Kentleşmedeki çarpıklığın fakirlikle ilgisi yok

1 Mayıs 1999


Belediyeler kaldırımları her yıl yeniden döşüyor ya... Sanırsınız insanların rahat yürümesi için. Hayır!.. Otomobillerin park etmesi için... Kaldırımların üzerine büfelerin dizilmesi için... Kaldırımların ortasına, yanlarına, tepelerine reklam levhalarının dikilmesi için...
Belediyeler önce park yapıyor. Sonra parkları çay kulübeleri, satış büfeleri ile dolduruyor. Derken efendim, bunların hepsi içkili gazino oluyor. Parkların kapısı halka kapatılıyor.
Ya yol boyu sökülüp dikilen sokak lambalarının direklerinin durumu? Lambalarının yanmaması bir yana, direklerin hepsi eğri büğrü. Biri sağa, biri sola yatmış durumda.
Batı ülkelerinde "yok böyle şeyler!.." Siz diyeceksiniz ki, "- Eeee... O ülkeler zengin ülkeler... Biz fakiriz..."
Bayramda Fas'ın en eski şehirlerinden Marakeş'i görünce moralim bozuldu. Bu işin fakirlikle ilgisi yokmuş. Çünkü İstanbul'un rezaleti Marakeş'te bile yok. Fas'ın milli geliri 35 milyar dolar, bizim 200 milyar dolar. Marakeş'te yaşayan halkın kişi başı geliri 1.200 dolar, bizde 3.224 dolar. Marakeş, bizden fakir.
Ama Marakeş'te "kaldırım gibi kaldırımlar" var. Kaldırımlar sadece

Yazının Devamı

Gaziantepliler ambargoyu deliyor

30 Nisan 1999


Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Mehmet Aslan'ın öncülüğünde Irak ile anlaşmaya varıldı. Irak ham petrol verecek, bunun parası ile Irak'tan alacağı olan ihracatçıların hesapları kapatılacak. Ve de Güneydoğu Anadolu'dan Irak'a tekrar ihracat başlayacak.
Güneydoğu Anadolu'dan Irak'a gıda maddesi, temizlik maddesi ihraç eden bölge ihracatçıları, 1997 Kasım ayından bu yana paralarını alamıyordu. Bunların bir bölümü paralarını alamadıklarından ihracatı durdurmuştu. Bazıları "yaz tahtaya, al haftaya" hesabı "bir gün para belki gelir" bekleyişi ile ihracatı sürdürüyordu.
Bölgedeki 49 küçük ihracatçının Irak'tan alacakları, 81 milyar dolara ulaşmıştı. İhracatçıların kötü duruma düşmelerinin ötesinde, ihracatın durması sonucu, bölgede bu işten ekmek yiyenlerin durumu bozulmuştu.
Gaziantep Ticaret Odası Başkanı Mehmet Aslan'ın bir özelliği var. Aslan 1996 yılından bu yana devamlı olarak "Irak ambargosu"na bayrak açan bir işadamı. Ambargoya karşı düzenlediği mitingi CNN ekranlarına yansıttı. Irak, bu çabaları nedeniyle Aslan'a sempati duyuyor. Aslan düğümü çözmek için Irak'a gide gele yönetimin tepesindekilerle dostluk kurdu.

Yazının Devamı

Bu yıl bitiyor gelecek yıl "inşallah"

29 Nisan 1999


Yıl sonuna kadar ekonomi için tek bir şey yapılabilir: Enflasyon patlatılabilir! Onun dışında 1999 yılı için yapılacak hiçbir şey yoktur. Vakit geçmiştir.
Amma ve lakin, vakit biraz daha geçer ise, 2000 yılı da "güme gider." Bir ekonominin dinamiği "mal ve hizmet üretimi"dir. Üretim olacak ki, "gelir" olsun. Gelir olacak ki, harcama olsun.
Dış ve iç talep kapandığından üretim geriliyor. Dış talep olmadığından ihracat durdu. Turist gelmiyor. İçerde halk parasını dolara, faize bağladığından alış veriş etmiyor.
Dış talepdeki kilidi "devalüasyon" ile açmak mümkün değil. Gömleğin fiyatını düşürmekle ihracatı patlatmak, otel fiyatını" beş para"ya indirmekle turist çekmek mümkün değil. Ama "enflasyon" ile içeride piyasayı canlandırmak imkanı var. Hükümet, Hazine Bonosu faizlerini aşağıya çektiği an piyasa da, borsa da, dolar fiyatları da alevlenir.
Faizden çözülen paranın bir bölümü dövize ve borsaya giderken, öbür bölümü otomobile, beyaz eşyaya, pantolona, gömleğe ve gayrımenkule yönelir.
Fakat bu "sil baştan", sıfır noktasına dönüş demektir. Çekilen sıkıntıların boşa gitmesi demektir.

Yazının Devamı

Hükümetin şekli "kredi notu"nu "indirir - bindirir"

28 Nisan 1999


Kredi notunu belirleyen kuruluşlar, seçim sonuçlarına ve hükümetin kuruluş şekline bakarak Türkiye'nin notunu gözden geçirecek. Türkiye'nin yerlerde sürünen notunun yükselme şansı zayıf... Önemli olan biraz daha kırılmaması.
Kredi notu denilen şeyin esası şu: Bir ülkeye, o ülkedeki kamu ve özel sektör kuruluşlarına kredi verecek olanlar, kredinin ana parasının ve faizinin zamanında geri ödenip ödenmeyeceği hakkında bir ekspertiz (uzman) raporu istiyorlar.
Bu tip raporları hazırlayan çok sayıda uzman kuruluş var. "Standarts and Poor" ile "Moody's" bunların önde gelenlerinden ve isimleri en çok duyulanlarından ikisi.
Bu kuruluşlar ülkelerin ekonomik durumunu devamlı izliyor. Uzmanları sık sık ülkeye gelip nelerin olup bittiğine bakıyor. Sonra ülke için bir kredi notu veriliyor. Bu notlar öğrencilere verildiği gibi (1, 2...10) şeklinde değil de (A.B...D) şeklinde. Her notun da eksisi artısı var.
Ülkeye kredi vermeye niyet edinenler bu notlara bakarak ülkenin kısa, orta veya uzun vadede krediyi geriye ödeyebilme gücü hakkında fikir sahibi oluyor.
Türkiye'nin kredi notunu olumlu etkileyen şeyler var: (1)

Yazının Devamı

Kamunun "yatırım mezarlığı"

27 Nisan 1999


Şaşırmayınız. Rakamlardan şüphe etmeyiniz. Kamunun temeli atılmış ama tamamlanmamış tam 5 bin 556 yatırımı var.
Bir zamanlar Necmettin Hoca'nın kurban keserek, beton dökerek tarlanın ortasında bıraktığı temeller alay konusu olurdu... Necmettin Hoca'nın yaptığını başkaları da yaptı... Başkaları Necmettin Hoca'dan daha çok yaptı ki... Sonuç ortada!
Devlet Planlama Teşkilatı'nın Resmi Gazete'de yayımlanan 1999 yılı programının 183'üncü sayfasındaki 12 sayılı tabloyu bu yazının altında sayın okuyucularıma aktarıyorum.
Kolay anlaşılması için tabloda Türk Lirası olarak verilen proje bedellerini 1998 yılı ortalama döviz kurundan ABD Doları'na çevirdim.
Ortaya 130 milyar dolarlık bir proje stoku çıktı. Bu da 1998 yılı fiyatlarıyla ve geçmişteki maliyet tahminlerine dayalı, bir fatura. Mutlaka bu projelerin tamamlanması için daha çok paraya en az 200 milyar dolara ihtiyaç vardır.
Acaba devlet baba 200 milyar doları bularak bu projeleri ne zaman tamamlayabilir?

Yazının Devamı

IMF "gene" sahneye çıkıyor

26 Nisan 1999


Önümüzdeki günlerde IMF ile ilişkiler gündemin "gene" en önemli konularından biri olacak.
Sanmayınız ki, Türkiye'nin ödemeler dengesi açığı (olağan döviz gelir giderleri açığı) IMF'nin yardımı olmadan çözülemez. Sanmayınız ki, IMF yeşil ışık yakmaz ise, Türkiye döviz bulamaz. Sanmayınız ki, IMF olmadan Türkiye belini doğrultamaz. Sanmayınız ki, Türkiye ile IMF anlaşmaya varır ise gürül gürül döviz akar. Bu dövizlerle Türkiye iç borcu da temizler, dış borcu da...
O halde, bu IMF işi acep neden gündemden bir türlü düşmez ve de ısıtılıp ısıtılıp önümüze gelir ki?
(1) IMF'nin işi yok. IMF kendine iş bulmak, vakit doldurmak zorunda. IMF'nin Türkiye masasında çalışıp, ekmek yiyen (daha doğrusu havyar yiyip, viski içen) değişik milletlere mensup çok sayıda (yüksek maaşlı) uzman var. Bunlar Türkiye'ye gelip gidecek ve de Türkiye'yi çok, çok, çok, hem de pek çok "sorunlu ülke" gösterecek ki, maaşlarını almaya devam etsinler.
(2) Bizim bürokratlar, giden politikacıya, gelen politikacıya ülkenin sorunlarını anlatmaktan bıktı... Ekonomiden sorumlu hükümetler, başbakanlar, bakanlar, partiler, politikacılar üç günde bir değişiyor.

Yazının Devamı

Önce İnsan

24 Nisan 1999


Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunun 700'üncü yıldönümü münasebetiyle Yılmaz Karakoyunlu'nun yazdığı "Önce İnsan" isimli oyun İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın Kadıköy Haldun Taner Salonu'nda sahnelenmeye başladı. Bu oyunu mutlaka görünüz. Yazılışı çok güzel, oynanışı çok güzl. Oyunda Osmanlı'nın (isterseniz buna Türk'ün deyiniz) adalet ahlakı ile saltanat ihtirası tartışılıyor.
Yargıtay'ın kurucusu ve de her şeyin esası "Mecelle"dir diyen Ahmet Cevdet Paşa ile, Danıştay'ın kurucusu ve de her şeyin esası "Anayasa"dır diyen Ahmet Mithat Paşa iktidarı ele geçirmek için çatışırken, Sultan Abdülhamit, sadrazamlığa aday paşaları birbirine kırdırıp hükümranlığını sürdürüyor.
Yılmaz Karakoyunlu oyunda, 125 yıllık Anayasa mücadelesinin ilk değerinin adalet ahlakı olduğunu ve adaletin sadece özgür insanın erdemi olabileceğini vurguluyor.
Mithat Paşa'ya göre, "Halk, tek heceli bir kudrettir. Egemenliktir... İhmal edilmiş halk ile ayakta kalmış bir devlet görülmemiştir..."
Mithat Paşa, Abdülhamit'e anlatmaya çalışır:
Devlet denince akla önce insan onuru gelir...

Yazının Devamı

DSP ve MHP "Avrupa Birliği"ni gözden geçirecek

23 Nisan 1999


Avrupa ülkeleriyle aramızdaki "Gümrük Birliği" anlaşması yürüyor. Ama taraflar böyle bir anlaşmanın olduğunu ve yürüdüğünü bile unuttu. İlişkiler soğudu... Taraflar farklı nedenlerle birbirinden uzaklaştı.
Seçimden sonra kurulacak hükümet ciddi politika tercihi yapacak: (1) Türkiye, Batı ile bağları koparacak mı? (2) Avrupa Birliği ilişkilerini donduracak mı?
Türkler, "Batı dünyası" denilince sadece (1) Süper güç ABD'nin dostluğunu, (2) IMF'nin "yeşil ışığını", (3) Londra ve Tokyo borsalarının dış kredi imkanlarını, (4) Avrupa ve ABD'deki ihracat pazarını düşünür oldu.
Halbuki Batı dünyası, maddi varlıklar yanında, manevi ve kültürel değerlere sahip bir dünya... Bu dünyada ilim, bilim, teknoloji, fikir hürriyeti, demokrasi, insan hakları, daha iyi yaşam arayışı var.
Acaba Batı dünyasına "- Türkiye'ye para verin, yabancı sermaye gönderin, silah satın, Türk mallarını alın... Ötesine karışmayın... Biz kendi dünyamızda yaşarız..." mı diyeceğiz?
Acaba DSP'nin ve MHP'nin seçim beyannamelerinde bu konularda neler yazılı?

Yazının Devamı