Çoban kızı Ceylan Önkol, iri, kara gözleriyle dünyaya sadece 14 yıl bakabildi. Koyunları otlatıp, eve dönecek, annesinin pişirdiği makarnayı yiyecekti. Makarna yenmedi. Soğudu. Ceylan Önkol karnına isabet eden bir havan mermisiyle paramparça olmuştu. Parçalarını ağaç dallarından topladılar. Annesinin eteğine doldurdular.
Ceylan Önkol’un hesabı kimden sorulacak?
Bir parkta arkadaşlarıyla gitar çalıp içki içtiği için elleri kelepçelenip polisler tarafından dövülen, beyninde meydana gelen kanama nedeniyle ölümden dönen, bacağındaki kırık ile kurtulduğuna sevinen Güney Tuna’ya atılan dayağın hesabı kimden sorulacak?
İki yıl önce Bahçelievler’de gazete satarken polis kurşunu ile felç kalan 17 yaşındaki Ferhat Gerçek’in hesabını kim verecek?
İşkence ile gözaltında öldürülen Engin Çeber’in hesabının verilmesi için gerekli çaba gösteriliyor mu?
Hrant Dink’in öldürülmesinin hesabının verilmesi gerçekten isteniyor mu?
AİHM’nin aradığı koşullar
Türkiye’de 8.4 milyon engelli var. Toplam nüfusa oranı yüzde 12.3. Türkiye engelli vatandaşları için ne yapıyor? Birçok yasal düzenleme var. Ancak, uygulamadan kaynaklanan sorunlar sürüyor. Bu konuda geçen hafta önemli bir gelişme oldu. 28 Eylül 2009 günü Türkiye, Birleşmiş Milletler Engellilerin Hakları Sözleşmesi’ni onayladı. Aynı gün Sözleşme’nin İhtiyari Protokolü’nü imzaladı. Protokol’ün de yakında onaylanması beklenebilir.
5 Ekim 2009 günü Ankara Barosu Engelliler Kurulu “Türk Hukukunda Engelliler ve Engelli Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” başlıklı bir sempozyum düzenledi.
Sempozyuma katılan Türk ve yabancı konuşmacılar, BM Sözleşmesi’ni değişik açılardan inceleyen konuşmalar yaptılar. Ayrıca, AİHM’nin engellilerle ilgili kararları ve Türk hukukunda engelliler konusu irdelendi.
BM Sözleşmesi’ne taraf olunması, Türkiye’de engelli haklarını korunması açısından önemli bir adım. Böylelikle Türkiye, engelli haklarını insan hakları ekseninde ele almayı ve Sözleşme’de öngörülen yükümlülükleri yerine getirmeyi kabul ediyor.
Sivil kuruluşların katılımı
Sözleşme’nin amacı, engellilerin, engelli olmayanlarla aynı insan haklarına sahip olmalarını sağlamak. Bu
Türkiye-AB ilişkileri 1963 yılında imzalanan Ortaklık Anlaşması’na uzanıyor. O yandan bu yana köprünün altından çok sular aktı. Gümrük Birliği anlaşması yapıldı. Türkiye’nin aday ülkeliği kabul edildi. Üyelik görüşmeleri başladı. Bütün güçlüklere karsın görüşme süreci sürüyor. Ne var ki, bütün bu gelişmelere karsın Türkiye 1963’ten bu yana hiçbir zaman AB’den bu denli uzak olmamıştı. Bunun nedenleri üzerinde durmak gerekir.
AB, bir ekonomik birlik, bir para birliği demek değil. AB ülkelerini birbirlerine bağlayan, bir değerler bütünü. Bunların başında demokrasi ve laiklik geliyor. AB ülkeleri arasında din-devlet ilişkileri bakımından tarihsel gelişmelerden doğan farklılıklar olabilir. Ama hepsinin ortak noktası sekülerize toplumlar olmaları. Yani bireylerin dinsel inançlarını özel alanda tutmaları, toplumsal yaşamlarına yansıtmamaları. Din ve siyaset arasındaki çizginin çok açık bir biçimde çizilmesi.
Bireysellik temel değer
Demokrasi aynı zamanda çoğulculuğu içeriyor. Çoğulculuk bireylerin farklılıkları ile kabul edilmelerinin, yasalar karşısında eşit olmalarının güvence altına alınması. Aynı zamanda bireylerin aykırı düşüncelerini hiçbir yasaklamaya maruz kalmadan ifade
Yunan vatandaşlarının Türkiye’deki miras davaları: AIHM deniz fenerine benzer. Karanlıkta yol gösterir. O yoldan gitmezseniz kayalıklara oturursunuz. Türkiye’den Yunanistan’a göç eden eski Türk vatandaşı Yunanlıların mirasçılarının Türkiye’de karşılaştıkları sorunlar bunun bir örneği.
Gerek Nacaryan ve Deryan (2.6.2008), gerek Fokas kardeşlerin (29.9.2009) Türkiye’ye karşı açtıkları davaların konusu aynı. Miras yolu ile kendilerine intikal eden Türkiye’deki taşınmazları mülkiyetlerine geçirmek için Türk mahkemelerine başvurarak veraset ilamı çıkarmak istiyorlar. Türk mahkemeleri bu talepleri reddediyor. Mahkemelerin kararları, Adalet Bakanlığı’nın, Türk vatandaşlarının Yunanistan’da miras yoluyla taşınmaz sahibi olmalarına izin verilmediğini belirten görüşüne dayanıyor. Başka bir deyişle, karşılıklılık ilkesi.
AIHM karşılıklılık ilkesinin uygulanmasını iki nedenle kabul etmedi. AIHM’ye göre Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AIHS) ikili anlaşmalardan farklı bir nitelik taşır. İkili anlaşmalar karşılıklı taahhütler doğurur. Oysa, AIHS bütün taraf devletlerce uyulması zorunlu nesnel yükümlülükler yaratır. O nedenle, karşılıklılık ilkesi AIHS bakımından geçerli değildir.
Kaldı
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi geçenlerde önemli bir karar verdi.
Van 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ahlat Meslek Yüksekokulu öğretim görevlisi Yücel İslam’la ilgili soruşturmayı haber yapan gazeteyi, kişilik haklarına saldırı oluşturduğu gerekçesiyle tazminata hükmetti. Yargıtay bu kararı bozdu. Yargıtay, yayının görünür gerçeği yansıttığını, soruşturma sonucunda davacı hakkında iddiaların doğru çıkmamasının, görünürdeki gerçekliği ortadan kaldırmayacağı görüşünde.
Yargıtay kararı basın özgürlüğüne ilişkin önemli noktalara değiniyor. Basın, verdiği her haberin gerçek olduğunu kanıtlamak yükümlülüğü altında mı? Basının verdiği haberlerin gerçek olup olmadığını araştırmak sorumluluğunun sınırları ne?
AİHM’nin yorumu
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüne ilişkin maddesi basının görev ve sorumluluklarından söz eder. Bunu, basın sorumluluklarını yerine getirirse özgürlükten yararlanabileceği şeklinde anlamak yanlış olur. AİHM’nin yorumu, basın özgürlüğünün temel olduğu, ancak basının özgürlükten yararlanırken sorumlu davranması gerektiği yönünde.
Bireylerin kişilik hakları söz konusu olduğunda, basının sorumlu davranmasının önemi artıyor.
Hükümetin “açılım” projesinden ne çıkacak bilinmiyor. Ama somut önlemler içerecek bir paketin en temel öğelerinden birinin Kürtçe eğitim olması beklenebilir.
Kürtçe eğitimin çerçevesini Anayasa ve uluslararası belgeler çiziyor. Anayasa devlete, tüm vatandaşlarına Türkçe öğretme yükümlülüğü getiriyor. Anayasa’nın değiştirilmez nitelikteki 3. maddesi devletin dilinin Türkçe olduğunu belirtiyor.
42. maddenin son paragrafı “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” diyor. 42. maddenin doğurduğu iki sonuç var:
Resmi dil öğretilir
1. Dersler Türkçeden başka bir anadilde okutulamaz
2. Türkçeden başka bir dil anadil olarak öğretilemez. Madde ayrıca, yabancı dillerin öğretilmesinin tabi olacağı esasların kanunla düzenleneceğini belirtiyor.
Bir sivil toplum kuruluşu olan Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYYD), 36 bin 200 ilköğretim ve lise, 32 bin de üniversite öğrencisine burs vermiş. Bunun yanında ana okulları, oyun parkları, okullar, yurtlar yapıyorlar. Kırsal kesimde okuma olanağı az olan 5000 yoksul aile kızına eğitim desteği sağlıyor. Amacı “Atatürk devrim ve ilkeleri ile gerçekleşmiş olan hakların korunması, geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve çağdaş eğitim yoluyla çağdaş birey ve çağdaş topluma ulaşması... Evrensel çocuk, kadın ve insan haklarına saygılı, demokratik, laik bir toplum ve sosyal hukuk devleti düzeninin gerçekleştirilmesi”. Demokratik bir Cumhuriyette eğitimin bu amaçlara yönelmesi gerekmez mi? Doğal olanı böyle bir sivil toplum kuruluşunu devletin desteklemesi, ödüllendirmesi, teşvik etmesi değil mi?
Belgeler iade edilmedi
Oysa, ÇYDD’nin başına gelmedik iş kalmadı. Ergenekon davası çerçevesinde, ÇYDD Başkanı Türkan Saylan’ın ve yönetim kurulu üyelerinin evleri basıldı. Bilgisayar, belgeler, 20 bin öğrenci dosyası götürüldü. ÇYDD için çalışan 19 kişi gözaltına alındı. 15 bin öğrenci fişlendi. El konan belgelerin bir bölümü hâlâ iade edilmedi. Bütün bu işlemlerde hukuka aykırı olan pek çok
10 Eylül akşamı Sayın Adalet Bakanı, Fikret Bila ile Murat Yetkin’in programında, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) ilişkin reform tasarısını açıkladı. Sayın Bakan’ın bu iki deneyimli gazetecinin karşısında önerilerini savunması demokratik bir davranış. Ama programı dinledikten sonra bu konudaki kaygılarımın sürdüğünü itiraf etmeliyim.
Sayın Bakan, HSYK ile ilgili reformların uluslararası belgelere uygun olduğunu söylüyor. Uluslararası belgelerin durumu şöyle:
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Avrupa Yargıçlar Konseyi’ne (AYK), yüksek yargı kurullarının yapısı, bağımsızlığı konusunda bir rapor hazırlaması için yetki veriyor. AYK, raporu hazırlarken Venedik Komisyonu’nun katkıda bulunmak için yazdığı raporda uygun bulduğu görüşleri dikkate alıyor. Bundan da anlaşılacağı gibi, esas olan AYK’nin raporu.
AYK raporu, Yargıçlar Kurulu’nun yargıç ve yargıç olmayan üyelerden oluşması durumunda, büyük bir çoğunluğu yargıçların oluşturmasını (Sn. Bakan salt çoğunluktan söz ediyor), yargıç olmayan üyelerin siyasal nitelik taşımayan kurumlar tarafından seçilmesini, parlamento seçerse de, muhalefetin mutabakatını sağlayacak ağırlıklı oyla seçilmelerini istiyor. Başkanın siyasal