<#comment>#comment>Geçen hafta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin Kıbrıs'la ilgili kararı üzerine yazdığımız "İyi Gitmiyor" başlıklı yazımız üzerine KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, görüşlerini açıklayan bir mektup gönderdi.
Uluslararası mahkemenin yargısına karşı çeşitli demeçleriyle sert tepki gösteren Denktaş, mektubunda "Bu karar 1963'ten bu yana eli kanlı Rum idaresini meşru hükümet olarak tanıyanların el ve görüş birliğinden kaynaklanan, haksızlığı ve adaletsizliği zirveye çıkaran, masada görüşülecek bir şey bırakmayan bir sonuçtur" diyor.
Daha açık bir deyişle, KKTC lideri, bu karardan sonra, Türk tarafının masaya oturmasının söz konusu olmayacağı, görüşmelerin yeniden başlaması olasılığının artık tamamen ortadan kalktığı mesajını açıkça veriyor.
* * *
DENKTAŞ'ın mektubundaki diğer çarpıcı mesaj, son paragraftaki şu cümlelerdir: "Kıbrıs meselesi iyi gitmiyor olabilir. Ancak Rum'un istediği yönde de gitmiyor! Ayrılık perçinleşiyor! Ya iki devlet, ya Rum'un idaresinde azınlık ve 1974 öncesine dönüş ile karşı karşıyayız. 1974 öncesine dönmeyeceğimiz aşikardır!.."Ayrılığın perçinleştiği ve yıllarca öngörülen çözüm şeklinden uzaklaşıldığı açık. Denktaş bunu
<#comment>#comment>SONUÇ, tam nabız yoklamalarının öngördüğü gibi oldu: İtalya'daki seçimleri, saatlerce süren heyecanlı bir oy sayımından sonra, Silvio Berlusconi kazandı.
Gerek Senato'da gerekse Meclis'te cılız da olsa, elde ettiği çoğunluk, "Il Cavalieri" (Süvari) diye bilinen Berlusconi'ye, iktidara gelme olanağını veriyor.
Böylece İtalya, - diğer bazı Avrupa ülkelerindeki trendin aksine - soldan sağa çarketmiş oluyor...
* * *
İTALYA'da bu seçimlerde sonucu belirleyen faktör, ne ideoloji idi, ne de partilerin programları. Kampanyaya baştan sona kadar Berlusconi'nin kişiliği hakim oldu. Mücadele, 64 yaşındaki "medya imparatoru" ile rakibi 47 yaşındaki Roma eski Belediye Başkanı Francisco Rutelli arasında geçti. Bir bakıma bu seçim, "Berlusconi'ye evet mi, hayır mı" anlamında bir nevi referandum niteliğine büründü.Sonuç: Halkın geniş bir kesimi Berlusconi'ye "evet" dedi. Gerçi bu ezici bir çoğunluk olmaktan uzak. Ama onun sağcı ittifakını iktidara taşımaya yetiyor.
Tanınmış İtalyan diplomatı Sergio Romano'nun deyişi ile "İtalyanların çoğu, Berlusconi'ye oy vermekle, değişim istediklerini ortaya koydular; ama aynı zamanda Berlusconi'ye fazla yetki
<#comment>#comment>KIBRIS ile ilgili olumsuzluklar birbirini izliyor. Açık konuşmak gerekirse, son bir dizi gelişme, Türk tarafının canını iyice sıkacak nitelikte.Örneğin, bütün işaretler Güney Kıbrıs'ın AB üyeliği şansının giderek artmakta olduğunu gösteriyor. AB yetkililerinin son demeçleri, önümüzdeki yılın sonunda bunun - çözüm olmasa da - kesinleşeceği sinyalini veriyor...
Refah düzeyi giderek yükselen Güney Kıbrıs, AB ile bütünleşme yolunda ilerlerken, KKTC maalesef ekonomik sıkıntılarla boğuşuyor. Bu arada korkulan şey oluyor ve birçok Kıbrıslı Türk göç etmeye başlıyor veya buna hazırlanıyor. Bu arada binlercesi de yurtdışında rahatça seyahat etmek için Rum makamlarına "Kıbrıs" pasaportu için başvuruyor...
Ve nihayet son olay: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Türkiye'yi mahkum etmesi... Bu karar, Türk tarafına son zamanlarda indirilen darbelerin en ağırı. Haksızlığı bir yana, bu karar Türkiye'yi uluslararası platformda epey sıkıntıya sokacak gibi görünüyor...* * *RUM yönetimi "Kıbrıs Devleti" olarak 1979'dan itibaren AİHM'ye Türkiye'yi suçlu sandalyesine oturtması için 4 başvuruda bulundu. Bundan önceki 3 başvuruyu kabul etmeyen mahkemenin bu
<#comment>#comment>Önümüzdeki pazar günü İtalya'da yapılacak genel seçimleri Silvio Berlusconi'nin kazanması olasılığı Avrupa'yı ayağa kaldırdı. İki hafta önce "The Economist" dergisinin "Berlusconi Neden İtalya'yı Yönetmeye Uygun Değil?" başlıklı yazısının ardından, Avrupa'nın belli başlı gazeteleri ve siyaset adamları, sağcı politikacıya karşı bir kampanya açtılar.
İspanya'nın "El Mundo" gazetesi, Berlusconi'nin ve ortaklarının iktidara gelmesinin Avrupa için "ciddi bir risk" olacağını yazdı... Fransız "Liberation" gazetesinde, Berlusconi'nin kazanmasının "İtalyan demokrasisini tehlikeye düşüreceğini" öne sürdü... Belçika Dışişleri Bakanı Louis Michel ise, bu takdirde AB'nin İtalya'yı "karantinaya almak" zorunda kalabileceğini belirtti...
* * *
BU telaşın sebebi ne? Kendisine "El Cavaliere" (Şövalye) sıfatını yakıştıran Berlusconi, İtalya'nın en zengin adamı. Medyadaki hakimiyeti nedeni ile çok nüfuzlu. Politikacı olarak, tam bir popülist.
Vaktiyle dolambaçlı yollardan elde ettiği büyük servet nedeni ile Berlusconi'ye hala "şaibeli" olarak bakanlar var. Şimdi Avrupa'dan onun aleyhinde yükselen seslerin bir kısmı "eski kirli çamaşırları" ile ilgili. AB çevreleri,
<#comment>#comment>Balkanlar gene kızışıverdi. Makedonya'da yeni çatışmalarla gerginlik tırmanırken, Bosna - Hersek'te bir camiye karşı girişilen saldırı, küllenmiş sanılan etnik düşmanlığı yeniden yüzeye çıkardı.
Bu olaylar şunu gösteriyor: Eski Yugoslavya'dan ayrılan veya ayrılıkçı hareketlere sahne olan ülkelerde insanlar birbirlerine tahammül edemiyorlar, birlikte yaşamak istemiyorlar. Bosna - Hersek'te, Makedonya'da, Kosova'da - ve de Karadağ'da - eski "mozaik" bozuldu. Irkları, dinleri, dilleri, kültürleri farklı olan insanların, tekrar eskisi gibi bir arada yaşamasını ve kaynaşmasını sağlamak için harcanan çabalar boşa gidiyor. Deyim yerinde ise, maalesef maya tutmuyor...* * *BANYA Luka'da 1992'deki kanlı olaylar sırasında yıkılan ve şimdi onarımı için harekete geçilen 16. yüzyıl Osmanlı eserlerinden Ferhadiye Camii'ne karşı birkaç bin Sırplı fanatiğin giriştiği saldırı, AB Dışişleri Komiseri Chris Patten'in deyişi ile "orta çağdan kalma hasta bir zihniyeti" gözlerin önüne serdi.
Banya Luka, Bosna - Hersek Cumhuriyeti içindeki "Republika Srpska" bölgesinin başkenti. İç savaştan sonra uluslararası camianın çabası ile varılan anlaşma, Sırplara Boşnaklardan ve
<#comment>#comment>Süleyman Demirel'in deyişi ile, rapor "yaraya merhem" olabilir..."Baba" bu kez 9. Cumhurbaşkanı olarak konuşmuyor. Türkiye'nin "yara"sından da söz etmiyor.
Demirel, Ortadoğu Araştırma Komisyonu'nun üyesi olarak, 7 aylık bir çalışmadan sonra yayımlanan rapor hakkındaki görüşünü ifade ediyor.
35 sayfalık raporun tamamlanarak binlerce sayfalık belgeleri ile birlikte ABD yönetimine ve BM Genel Sekreterliği'ne sunulmasından sonra, hafta sonu Washington'dan Türkiye'ye dönen Demirel'e, havaalanında haberciler ANAP'ta olanlardan Cavit Çağlar'ın durumuna ve Galatasaray - Fenerbahçe maçına kadar, pek çok konuda sorular yönelttiler.
Demirel'in faal katkılarda bulunduğu "Mitchell Komisyonu"nun raporu ve Ortadoğu'daki misyonu konusu ise pas geçildi... Oysa "Baba"nın bu hususta önemli değerlendirmeleri var. Ve üstelik Türkiye, Ortadoğu'da barışın tekrar sağlanması için, uluslararası çabalar çerçevesinde, hatırı sayılır bir rol üstlenmiş durumda...* * *ESKİ senatör George Mitchell'in başkanlığında geçen ekim ayında kurulan 5 üyeli uluslararası komisyonun amacı, öncelikle İsrail - Filistin çatışmalarının nasıl ve neden çıktığını ve nasıl büyüdüğünü
<#comment>#comment>Bugünlerde dışarıdan Türkiye'ye verilen mesaj hep aynı: "Evet, önemli bir ülkesiniz. Jeo - stratejik konumunuz, ekonomik potansiyeliniz, çağdaş standartlara ulaşma arzunuz nedeni ile özel bir durumunuz var. Bununla beraber, size desteğimizin devamı, belirli normlara uymanıza ve bu amaçla yapısal reformları gerçekleştirmek konusundaki icraatınıza bağlıdır"...
Bu tür mesajlar IMF'den (ekonomik alanda) AB'ye (siyasal alanda) kadar çeşitli ülkelerden ve kuruluşlardan geliyor. Her ziyaret, her yeni temas, bu yöndeki çağrıların tekrarlanmasına vesile oluyor.
Bunun en taze örneği, Başbakan Bülent Ecevit'in İspanya'ya yaptığı ziyaret sırasında söylenenlerdir. İspanya Başbakanı Jose Maria Aznar'ın büyük bir samimiyet içinde söyledikleri, ayrıca Madrid basınının yazdıkları, aynı mesajı yansıtıyor.
* * *
AKDENİZ'in öbür ucunda yer almasına rağmen, İspanya bize çok yakınlık duyan bir ülke. Ortak maddi çıkarlar dışında İspanya ile Türkiye arasında birçok konuda ortak bir anlayış var. Türkiye'nin AB üyelik başvurusuna daha baştan hararetli destek veren ülkelerin başında İspanya gelir.
Başbakan Ecevit'in ilk ziyaret ettiği AB ülkesi olarak İspanya'yı
<#comment>#comment>Bütün dünya Başkan Bush'un önceki gün ortaya attığı "bomba"yı konuşuyor... Her halde önümüzdeki günlerde ve haftalarda konu Washington'dan Moskova'ya, Brüksel'den Beijing'e kadar çeşitli merkezlerde çok tartışılacak.
Türkiye'nin şu sıralarda dikkatleri ekonomik sorunlar üzerinde odaklanmış da olsa, konu bugünlerde Ankara'nın da gündemine gelecek.ABD Başkanı'nın "bombası", yeni bir savunma ve güvenlik doktrini ile ilgili. Resmi adı "Ulusal Füze Savunma Sistemi".
Halk dilinde "Füze Kalkanı" veya bir nevi "Yıldızlar Savaşı"...
Hangi isim altında olursa olsun, George W. Bush'un ilan ettiği yeni strateji üzerinde başlayan tartışmaları çok yakından izlememiz gerekiyor.
* * *
BU strateji Soğuk Savaş dönemindeki şartların artık değiştiği, eski tehlikelerin yerini yenilerinin aldığı ve dolayısı ile farklı bir caydırıcılık sisteminin geliştirilmesi gerektiği düşüncesine dayanıyor. Başkan Bush'a göre şimdi ABD - ve dünya - SSCB'nin değil, nükleer füze yeteneğine sahip olabilecek Kuzey Kore, İran, Irak gibi sorumsuz ve saldırgan ("rogue") devletlerin tehdidi altında. Dolayısı ile ABD, bu tür tehdite karşı bir "kalkan" kurmalı...