TÜRKİYE'de sanki erken ve sinsi bir cumhurbaşkanlığı yarışı var.
Bu açıdan bakınca 18 Nisan'da teşekkül edecek Meclis'in önemi bir kat daha artıyor. Çünkü cumhurbaşkanını o Meclis seçecek.
Bu yarışta Yılmaz var, Çiller var, Ecevit öncelikle yüksek tahsilli olmadığı için yok.
Baykal'ınsa, bugünkü manzaraya itibar edersek, müttefiki olmadığı için bu yarışta yeri bulunmuyor.
Bakın Meclis'e giren her parti iktidar oldu, yalnız Baykal'ın partisi CHP hariç.
Oysa partilerin amacı iktidar olmak değil midir?
Ama nedense CHP'nin ki değil.
TÜRKİYE'nin "normalleşme" sürecine girmesi isteniyor, bekleniyor.
Bunun için 28 Şubat sürecinden çıkılma aşamasına gelinecek.
Sonra da normalleşme süreci başlayacak.
28 Şubat'a nasıl gelindi?
Biliniyor.
Refah Partisi'nin aşırılarının yüzünden.
O günkü söylemleri hatırlatmak bile gereksiz.
BAYRAM demek trafik kazası demek.
Tatilin ilk günü 36 kişi hayatını kaybetti. Arife günü de 52.
Hiç olmazsa aynı kaybı bayram dönüşü, tatil dönüşü vermesek...
Bunun çaresi ne?
Dikkat.
Neden dikkat?
Çünkü öbür önlemler denendi, ama kazalarda azalma olmadı.
DENEYİM konuşuyor. İstanbul'un eski belediye başkanlarından Ahmet İsvan.
Siyasi partilerin son zamanlarda birbirleriyle benzeşme eğilimine girdiğini söyleyen eski İstanbul Belediye Başkanı Ahmet İsvan, farklı görüşlere gereksinim olduğunu vurguluyor. İsvan: "Farklı görüşler birbirleriyle rekabet edecekler ve doğru, seçmenin hakemliğiyle ortaya çıkacaktır. Belediyeler bir partinin siyasi görüşünü ortaya koymak için uygun mekanlardır. Sadece popüler olmak, sadece tanınır olmak belediye başkanı olmak için yetmemelidir."
Sözlerinde doğru yanlar da var.
Önce; "sadece tanınır olmak belediye başkanı olmak için yetmez" çok doğru.
Mesela Tayyip Erdoğan'ı belediye başkanı seçilmeden önce kim tanıyordu?
Hiç kimse.
Ama bugün seçime katılabilse mutlaka o alır denilebiliyor.
"NEREDE o eski bayramlar."
Söylenişi kulağa hoş gelen, herhalde onun için de devamlı tekrar edilen bir cümle.
Gerçek öyle mi?
Değil.
Her bayram güzeldir.
Bugünkü gibi.
Çünkü her şeye rağmen ve her şeyden önce hayat güzeldir.
MARİFET gereğinde faytona, gereğinde Cadillac'a binmekte.
Bunu şartlar tayin eder.
Hatırlayın; bir zamanlar Türkiye'de cumhurbaşkanının özel uçağı, helikopteri var mıydı?
Başbakanın özel uçağı, helikopteri mevcut muydu?
Bugün var.
Ve çoğunluk da bunu artık acayip karşılamıyor.
40 yıl önceki Türkiye'de bunların olabileceğini düşünemezsiniz bile.
BANKALARDA kriz var.
Bazıları dökülüyor.
İş dünyasında da öyle.
Özellikle de tekstilde.
Bunun sebebi diye global krizi ileri sürenler var.
Başka sebeplerin varlığından söz edenler de.
Bir gerçek var. Türkiye'de genelde yönetimler, o işin ehli profesyonel yöneticilerin elinde değil. İşler genellikle ekonomi biliminin icaplarına göre ve uzak görüşlülükle, basiretle yürütülmüyor.
80'li yıllara bir damga da Kastelli vurmuştu.
Vatandaş yüksek faiz ve rahat hayat için elindeki avucundakini Kastelli'ye ve benzeri kuruluşlara yatırıyordu.
Mutluluk hayalleri fazla sürmedi.
"Kastelli" krizi, daha doğrusu Kastelli'nin ve benzerlerinin iflası Türkiye'de atom bombası etkisi yaptı.
Pek çok kişi mağdur oldu.
Üstelik ilgili bakanın Kastelli mağduru vatandaşlar için "Ne yapalım, kumar oynadılar" demesi daha da büyük hayal kırıklığı yarattı.
Kredi ve faiz müesseselerini düzenlemeyen, piyasayı kurtlara teslim eden siyasi otorite, felaket karşısında vatandaşla adeta alay ediyordu.