Tehlikeli oyun...

13 Ağustos 1999


      Eğer Hindistan ve Pakistan, "nükleer kulüb"ün yeni üyeleri olmasaydı, son günlerde karşılıklı olarak hava sahasında kapışmaları, dünyayı bu kadar telaşlandırmayacaktı...
       Şimdi iki ülkenin elinde dehşet silahlarının bulunması, "sınır çatışmaları"nın, bir "sinir bozukluğu" anında, nükleer savaşa dönüşmesi korkusunu yaratıyor.
       Bu kabusu önlemek için, ABD, Rusya, Çin ve BM yetkilileri iki tarafa da "sakin olun" mesajını veriyor.
       Geçen mayısta da Hindistan ile Pakistan, bu kez Keşmir topraklarında, karşı karşıya gelmişlerdi. Kanlı çarpışmaların sürdüğü 2 ay boyunca, bunun bir nükleer savaşa yol açabileceği kaygısı ile dünyanın yüreği ağzına gelmişti. O zaman da özellikle ABD'nin gereken uyarılarda ve telkinlerde bulunması sonucunda, ateş kesilebilmişti.
       Şimdi, iki taraf uluslararası tepkileri de dikkate alarak, son günlerde sınır olayları ile tırmanan gerginliğe son vermeye, sakinleşmeye ve misillemeden vazgeçmeye razı olacak mı?
       *

Yazının Devamı

İran'ın sözü...

12 Ağustos 1999


      Ankara'da yapılan Türk - İran görüşmeleri, son haftalarda gerginleşen iki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesi yolunda ileri bir adımın atılmasını sağlamış bulunuyor.
       Aslında Ankara'daki bu görüşmeler, zaman zaman düzenlenen sınır güvenliği ile ilgili toplantıların bir devamıdır. Ancak bu kez daha geniş ve daha üst düzey bir katılım ile gerçekleşen bu diyaloğun önemi, ilişkilerde kritik bir zamana rastlamış olmasıdır.       Henüz bir - iki hafta öncesine kadar Ankara ile Tahran arasında sert bir söz düellosu cereyan ediyordu. İran, Türkiye'yi kendi topraklarını - havadan ve karadan - ihlal etmekle suçluyordu. Türkiye ise, İran'ı PKK'lıları barındırmak, onların faaliyetine izin - hatta destek - vermekle itham ediyordu. Bu arada sınırı aşan iki Türk askerinin İran makamlarınca tutuklanması ve Ankara'nın bunların iadesi talebine karşı Tahran'dan çelişkili cevaplar gelmesi, krizi büsbütün körükledi.       Ancak Türk hükümeti, bu gibi meselelerin çatışma değil, diplomasi yolu ile çözümlenmesi gerektiğini savundu. Daha önce

Yazının Devamı

Kafkasya'da kargaşa

11 Ağustos 1999


      Türkiye'nin içinde bulunduğu hassas coğrafyada, "kritik üçgen"in Ortadoğu ve Balkanlar ayağından sonra, şimdi de Kafkasya ucunda çatışma ve gerginlik rüzgarları esiyor...
       Bu kez Kafkasya'da çıbanbaşı, Dağıstan. Rusya Federasyonu içinde özerk bir statüye sahip olan bu bölgede, Çeçen milis lideri Şamil Basayev'in önderliğindeki şeriatçı bir grubun giriştiği silahlı mücadele, dün İslam Şurası adındaki örgütün bağımsızlık ilan etmesi ile, yeni bir boyut aldı.
       Sayısı iki bin olarak tahmin edilen Basayev'e bağlı militanların hedefi, Rusya'yı dize getirip Dağıstan'ı bağımsız bir İslam Devleti haline getirmektir. Hatta, fiilen Rusya'dan ayrılan komşusu Çeçenistan ile birleşerek...
       * * *
      BUNUN gerçekleşmesi yolunda bir değil, iki engel var. Birincisi, Rusya'dır. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, Orta Asya'dan Baltıklara kadar 15 federe cumhuriyet, bağımsızlığını elde etmişti. Bu toprakları kaybettikten sonra Moskova için Rusya Federasyonu'na dahil özerk bölgeleri

Yazının Devamı

Yeni yaklaşımlar...

10 Ağustos 1999


       Yazılarımıza ara verdiğimiz hafta boyunca, Türkiye başlıca iki konuyu enine boyuna tartıştı: Biri, Öcalan'ın PKK'nın silahlı eyleme son vermesi yönündeki talimatı, diğeri ise tahkim sorunu. Her iki konu da, Türkiye'nin dış ilişkileri açısından büyük önem taşıyor.
       Bunun önemi, iki konuda da yapılan değerlendirmelerin ve alınacak kararların, Türkiye'nin 21. yüzyıla girerken, iç durumunu ve dünyadaki konumunu etkileyecek nitelikte olmasıdır.
       Bu değerlendirmelerde eski düşünce kalıplarını aşan, yeni kavramlara ve yaklaşımlara ihtiyaç vardır...
       * * *
       ÖCALAN'ın örgütüne direktifi ilk bakışta "silahlara veda" olarak görünüyor. Gerçi bu emirde "silahları bırakın, teslim olun" denmiyor. Çağrı, stratejik bir yeniden yapılanma amacına yöneliktir. Bu "re - organizasyon" sayesinde PKK, terörist yüzünü terkedip, siyasal bir çehre alacaktır. Yeni hedef, örgütü siyasileştirmek ve böylece ona uluslararası platformda meşruiyet ve destek

Yazının Devamı

Balkanlar'da yeni düzen

31 Temmuz 1999


Balkanlar, 20. yüzyıl boyunca Avrupa'nın en hassas ve sorunlu bölgelerinden biri olmuştur. Yüzyılın son yarısında, 40 yıllık komünist rejimlerin ve son 10 yılda Yugoslavya'nın parçalanmasının ve etnik çatışmalara sürüklenmesinin yarattığı şok dalgaları, sadece bölgeyi ve Avrupa'yı değil, tüm dünyayı sarsmıştır.
Uluslararası camia, bu son dönemde Balkanlar'da olup bitenler karşısında başta adeta sendelemiş, ne yapacağını şaşırmış, hatta Bosna trajedisine lakayt kalmıştır. Neden sonra, alev iyice bacayı sarınca, - o da Amerikan diplomasisinin devreye girmesi ile - dünya soruna eğilmiş ve bu faciaya zar - zor bir son verebilmiştir.
Kosova olaylarında da başta, Avrupalılar hareketsiz kalmış, adeta birilerinin (ki bu gene ABD olmuştur) bir şeyler yapmasını beklemiştir. Neyse ki; sonunda NATO çerçevesinde bir uluslararası müdahale gerçekleşmiş, buradaki dram da - geniş boyutlara vardıktan sonra - nihayet durdurulabilmiştir.
Bu olaylar, özellikle Avrupalıları düşünmeye ve kısa vadeli çıkarlara dayalı günlük politikalar yerine, daha tutarlı ve uzun vadeli stratejiler oluşturma gereğini duymaya sevketmiştir. Balkanlar'ı huzura ve

Yazının Devamı

Türkiye "pasta"dan pay alabilecek

30 Temmuz 1999


Saraybosna'daki Balkan Zirvesi'nde ele alınmakta olan "İstikrar Paktı"na Türkiye'nin katkısı ve planlanan "imar işleri"ndeki payı ne olacak?
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in katıldığı bu konferansın amacı, son zamanlarda etnik çatışmalar ve savaşlarla sarsılan Balkanlar'da barışı, demokrasiyi ve kalkınmayı sağlamaktır.
Bu amaçla Almanya'nın önayak olduğu "Güneydoğu Avrupa İstikrar Paktı" adlı bir yardım programı gündeme getiriliyor. Balkan Zirvesi'nde bugün detayları tartışılacak olan bu program, aslında tüm Balkanlar'ı kapsıyor, ancak ağırlığı ve önceliği, son savaşta yıkılan Kosova'ya veriyor.
Önceki gün Brüksel'de AB Komisyonu'nun görüştüğü bir rapora göre Kosova'da yıkılan evlerin sayısı 78 bini buluyor. Kış gelmeden 1300 köy ve kasabadaki bu evlerin ivedilikle yeniden inşası veya onarımı gerekiyor. Tabii bunun yanı sıra Kosova'da yıkılan köprü, yol, elektrik şebekesi ve diğer altyapı tesislerinin de yeniden inşası söz konusu.
Bütün bu işler için - daha uzun vadede - gereken para milyarlarca dolar tutuyor. AB Komisyonu, ilk aşamada acil işler için yaklaşık 2 milyar dolarlık bir fon

Yazının Devamı

Hassas sınırlar...

29 Temmuz 1999


İran'ın Türk uçakları tarafından bombalandığını iddia ettiği sınır bölgesi, Türk askeri yetkililerinin de açıkladığı gibi, İran değil, Irak toprağıdır. Dün İran makamları ile yerinde ortak incelemelere başlayan Türk uzmanlarının elinde, bunu kanıtlayacak belgeler var. Ankara, bu çalışmanın sonunda durumun açıklığa kavuşacağını ve Tahran'ın bu iddialarından vazgeçeceğini, böylece son günlerde ilişkilere düşen gölgenin de kalkacağını umuyor.
Bölgeyi iyi tanıyan bir yetkilinin verdiği bilgiye göre, söz konusu sarp bölge, bir nevi "no man's land" niteliğinde. Buradaki sınır taşları dahi, zaman zaman yerinden oynar. İran - Irak savaşından beri bazı noktaların kime ait olduğu tartışılır.
Bölgenin uzantısı, Celal Talabani'nin denetimindeki topraklara dayanır. Ancak bombalanan noktalar Talabani güçlerinin direkt kontrolünde değildir. PKK, bölgenin bu karmaşık siyasi coğrafyasından yararlanarak, buralarda üslenmiştir. Bunun Türk istihbaratı tarafından saptanması üzerine de, sınırlı hava operasyonu gerçekleştirilmiştir.
Türk yetkilileri, zaman zaman sınır boyunca benzer olayların cereyan ettiğini anımsatarak, bu kez İran'ın Türkiye'ye

Yazının Devamı

İyi başladı, ya devamı?..

28 Temmuz 1999


Çıta baştan alçak tutulduğu için, görünüşe göre işler iyi gidiyor.
Ankara'da başlayan ve Atina'da devam edecek olan Türk - Yunan diyaloğunun seyri, şimdilik umut verici.
Bunun iki nedeni var:
Birincisi, yıllar sonra yeniden başlayan Türk - Yunan görüşmeleri için, bu kez iki tarafın da ihtiyatlı davranması ve beklentileri fazla yüksek tutmaması. Bunda önemli olan, Ankara'nın da, Atina'nın da böyle bir diyalog arzusunu duyması ve bunu nihayet gerçekleştirmesidir.
İkinci neden, "teknik düzeyde" yapılan görüşmeler için nispeten "mütevazı" sayılan bir gündemin seçilmesidir. Ankara'da ele alınan konular; turizm, çevre ve ticaret. Bu alanlarda işbirliği konusunda, Ankara'daki görüşmelerde iki tarafın da "yapıcı ve istekli" davrandıkları anlaşılıyor...
* * *

Yazının Devamı