"İşte büyük Türkiye"

12 Şubat 1999


HOPARLÖRLERDE koronun seslendirdiği seçim şarkısının bir bölümü tekrarlanıp duruyor: "İşte benim Türkiyem... Güçlü büyük ailem!.."
Biz gazeteci takımı oturmuş Mesut Yılmaz'ı bekliyoruz.
Mesut Bey'den bir süre önce bir mektup geldi. "Seçim kampanyamızın temel yaklaşımları konusunda en önce basın ve yayın kuruluşlarımızı bilgilendirmek istiyoruz. Saat 10.30'da sizi bekliyoruz" diye yazıp, altını imzalamış.
Ben politikadan anlayamayan saf ve bakir bir Anadolu çocuğuyum. Böyle toplantılara katılma alışkanlığım yok. Seçim kampanyasını yürüten ajansın tepe yöneticisi Nazar Büyüm telefonla aradı. "- Az sayıda gazeteci bir masa etrafında toplanacak, başkan seçim kampanyasını anlatacak" dedi.
Mesut Yılmaz'ı ve ailesini ANAP'a başkan olmasından önceden tanırım, severim. Dostluğum var. Bir de arada Mülkiyelilik var... Üstüne üstlük Mesut Yılmaz'ın ve partisinin başarılı olmasını isteyenlerdenim... Toplantıya katılıp, Mesut Bey'i dinlemek için saat 10.00'da toplantı yerine gittim... Aaaaa... O da nesi? Salonun önü panayır yeri gibi... Partililer her tarafı doldurmuş. Üç beş basın mensubu köşeye çekilmiş, toplantı saatini

Yazının Devamı

"Tekstil"de hareket var

11 Şubat 1999


TEKSTİL krizinin nedenini, özelliğini ve boyutunu anlayabilmek için Türk tekstilcisini tanımak gerekir diyerek beni arayan orta yaşın üzerindeki "tanınmış tekstilci" ile kahve içtim. Sohbet ettim.
Kredilerin peşine düşen banka, evini sattırmış. İflas davası açtırmış. Üç fabrikasında üretim durmuş. Varının yoğunun yok pahasına satılması söz konusu.
Allah kimseyi bu duruma getirmesin. Ben olsam, "Bu işe nereden girdim, öldüm, bittim!.." diye karalar bağlarım. Müflis tekstilci üzüntüsünü belli etmiyor. Çünkü heyecanını kaybetmemiş. "- Olsun... Ev gitsin... Ama banka anlayış gösterip Beşiktaş'taki hanın satışına izin verse, onun parası ile ben üç tesisi de açar, çalıştırırım. Borçları yavaş yavaş öderim... Piyasa da düzelmeye başladı... Üfff... Ne iş yaparım!.." diyor.
Tekstilci anlatıyor: "- Biz sonradan olma değil, anadan doğma tekstilciyiz. Aile işletmesinden ayrılıp, 1981 yılında 5 milyon dolar yatırım ile pamukluya baskı tesisi kurdum. Pamuklu kumaşı renklendirip, desenliyorum. Yıllık 2 milyon metre pamuklu baskısı yapıyorum.
İşler çok iyi gidiyor. Yabancı dilim var. Avrupa'yı avucumun içi gibi biliyorum.

Yazının Devamı

Yabancı sermaye ile anlaşmazlıkta Türk mahkemesi yerine "Uluslararası Tahkim"

10 Şubat 1999


TÜRKİYE ile iş yapan, Türkiye'ye para yatıran yabancı sermaye sahipleri, anlaşmazlık halinde Türk mahkemeleri yerine uluslararası tahkime gitmekte uzun süredir ısrar ediyor.
Kredili mal satışlarında, sabit sermaye yatırımlarında, yap - işlet - devret tipi yatırımlarda yabancılar Türk hukuk sistemine ve Türk mahkemelerine güvenmiyor.
Özellikle, "Danıştay" ve "İdare Mahkemesi" kararlarıyla beklenmedik neticelerle karşılaşılmaktan korkuluyor.
Türkiye'de önemli projelere ilgi duyan yabancılar, özellikle ABD şirketleri, kamu sözleşmelerinde anlaşmazlık halinde Türk mahkemeleri yerine "Uluslararası Tahkim" şartında ısrarcı oluyor. Türkiye'ye gelen IMF heyetleri de istekler listesine tahkim şartını devamlı olarak ekliyor.
Bizim Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'muza göre "iki taraf aralarındaki anlaşmazlığı çözmek için hakem tayin edebilir." Bizim "Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunu"muza göre de "kesinleşmiş ve icra gücü kazanmış yabancı hakem kararları, Türkiye'de asliye mahkemeleri aracılığıyla (tenfiz olunur) uygulanır."
Açık anlatımıyla bizim hukukumuz "tahkim"i, hakeme gitmeyi kabul

Yazının Devamı

74 bankamızın topu tek bir Avrupa bankasından küçük

9 Şubat 1999


İRİLİ ufaklı 74 bankamızı bir araya getiriniz. Bunların gücü, Avrupa'nın büyüklükte onuncu sırada yer alan bir tek bankasının gücüne erişemiyor.
Düşününüz 74 bankanın idare meclisi ayrı, genel müdürü ayrı, genel müdürlük binaları ayrı... Her köşebaşında yan yana dizilmiş şubeleri her sabah açılıyor, akşamları kapanıyor. Aynı sokakta on beş şube, on beş banka şubesinde on beş müdür, on beş veznedar var. Bu işin faturasını kim ödüyor? Halk ödüyor.
Geçenlerde her biri, bizim 74 bankamızın topunun bir araya gelmesi ile ortaya çıkan güçten daha güçlü iki Fransız bankası, "Paribas" ile "Societe General" birleşme kararı aldı. İki banka birleşince, banka sıralamasında Avrupa'nın üçüncü büyük bankası ortaya çıktı. Birleşmenin nedeni personel ve işletme masraflarından tasarruf ederek, hizmet maliyetini ucuzlatmak ve rekabette öne fırlamak. Birleşmenin hizmet maliyetlerinin yüzde 11 oranında aşağıya çekeceği, yılda 1 milyar dolar dolayında tasarrufa imkan vereceği hesaplanıyor.
Bankaların büyüklüğü iki gösterge ile ölçülüyor: (1) Aktif büyüklüğü, (2) Piyasa değeri.
Aktif büyüklüğü, bir bankanın, toplam özkaynakları ile

Yazının Devamı

Mevduat "kıyı bankaları"na kaçıyor

8 Şubat 1999


BANKALARA mevduat hesabı açmaya gidenlerin paralarının, bankalarca, ilişkili oldukları "kıyı bankaları"na yönlendirilmesi Maliye Bakanlığı'nın dikkatini çekmiş. Basına yansıyan bilgilere göre kıyı bankalarına giden para, Türkiye'deki mevduatın beşte biri büyüklüğe ulaşmış.
Maliye Bakanlığı, Türkiye'de yaşayanların, bir banka aracılığıyla kıyı bankalarında mevduat hesabı açtırarak, para göndermelerini "vergi kaçakçılığı" yönünden incelemeye almış. (Finansal Forum, 5 Şubat 1999, Nursel Karsavuran'ın haberi).
Yabancıların "off - shore" diye adlandırdıkları vergisiz topraklarda kurulan bankalar ile buralarda açılan banka şubelerini biz "kıyı bankası" diye adlandırıyoruz.
Kıyı bankaları, genelde Bahreyn, Malta, Kıbrıs, Cayman Adaları gibi vergisiz banka kuruluşuna ve faaliyetine izin verilen yerlerde kuruluyor.
Kıyı bankası kurmak ve işletmek ayıp bir iş değil, kötü bir şey değildir. Hemen hemen bütün önde gelen Avrupa bankalarının vergisiz topraklarda kurulmuş kıyı bankası veya açılmış şubesi vardır.
Türk bankalarının bazıları da hükümetin (Hazine'nin) izni ile vergisiz topraklarda kıyı bankası kurdu. Şube

Yazının Devamı

Tunceli'den Hasan New York'ta "lokantacılar kralı" olmak yolunda

6 Şubat 1999


FAHRETTİN Aslan nasıl İstanbul'da "Gazinocular Kralı" ise, işte o biçim... Tunceli'den Hasan da, New York şehrinde "lokantacılar kralı" olmak yolunda.
Ama New York'taki Amerikalıya hatta, oralarda yaşayan Türke "Tuncelili Hasan"ı sorarsanız kimse tanımaz. Çünkü onlar Hasan'ı "Hasan" olarak değil, "Karazona" (Kara Zona) olarak tanıyor.
Karzona Hasan'ın ilginç bir hayat hikayesi var.
Hasan Hayri Çina, inşaat işçiliği yapan bir ailenin çocuğu. Tunceli'den İstanbul'a üniversitede okumaya geliyor. İstanbul Teknik Üniversitesi'nde okumaya başlıyor. 1980 yılının o karışık ortamında Tuncelili Hasan "solcu" olarak hapse giriyor.
Ben Hasan Hayri Çina'yı tanımadım. Hikayesini anlattılar. Bana anlatılana göre, Uluslararası Af Örgütü'nün militanları, bir yolunu bulup, Hasan'ı hapishaneden ve Türkiye'den kaçırıyor. Uluslararası Af Örgütü, hasan'a İzlanda'da bir balıkçı köyünde, balıkçıların yanında iş buluyor. Hasan iki yıl balıkçılık yapıyor. İzlanda'da tanıdığı bir Danimarkalı kız Hasan'ı Danimarka'ya götürüyor. Danimarka'da tandığı bir başka kız Kanada'ya... ve de Kanada'da tanıdığı bir başka kız da New York'a... Uluslararası

Yazının Devamı

Politikacı bankaları "kurtarmak" değil "kullanmak" istiyor

5 Şubat 1999


TÜRK banka sisteminin 3 temel sorunu var:
(1) Bankaların gözetimi ve denetimini yapacak sistem çalışamıyor. Çalışsa da işe yaramıyor. Çünkü gözetim ve denetim sonucu yapılması gerekeni yapacak olan politikacı, "gerekeni yapmıyor." Bilgileri "gerekeni yapmak" için değil, "menfaati için" kullanıyor. Denetim ve gözetim bilgilerini "tehdit gücü"ne dönüştürerek, banka sistemini parmağında oynatmak istiyor.
Bir kanun çıkarılarak, bankaların gözetim ve denetim sorumluluğunun, politikacının elinden alınması, "bağımsız bir denetim birimine" verilmesi gerekiyor.
(2) Şu veya bu nedenle hastalanan, nefesi tıkanan, gücü biten, mali durumu çöken bankaların, devlet tarafından nasıl hastaneye kaldırılacağını, nasıl tedavi edileceğini, bunlar için yapılan masrafların nasıl tahsil edileceğini, tedavisi mümkün olmayanların nasıl toprağa gömüleceğini düzenleyen Kanun Hükmündeki Kararname'yi Anayasa Mahkemesi iptal etti.
Bu durumda devletin, bankaları denetim sonu cezalandırması, hastalananları banka hastanesine alması, hastalığının tedavisine imkan olmayanların cenazesini kaldırması ile ilgili işlemler "havada kaldı". Hukuki boşluk

Yazının Devamı

"Seçim" derken, "geçim" unutuldu

4 Şubat 1999

       ŞU günlerde Türkiye'de ekonomi denilince akla gelenler; bono faizi, repo faizi, banka faizi, dolar fiyatı, mark fiyatı, altın fiyatı ile borsanın durumu... Arada bir de enflasyondan söz ediliyor. İşte o kadar...
       IMF denilen kuruluş ile bir anlaşmaya varılıp, üç - beş milyar dolar para alınır, Hazine de biraz dış kredi bulur ise "sen sağ, ben selamet!.."
       Geliniz görünüz ki, "kazın ayağı hiç de öyle değil..."
       Önceki hükümetler ve politikacılar "dünya kadar" sorunu çözmeye teşebbüs bile etmeden "halının altına süpürdü..." Halının altı "sorun ile doldu..." Nasıl ki tembel kişi, tozu toprağı doğru dürüst temizleyip, sokağa atacak yerde, halının altına süpürür, gözden kaybetmekle, temizliği tamamladığını sanır ise, işte o biçim... Bizim hükümetler ve politikacılar da sorunları unutturmakla, ülkenin sorunlardan kurtulduğu görünümünü vermekte başarılılar.
       Sayın okuyucularım, seçim öncesi hatırlatmakta yarar var... Türkiye'nin sorunu hangi partinin, hangi adayın seçimi kazanacağı değil, seçimi kazanacak

Yazının Devamı