Sindirme zorluğu!

4 Ekim 2005

Mesele sadece AB'nin Türkiye ile müzakereleri başlatması konusunda ortaya çıkan birkaç pürüzden ibaret değildi. 3 Ekim tarihi yaklaştıkça, bazı ülkelerin (son olarak özelikle Avusturya'nın) takındığı tavır küresel boyutlar alan bir "AB sorunu" ile karşı karşıya bulunduğumuzu gözlerin önüne serdi.Nasıl oluyor da "küçük" Avusturya -veya "minik Kıbrıs" "koca" Avrupa Birliği'ni sarsan, hatta felce uğratmaya yüz tutan bir çıkış yapabilir?Bu olayda konu, her ne kadar Türkiye'nin üyeliği ise de, esas mesele AB'nin bünyesindeki zaaf veya rahatsızlıktır. O kadar ki bazı Avrupalı yorumcular açıkça, Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminde Türkiye için "Avrupa'nın hasta adamı" denirken, bugün "Avrupa'nın bizzat hasta adamı" durumuna düştüğünü belirttiler.Herhalde Türkiye ile müzakereler konusunda AB'nin geçirdiği kötü sınav, Birlik yöneticilerini, bu "hastalığa" ciddi şekilde eğilmeye sevk edecektir. AB kendisine bir çekidüzen vermezse, buna benzer krizler geçirmesi kaçınılmaz...* * *Son dakikada da olsa, dün gece gerçekleşen mutabakat herhalde önümüzdeki günlerde Türkiye'de -ve ilgili AB ülkelerinde- günlerce enine boyuna tartışılacak. Belirli görüşlere sahip olanlar kendi açılarından

Yazının Devamı

Viyana kapıları zorlanırken...

1 Ekim 2005

İlk bakışta gayri ciddi, saçma görünebilir ama, bu da Avusturya'nın tavrında muhakkak ki etkenlerden biri. Gerçi bütün Avusturyalılar böyle düşünmüyor. Ama zaman zaman "ciddi" Avusturyalıların (politikacılar ve yazarlar gibi) böyle "saçma" görüşler ifade ettikleri de bir gerçek.Nitekim Avrupa Parlamentosu'ndaki Türkiye raportörü Avusturyalı Swoboda, dün "Akşam" gazetesinde çıkan mülakatında Viyana'nın neden Türkiye'ye karşı katı tutumunu sürdürdüğü sorusuna şu yanıtı veriyor: "Hâlâ Viyana kuşatmasını unutmadıkları için. Tarihle ilgili bir şey. Türklerin gelmesinden korkuyorlar"...Evet, her nedense Avusturyalılar "Türkler geliyor" fobisinden (bu kez asker olarak değil, göçmen olarak Viyana kapılarını zorlayacakları korkusundan) kurtulamıyorlar. Ve AB'deki direnişlerini sürdürerek, Türklerin gene Viyana kapılarından geri döneceklerini umuyorlar!..* * *NE var ki Avusturya bu kez karşısında İngiltere'yi buluyor. Şimdi Viyana kapılarını -Türkiye'nin lehinde- zorlayan AB'nin dönem başkanı Britanya. (Düşünebiliyor musunuz, eğer dönem başkanı Avusturya olsaydı ne olacaktı? Ama halen tehlikeyi atlatsak bile, 1 Ocak'tan itibaren bu koltuğa Avusturya'nın oturacağını da unutmayalım!)İngiliz

Yazının Devamı

Bu da bağlayıcı değil, ama...

29 Eylül 2005

Gerçekten 25 AB ülkesinden 732 milletvekilinin oluşturduğu Avrupa Parlamentosu'nun (AP) aldığı kararlar, tavsiye niteliğindedir.Ama AP'nin belirli konularda ortaya koyduğu tavır, AB'nin esas karar ve uygulama mekanizmaları üzerinde de etkilidir. Diğer bir deyişle, AB Komisyonu ve AB Bakanlar Konseyi, parlamenterlerin aldığı kararları bir ölçüde dikkate almak zorunluğunu duyarlar.Bu bakımdan, AP'nin dünkü kararlarını -bağlayıcı değillerse bile- ciddiye almakta yarar vardır.* * *BU kararlar arasında Türkiye'yi rahatsız edecek veya tersine hoşa gidecek unsurlar var. Örneğin KKTC'nin izolasyonuna son verilmesi çağrısı cesaret verici bir gelişme. Aynı şekilde "imtiyazlı ortaklık" tezinin kabul görmemesi de sevindirici...Buna karşılık AP'nin kabul ettiği olumsuz önergeler de var. Örneğin "karşı deklarasyon"da yer alan Kıbrıs'ın tanınması ve Türk limanlarının açılması istemi AP tarafından da benimsendi. Bir de asıl Ermeni meselesi ile ilgili bir karar var ki, konuyu Türkiye'nin AB üyeliğine bağlıyor.* * *ASLINDA Avrupalı parlamenterlerin Kıbrıs, Ermeni gibi meselelerle ilgili görüşleri, Avrupa'daki genel trend doğrultusundadır. Bu neden öyledir?Bunun çeşitli nedenleri var: Bir kısım

Yazının Devamı

'Kırmızı çizgi' kriterleri

28 Eylül 2005

Öteden beri Türk siyasi çevrelerinde -sadece AB ile ilgili değil, diğer meselelerde de- "olmazsa olmaz"lardan söz edilir. Bunların ne ölçüde resmi politikanın gerçek "kırmızı çizgileri" olduğu belli değil. Bir kısmı hükümetin politikası olarak sunulur; ama sonradan bunun müzakere veya pazarlık pozisyonu olduğu ortaya çıkar. "Kırmızı çizgi"nin rengi açılınca, bu bir geri adım veya taviz olarak görülür. Bazı "kırmızı çizgi"lerin kriterlerinin ne olduğu açık olmadığı için, bunların üzerinde ne kadar ısrar edileceğini tahmin etmek de zor olur...* * *Şimdi AB ile müzakereler öncesi tartışmalarda, "kırmızı çizgiler"in kapsamı pek net değil.Açıkçası, Türkiye AB'nin çeşitli belgelerinde yer alacağı bildirilen şartların hangilerini bu kapsamın içinde sayıyor? Gerçi, henüz müzakere çerçeve belgesi -ve de dönem başkanının 3 Ekim'deki açılış konuşması- son şeklini almış değil. Bu iş Brüksel'de AB temsilcilerinin yarın yapacağı toplantıda ele alınacak. Mutabakat sağlanmazsa, son rötuşların 3 Ekim sabahına kadar sürmesi mümkün.Bu bakımdan Türk yetkililer de hangi hususların "kırmızı çizgi" kapsamına girebileceği üzerinde spekülatif beyanlarda bulunmaktan çekiniyorlar. * * *Bu aşamada hükümetin

Yazının Devamı

3 Ekim 'cepte' mi?

27 Eylül 2005

Gerçi AB çevreleri, kendi açılarından bir engelin bulunmadığını belirtiyorlar. Ancak Türkiye açısından hâlâ ortada halli gereken pürüzler var. Bazı Türk yetkililer, açıkça bunlar aşılmadan müzakerelerin başlayamayacağı uyarısında bulunuyorlar.Gelişmelerin seyri bu hafta Brüksel'de AB daimi temsilcilerinin "müzakere çerçeve belgesi" ile dönem başkanı İngiltere'nin 3 Ekim'deki "açılış konuşması" üzerinde yapacağı toplantıda belli olacak. Şimdi her iki metin üzerinde yoğun tartışmalar yapılıyor. Türkiye'nin müzakere çerçeve belgesine sokulmak istenen bazı koşullara karşı çıkmasının nedeni, bu dokümanın müzakere sürecini yönlendirecek ve her aşamasında referans olarak gösterilecek bir nitelik taşımasıdır. Örneğin Avusturya -hâlâ- müzakerelerin yönünü tam üyelikten imtiyazlı ortaklığa kaydırmak için çabalarını sürdürüyor. Bu ısrar devam ederse, Türkiye'nin 3 Ekim'de müzakerelere gitmesi gerçekten imkânsızlaşabilir.Fransa bile bunu fark ettiği için bu konudaki ısrarından vazgeçti. Ama buna karşılık Fransa müzakere sürecinin "ucu açık" ifadesini daha da genişleterek AB'nin "Türkiye'nin üyeliğini sindirme kapasitesi"ni de kriterlere eklemeye uğraşıyor! Bu arada Kıbrıs Rum tarafı da,

Yazının Devamı

Üç kritik gün

31 Ağustos 2005

Evet, Türkiye'nin 3 Ekim'de AB ile müzakerelere oturup oturmayacağını belirleyecek olan 3 kritik gün başlıyor.Bu iki toplantıdan da kesin karar beklemeyin. Dışişleri bakanlarının toplantısı dahi, "gayri resmi" nitelikte. Ama bu tartışmalardan, AB'nin Türkiye'yi ilgilendiren iki konuda genel eğilimlerinin ne olduğu ortaya çıkacak.Bu konulardan biri "Kıbrıs'ın tanınması", diğeri de "müzakere çerçevesi belgesi" ile ilgili. Oldukça ihtilaflı ve tartışmalı iki konu...Bu iki toplantıda bir görüş birliği sağlanamazsa, "3 Ekim tarihi randevusu" suya düşer mi? Bu noktaya varılacağını sanmıyoruz; ama durumun tam açıklığa kavuşması için esas kararın verileceği o tarihe kadar beklemek gerekecek...***GEREK "Kıbrıs'ın tanınması" gerekse "çerçeve belgesi"nin doldurulması konusunda, AB içindeki eğilimler ve resmi pozisyonlar aşağı yukarı belli. Fransa'nın başını çektiği bir grup, Türkiye'nin "Kıbrıs'ı tanımama" beyanını geçersiz sayan bir "karşı deklarasyon" yayımlanmasından yana. Dönem başkanı İngiltere ve Komisyon buna gerek görmüyor. Bununla beraber, fazla "hır" çıkmasın diye, diplomasi cambazlığı ile kaleme alınmış (ancak 3 Ekim'de müzakerelerin başlamasını engellemeyen) bir deklarasyon

Yazının Devamı

Fransa: Nereye kadar?..

30 Ağustos 2005

Önce son sorudan başlayalım. Çeşitli telefon söyleşileri ile Paris'ten aldığımız hava şu: Evet, Fransa "prensip olarak", Türkiye'nin AB ile müzakerelere oturmadan, Güney Kıbrıs'ı (Kıbrıs Cumhuriyeti olarak) tanıması gerektiğini savunuyor, bunu hukuki bir zorunluk görüyor. Ancak bu, Fransa'nın 3 Ekim'de başlaması gereken müzakereleri "engelleyeceği" anlamına gelmiyor. Fransa Türkiye'nin Güney Kıbrıs'ı tanımama konusundaki deklarasyonuna karşı AB'nin de (3 Ekim'e kadar) bir "karşı deklarasyon" yayımlamasını arzuluyor. İçeriği daha ziyade, Türkiye'nin Güney Kıbrıs'ı tanıması zorunluğunu hatırlatan nitelikte olacak.Kısacası, Fransa'nın Türkiye'ye karşı vetosunu kullanması veya Rum-Yunan tarafını bu yönde teşvik etmesi söz konusu değil. Fransız diplomasisi şimdi daha çok "karşı deklarasyon" fikrini kabul ettirme çabasında. Ne var ki AB içinde bu konuda bir görüş birliği sağlansa dahi böyle bir deklarasyon Türkiye-AB müzakerelerinin 3 Ekim'de başlamasına engel olamaz...***GELELİM Fransız liderlerinin son "çıkışları"nın anlamına...Tabii bizim açımızdan (ve hatta birçok AB üyesinin bakış açısından) bu tavrı rasyonel saymak mümkün değil. Ama Fransızlar bu duruşu kendilerine göre bir

Yazının Devamı

Mantık evliliği mi, zoraki izdivaç mı?

27 Ağustos 2005

Irak geçirmekte olduğu anayasa krizi ile, şimdi böyle bir yol kavşağında bulunuyor.Eğer toplumun çeşitli kesimleri "bir nevi federal sistem" üzerinde kendi rızaları ile anlaşırlarsa, ülke "tek devlet çatısı" altında yeniden yapılanacak... Eğer taraflar böyle bir mutabakata varamaz ve zorlamalar olursa, Irak'ın parçalanması, hatta bir iç savaşa sürüklenmesi tehlikesi var.Bunun kararını 15 Ekim'deki referandumda halk verecek. Tabii o zamana kadar, siyasi süreci altüst edecek olaylar çıkmazsa...***IRAK'ın ulaştığı noktada, federalizmin gündeme gelmesi kaçınılmazdı. Irak'ın işgali, Saddam rejiminin devrilmesi, Kürtlerle başlayan ve Şiilerle devam eden "federalist talep ve baskılar"ın yüzeye çıkmasına yol açtı. Özellikle Kürtler ve geniş ölçüde Şiiler, böyle bir sistemin kurulmasında (yani çoğunlukta oldukları bölgelerin otonom olmasında) kendi açılarından yarar gördüler. Oysa Saddam döneminde "hâkim sınıf" durumundaki Sünniler ise, sıkışıp kalacakları bölgede avantajlarını da kaybedecekleri için, böyle bir devlet yapısına karşı çıktılar...Dünyanın çeşitli yerlerinde uzak veya yakın geçmişte, federasyonların kurulması -veya bozulması- aşamasında, benzer tartışmalar (ve de bazı hallerde

Yazının Devamı