Önemli bir döneme giriyoruz

10 Mayıs 2008

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Avrupa Günü” münasebetiyle Çankaya Köşkü’nde verdiği geniş katılımlı resepsiyondaydık dün. Bu tür toplantılar her zaman ülkenin en önemli kişilerine önemli konularda sorular sorma fırsatı yaratır. Dünkü resepsiyon da bir istisna değildi.
Resepsiyona davetli meslektaşlarımızla birlikte Cumhurbaşkanı Gül’e son gelişmeler üzerine çeşitli sorular sorma fırsatını bulduk. Bizce en önemli sözleri Kuzey Irak ile ilgiliydi.
Dışişleri Bakanlığı sırasında, Gül’ün, uygun koşullar oluşur oluşmaz Kuzey Iraklı Kürt yetkililerle diyalog kurulmasından yana olduğunu biliyoruz. Bu açıdan kendisinin son gelişmeler konusunda memnun olduğunu gördük. 

‘Darbe vurma açısından önemli’
Irak ile ilişkiler ve PKK’ya karşı mücadele açısından çok önemli bir döneme girildiğini belirten Cumhurbaşkanı, “Son yapılan operasyon, şimdiye kadar yapılan en önemli operasyonlardan biriydi” diye konuştu. 
Bunun hangi

Yazının Devamı

Olli Rehn’in ardından

8 Mayıs 2008

Kendisiyle yaptığım ve dün gazetemizde yer alan söyleşiden de görüleceği gibi, AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Türkiye’deki “laik-antilaik” tartışmaları konusunda “aşırı dengeci” bir tutum takınmaya çalışıyor. Ancak, bunu yaparken kullandığı sözler AKP’den yana bir tavır sergiliyor.
Açıkça söylemek gerekirse, Rehn’in bu ziyareti, AB ile AKP arasında adeta “sembiotik” bir ilişkinin gelişmekte olduğunu ortaya koydu. Bu ilişkinin kapatma davası sonrasında iyice pekiştiğini gösteren işaretler ise artıyor.
AKP’nin bu aşamada AB’nin “koruması” altına alındığını dahi söyleyebiliriz. Çünkü AB’ye göre, bugün Türkiye’deki demokrasinin tek teminatı AKP’dir.
Buna karşılık aynı AB, Türkiye’deki “hasımlarını” da artık “tanımlamış” bulunuyor.
Rehn’in kullandığı ifadelerle, bunlar “aşırı laikler” ve “otokratik ulusalcılar.”
Burada CHP’nin ve temsil ettiği kesimin kastedildiği ise aşikâr.

Yazının Devamı

Olli Rehn’in göremedikleri

5 Mayıs 2008

AB Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn’in, Oxford Üniversitesi’nde yaptığı ve önemli bölümü önceki gün Milliyet’te yer alan konuşması, Türkiye’deki gelişmeleri yakından izlemeye çalıştığını gösteriyor.
“Troyka toplantısı” için yarın Ankara’ya gelecek olan Rehn’in, Güneydoğu Avrupa’da meydana gelen gelişmeleri değerlendirdiği konuşmasındaki görüşlerin birçoğuna katılıyoruz. Ancak,  kendisini üç noktada eleştirme ihtiyacını duyuyoruz.
1- Rehn, Türkiye’deki mücadelenin “Müslüman demokratlar ile “aşırı laikler” arasında olduğunu söylüyor. İlkinden AKP’yi kastettiği, ikincisi için kullandığı paradigmanın ise CHP olduğu malum.
Fakat, geçen hafta AKP’nin “demokratlığı” konusunda ciddi kuşkulara yol açan gelişmeler yaşandı. Üstelik de Rehn’in Oxford’da konuştuğu gün. Bizce Rehn, AKP’nin 1 Mayıs konusunda sergilediği ve temel siyasi güdüsünün demokrasiden yana

Yazının Devamı

AB bölücü değil!

3 Mayıs 2008

B osna-Hersek “küçük” diye göz ardı edilecek bir ülke değil, zira buradan dünya savaşları çıkmıştır. Yugoslavya’nın dağılması sürecinde yaşanan acı görüntüler ise hâlâ hafızalarda. Ancak bugün karşımızda farklı ve Avrupa içinde geleceğini arayan bir Bosna-Hersek var.
Bosna-Hersek aynı zamanda, Osmanlının tarihi mirasının korunduğu ve önemli bir Müslüman nüfusa sahip olan bir ülke.
Bu kardeş ülkenin Dışişleri Bakanı Sven Alkalaj resmi görüşmelerde bulunmak için hafta içinde Türkiye’deydi. Biz de kendisiyle konuşma fırsatını bulduk. Ailesinin İspanya’dan 15’inci yüzyılda kovulan Yahudilerle birlikte Osmanlı yönetimindeki Bosna’ya yerleştiğini anlatan Alkalaj’ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
Balkanlar’da 1990’ların başında yaşananlar tekrar yaşanabilir mi?
Alkalaj: O günlere dönmek imkânsız artık. Bazı küçük çatışmalar olabilir. Gösteriler olabilir,  ama savaş mümkün değil. Tüm unsurların

Yazının Devamı

Türkiye’nin Suriye-İsrail barışını sağlaması zor

1 Mayıs 2008

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Türkiye’nin ülkesi ile İsrail arasında aracılık yaptığını, hatta İsrail’in işgal ettiği Golan Tepeleri’ni terk etmeye hazır olduğuna dair işaretler verdiğini açıklayınca buna inanmakta zorlandım.
Açıkçası, Esad’ın sözlerini, Golan’ı terk etme konusunda bugüne kadar herhangi bir taahhüde girmeyen İsrail’i uluslararası arenada zorda bırakmayı hedefleyen bir manevra olarak gördüm. Ancak, Türkiye’nin, İsrail ile Suriye’yi bir araya getirmek için çalıştığı hem Dışişleri Bakanı Babacan hem de Başbakan Erdoğan tarafından doğrulanınca işin rengi değişti.
Bu açıklamalar ışığında, bunun Türkiye’nin Ortadoğu’da ilk kez ciddi bir role soyunması anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Ankara daha önce “hızlandırıcı” veya “kolaylaştırıcı” (facilitator) gibi roller oynadı, ama hiçbir zaman kelimenin tam anlamıyla “aracılık” yapmadı. 

Suriye’nin derdi Golan
Onun için, Ortadoğu’nun en çetrefil meselelerinden birinin

Yazının Devamı

ABD’den kapatma davası konusunda ince ayar

28 Nisan 2008

AKP’ye karşı açılan kapatma davasını ilk etapta salt demokrasi açısından değerlendiren AB’nin, kısa bir süre sonra, Türkiye’deki laikliğin önemini de vurgulamaya başlamasının ardından, ABD’nin de aynı yolda ilerlediği görülüyor.
Avrupa İşleri’nden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Daniel Fried’ın geçen hafta ABD Kongresi Dışişleri Alt Komitesi’nde kapatma davasına değinirken söyledikleri bunun sadece son örneği.
Hatırlanacaktır, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice da kısa bir süre önce, Amerikan-Türk Konseyi’nin Washington’daki yıllık toplantısında yaptığı konuşmada, kapatma davasını çok yakından izlediklerini söyleyerek, “Türkiye’nin laik ve demokratik ilkeleri kapsamında karar alınmasını umuyoruz” diye konuşmuştu.
Oysa ondan sadece birkaç gün önce konuyla ilgili bir soruyu yanıtlayan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Sean Mccormack, laikliğe herhangi bir atıfta bulunmadan, şunları söylemişti:
AKP destek olarak değerlendirdi
‘’Bizim güçlü

Yazının Devamı

Empati yoksa sempati de yok

24 Nisan 2008

“Ermeni cephesi bu yıl sakin geçiyor” başlıklı son yazım üzerine özellikle Amerika’dan epey mesaj aldım. Çoğu, “Hiç de öyle değil” diyerek ülke çapında soykırım konusunda düzenlenen toplantılara işaret ediyordu.
Oysa o yazımda, Ermenilerin bu tür çabalardan vazgeçeceklerini düşünmenin “saflık olacağını” belirtmiştim. Konunun “siyasi boyutuna” işaret ederek, bu yılın bu açıdan sakin geçtiğini anlatmaya çalışmıştım.
Meselenin “siyasi” değil de “tarihi”, daha doğrusu, “tarihi araştırmalar” boyutuna gelince,  işlerin o kadar basit olmadığı aşikâr. Ocak ayında Ermenistan’ı ziyaret ettikten sonra Milliyet için hazırladığım dizide de konuyla ilgili tarihi araştırmaların yeni boyutlara çıktığını belirtmiştim.

Siyasi girişim engellenmeli
Hatta bir örnek de vererek, TTK Başkanı Yusuf Halaçoğlu’nun da gündeme getirdiği, fakat ardından sustuğu veya susturulduğu -“Türkiye’deki gizli Ermeniler” konusunda Ermenilerin

Yazının Devamı

Ermeni cephesi bu yıl sakin geçiyor

21 Nisan 2008

Türkiye’nin başını neredeyse her yıl ağrıtan bir yıldönümü bu hafta sessizce gelip geçeceğe benziyor. Hatta mesele sanki gündemden düşmüş gibi. Burada elbette ki Ermenilerin “soykırımı anma günü” olarak ilan ettikleri 24 Nisan’dan söz ediyoruz.
Ermenilerin “soykırım” diye niteledikleri olayların uluslararası düzeyde tanınması için siyasi çabalarından vazgeçeceklerini düşünmek tabii ki saflık olur. Nitekim bu yıl da Uruguay’dan Gürcistan’a, İsrail’den Bulgaristan’a birçok ülkede 1915 olayları çeşitli toplantılarla anılıyor.
Ancak, geçen yıl Washington’da, bu yılın başında da Erivan’da yaşananların Ermenileri stratejilerini gözden geçirmeye zorladığı da aşikâr. Zira, anma törenleri bir yana, Ankara’yı siyaseten köşeye sıkıştırma stratejileri açısından işler istedikleri gibi gitmiyor.
Türkiye’nin artan ekonomik, siyasi ve stratejik önemi ise bu istediklerini alabileceklerine dair umut vermiyor. 
Ermenilere beklenmeyen

Yazının Devamı