Önce bu anlamlı mesajı okuyalım. Yasemin bir arkadaşımın dostu... Son aylarca heyecan dolu, içi içine sığmıyor. Minik ‘Güneş’ ini arıyor. Daha doğrusu hayatının geri kalanını beraber geçireceği bir çocuğu arıyor.
Okuyalım...
* * *
‘Ben kimsesiz çocuklara ‘kimsesiz’ demiyorum, onlara ‘Güneş’ diyorum. Yani onlar bizim güneşlerimiz. Bizim günahlarımızla doğan ‘Güneş’ ler... Orada yuvalarda ufacık bir adımla tekrar ışıl ışıl parlayabilecek ‘Güneş’ ler...
İki yıl önce yardım amaçlı ’Güneşlerin Çocuk Köyü’ne gidip
Geçen gün KOBİ diyebileceğimiz, daha doğrusu KOBİ olma yolunda hızla yol alan bir şirketin kapısından girerken duvara asılmış bir yazı dikkatimi çekti.
“Çalışanlarınızın ya da iş arkadaşlarınızın, müşterilerinizin, iş ortaklarınızın şirketinizi nasıl algıladıklarını düşündünüz mü? Acaba kendinizi tanımlarken kullandığınız kelimelerle, onlarınki ne kadar örtüşüyor? Şirketinizi temsil eden ekip arkadaşlarınız, dışarıdan nasıl algılanmanızı sağlıyorlar?”
Türkiye’de büyük şirketlerin
Ben böyle yazınca mail bombardımanına tutuluyorum, fakslar masamın önünde birikiyor.
Olsun gördüğümü, duyduğumu, gözlemlediğimi yazmaya devam edeceğim.
Doğru Yol Partisi’nin ismini Demokrat Parti olarak değiştirmesi partinin vizyonunu, bakış açısını değiştirmediği gibi daha da kötüye götürmüştür.
Demokrat Parti Türk demokrasisi için önemli bir partidir.
Çoğulcu demokrasinin bir simgesidir.
Ama her güzel şey gibi o da misyonunu çeşitli nedenlerden dolayı tamamlamıştır.
Yakın tarihe girip baktığımızda,
Geçen hafta akşam saatlerinde telefonum çaldı. Okuldan bir arkadaşım. Koleji beraber okumuştuk, sonra babasının görevi nedeniyle ailesiyle birlikte Paris’e gitti. Fransa’da üniversite okudu, mezun olduktan sonra bir Fransız bankasında çalışmaya başladı. Ardından da Türkiye’ye döndü, İstanbul’a yerleşti. Oldukça başarılı işler yaptı, şimdi bir büyük bankamızın, daha doğrusu uluslararası büyük bir bankanın genel müdür yardımcısı...
“İzmir’i de, seni de özledim. Geliyorum, öğlen yemek yiyelim. Beni Kemeraltı’na
Agora kazıları İzmir için çok önemli... Bu çalışmaların finansmanında iki önemli kurumun büyük desteği var. Büyükşehir Belediyesi, sınırları içindeki birçok arkeolojik çalışmaya destek oluyor. Ancak İzmir Ticaret Odası’nın bu projedeki hakkını da teslim etmemiz gerekir. İTO bütçesinden ayrılan kaynak arkeolojik çalışmalara ayrıldı. İTO Başkanı Ekrem Demirtaş, uzun zamandır Kemeraltı’nı da içine alan İkiçeşmelik ve Kadifekale’yi de kapsayan bir projenin hayata geçmesi gerektiğini, bu sayede bölgedeki ekonominin
Hakan Doğanay ile İzmir’e geldiği ilk günlerden bu yana tanışırız. Hakan’ı herkes İzmirli bilir ama o geçmişi oldukça eski İstanbullu ailenin bir ferdidir. Ailesinin çoğunluğu İstanbul’dadır; daha doğrusu 1997’den bu yana edindiği İzmirli dostları dışında kan bağı olan hemen hemen kimse yoktur. Hakan Doğanay ile benim de yöneticilik yaptığım birçok kurumda beraber çalıştık. Televizyonlara çok güzel programlar yaptı.
Bunun dışında birçok organizasyonun yönetmenliğini, sunuculuğunu üstlendi.
Hem perde arkasındaki, hem de sahnedeki kişi
Hiç unutmuyorum. Dönemin Muğla Valisi Hüseyin Aksoy, Mopak Dalaman Tesisleri’nde düzenlenen “Okaliptüs Grandis Plantasyonları Projesi” imza töreninde şöyle bir konuşma yapmıştı.
“Kamu kuruluşlarının özelleştirilmesinde birçok olumsuz örnek bulunmasına karşın Mopak başarılı bir özelleştirme modeli ortaya koydu. Özellikle yaklaşık 10 bin kişiye istihdam sağlayacak ve 22 milyon dolar tasarruf getirecek proje için kendilerine teşekkür ediyorum...”
Gerçekten de Mopak Dalaman ile başlayan özelleştirme sürecinde daha
Mesleğimiz gereği birçok toplantıya katılıyoruz. Bazılarında konuşmacı olarak, bazılarında ise panelist olarak görüşlerimizi aktarıyoruz.
Eş, dost toplantısına katıldığımızda da özellikle siyasi tansiyonun yüksek olduğu dönemlerde bizlerden daha fazla bilgi almaya çalışıyorlar.
Gayet doğaldır.
Çünkü bir gazeteci sokaktaki vatandaştan çok daha fazla bilgi bombardımanıyla karşı karşıyadır.
Farklı çevrelerden, farklı sektörlerden kişilerle görüş alışverişi içindedir.
Görünen yüz kadar, perde