Saint Germain'de (bugün bu yolun adı Rue de I'Ancienne Commedie'dir) bir kahve açmış. Çok iyi kaliteli alkollü ve alkolsüz içki sattığından eski Comedie Française'in (Fransa'daki ünlü tiyatronun) mensupları bu kahveye devam etmeye başlamış. Ve bir süre sonra bu kahve Paris'in en ünlü kahvelerinden biri olmuş.
       Yabancıların bir sözü vardır: "Herhangi biri misiniz, yoksa belli bir kişi misiniz?" diye tercüme edilir. Ama tercümesi aslında güç bir şeydir. İngilizcesi şöyle: "...who was anyone and who hoped to become someone..." İşte Paris'te yaşayıp da bir gün ünlü olmayı düşleyenlerin hemen hepsi "Le Procope'e" uğramıştır.
       Kimler gelmiş, kimler geçmiştir?
       Kahvenin müşterilerinden zamanla üne kavuşanlar arasında Voltaire, Rousseau, Beaumarchais, Balzac, Varlaine, Hugo, La Fontaine, Anatole

Yazının Devamı

Kurban nasıl kesilir?

15 Mart 2000


       İstanbul Müftülüğü'nden aldığım bilgilere ve de din kitaplarından okuduklarıma dayalı olarak sayın okuyucularıma kurbanlık hayvanın nasıl kesileceğini, etinin nasıl dağıtılacağını anlatacağım.
       1) Kurbanın sahih (ayıpsız) olmasının şartları:
       a) Kurban edilecek hayvanın kurban olmasına mani kusurların bulunmaması.
       b) Kurbanın vaktinde kesilmiş olmasıdır.
       Kurban kesme günleri, bayram namazı kılınan yerlerde namazdan sonra olmak üzere bayramın ilk üç günüdür. Arife günü veya bayramın ilk üç gününden sonra kurban kesmek, kurban sayılmaz.
       2) Kurbanın rüknü (temel direği):

Yazının Devamı

Kurban Bayramı nedir? Kurban nedir?

14 Mart 2000


       Sayın okuyucularıma İstanbul Müftülüğü'nden öğrendiğim ve din kitaplarından okuduğum bilgileri özetleyerek Kurban Bayramı'nın ve kurbanın ne olduğunu anlatacağım.
      1. KURBAN NEDİR VE NASIL BİR İBADETTİR?
       Kurban, Kurban Bayramı günlerinde ibadet niyetiyle bir hayvan kesmek suretiyle yapılan bir ibadettir. Buna "UDHİYYE" denir.
       Kurban, İslam'ın mali ibadetlerinden birisidir. Bu, Cenab - ı Hakk'ın ihsan buyurduğu varlığa bir şükran borcudur.
       Kurban ibadetinin tarihi oldukça eskidir. İbrahim Aleyhi's - Selam'a dayanır.
       Hz. İbrahim, bir oğlu olursa Allah yolunda kurban edeceğini adamıştı. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra oğulları olmuş. Ama o, adağını unutmuştu. Rüyada, kendisini oğlunu kurban ediyor görünce, adağını hatırlamıştı. Konuyu oğlu İsmail Aleyhi's - Selam'a açmış, oğlu büyük bir teslimiyet göstermişti. Bunun üzerine adağını yerine getirmek üzere onu kesmeye teşebbüs etmiş, ancak Allah Teala tarafından engellenerek "adak" da olsa,

Yazının Devamı

Faizden çözülen para piyasaya "can" verdi

13 Mart 2000


       Tasarruf denilen şey "ertelenen tüketim"dir. İnsanlar değişik nedenlerle ellerine geçen paranın tamamını hemen harcayıp bitirmez. İnsanlar "yarın ne olacak" endişesi ile tüketecekleri paranın bir bölümünü bir köşeye ayırır. Ev almak, otomobil almak, kız - oğlan evlendirmek için gelirlerinin tamamını tüketmeyip, bir köşede biriktirir. Veya "faizin, kar payının, borsa gelirinin" cazibesinde, gelirlerinin tamamını tüketmeyip mevduat hesabı açar. Repo yapar, hisse senedi satın alır.
       Yirmi yıl süren enflasyon döneminde faizler, repo gelirleri o kadar cazip rakamlara ulaştı ki, insanlar gelirlerinin önemli bölümünü tüketmeyip, faize yatırmaya başladı.
       Faizin yüksekliği tüketimi erteletme alışkanlığını getirdi. İnsanlar "peşin para ile televizyon, buzdolabı, otomobil alacağımıza, ev yaptıracağımıza parayı faize yatıralım... Faiz geliri ile ileride daha çok şey alırız" havasına girdi.
       Böyle bir alışkanlık sürüp giderken, beklenmedik bir şekilde ve kısa sürede faizler düştü. Yüzde 100'ler dolayındaki net faiz geliri yüzde

Yazının Devamı