Müsilaj kontrol altına alındı ama hala bir tehdit söz konusu. Marmara’da biyolojik aktivite ve suda bulanıklık var. Önemli bir başka konu ise denizden havaya dağılan sera gazı salımı. Müsilaj dioksit yaşam için ciddi bir tehdit.
Türkiye’den birçok üniversite müsilaj konusunda çalışmalarını tamamladı. Özellikle Marmara Denizi ve Kuzey Ege için tehlike bir ölçüde ortadan kalktı. Ama tehdit pusuda!
Yüzeysel müsilaj yok denecek kadar az. Ama 15 - 20 metrenin altına doğru inildiğinde tabakalar halinde müsilaj var ve bir anlamda ‘uykuda - beklemede’ denebilir. Bu yüzden de her şey geçti bitti anlayışı yanlış. Eğer kirlilik önlenmezse, arıtma tesisleri yapılıp var olanlar aktif bir şekilde devreye sokulmazsa, denetimler ciddiyet içinde devam ettirilmezse kışın sonlarından başlayarak yaza doğru aynı tehlike gündeme gelebilir. Hem de daha etkili bir şekilde. O yüzden de işi ciddiye almak gerekiyor.
Ben konunun uluslararası düzeyde de irdelenen başka bir boyutunu ele alacağım. Müsilajın yarattığı bir başka tehlike, müsilaj
Kuraklık adım adım geldi, biz hiçbir şey yapmadık. Oysa 1993 tarihli bir rapor, öyle uyarıcı ki. Dönemin Başbakanlık Başdanışmanı Güneş Gürseler hazırladığı raporda, bugünün fotoğrafını çekmiş ve Su Barışı’nı önermiş.
Bazen kaçan balık büyük olur. Bazen bilimin, bürokrasinin, araştırma - geliştirme çalışmalarının değerlendirmeleri dikkate alınmaz. Şimdi susuzluk, kuraklık, iklim krizi hep gündem. Oysa çok yıllar önce bu konularda yapılan çalışmalar da ‘ne denli özensiz’ olduğumuzun göstergesi. Bunlardan biri Orta Doğu Su Barışı projesi. Altındaki imza Türk siyaset ve bürokrasi hayatının saygın ve önemli isimlerinden Hukukçu Güneş Gürseler’e ait. Başbakanlık eski Başdanışmanı, TBMM’de Çevre Komisyonu’nun ağır topu.
Su Barışı adını verdiği proje siyasi - bürokratik engellere takılmasa, uygulansa, belki de bugün Orta Doğu Ortak pazarı kurulmuş olacaktı. Kuraklık, susuzluk, açlık ve üretim yetersizlikleri bir ölçüde ortadan kalkmış olacaktı. Üstelik o
Çok zamanımız yok! 3 yıl içinde yeşil dönüşüm konusunda etkili çalışmalar yapmak gerekiyor. Özellikle de ihracatın zarar görmemesi adına. Türkiye, şu anki üretim süreçleriyle Avrupa’ya ihracatında yıllık 1.8 milyar dolar karbon vergisi ödemeyle karşı karşıya kalabilir.
Türkiye için yeşil dönüşüm konusunda hızlı hareket zamanı. İş işten geçmeden... Üretimde, ihracatta ve pazarlamada yeni bir süreç... Dünyadaki yeşil düşünceye uygun. Yeşil dönüşüm tarzında ve yolunda. Uyum süreci için belki kısa, belki uzun, ama 3 yıl var. Bu üç yılda da yapılacak çok iş... Yoksa sınırda karbon uygulaması başladığında ihracatçı için zorlu bir dönem olabilir. Türkiye, şu anki üretim süreçleriyle Avrupa’ya ihracatında yıllık 1.8 milyar dolar karbon vergisi ödemeyle karşı karşıya!
Bazı engeller, eksikler, yapılmayanlar. Bunun ihracatı etkileyeceği de ortada. O zaman, uyum zamanı. Hızlı, akılcı, bilimsel, hedefli... Devletin de bu konuda destek ve planlama
Dünya ülkeleri ve bilim, Glasgow’daki İklim Zirvesi’nde insanlık için ses verecek: Yaşamak istiyoruz! Kötü gidişatın durması için temel yol belli, yeşil ekonomi. Zirvede karşı çıkılmayacak hedefler belirlenecek.
İskoçya’nın Glasgow kentinde 1 - 12 Kasım arasında gerçekleşecek tarihi Birleşmiş Milletler (BM) İklim Zirvesi için tüm ülkelerde yoğun bir hazırlık var. Artık iyiden iyiye önem kazanan doğa ve çevre duyarlılığının da zirve yapacağı, insanlığın geleceği konusunda bir milat olacak toplantıya dünyanın en önemli liderleri de katılacak ve görüş belirtecek. Ticarette, ekonomide, turizmde, üretimde etekteki taşlar dökülecek ve yeni yapılanmalar oluşacak.
Yeşil ekonomi, yeşil enerji, yeşil gümrük, yeşil istihdam, yeşil ceza ve yaptırımlar... Küresel emisyonların, doğa ve çevre kirliliğinin azaltılması, sıcaklık değerlerinin 1.5 derece noktasında tutulması, ticaret ve ulaşımda yeni yol ve düzenlemeler, düşük karbonlu istihdam, hatta evden çalışmanın yaygınlaşması, karbon vergilendirmesi ve gerektiğinde
Kınık’ta hazırlıkları süren Tarıma Dayalı Bitkisel Üretim Organize Sanayi Bölgesi’ne yatırımcı ilgisi büyük. Tıbbi ve aromatik bitkilerin yetiştirilip işleneceği OSB’de bakanlık da bir araştırma merkezi oluşturacak.
Tarımın, bitkilerin, sebze ve meyvenin önemi ve ‘üreten Türkiye’ söylemi hayatımıza daha çok işledikçe yeni ciddi adımlar da atılıyor. Türkiye’nin yoğun gündemi içinde gözlerden kaçan bir önemli gelişme var. İzmir’in güzeli bozulmamış ilçelerinden Kınık’ta Tarıma Dayalı İhtisas Bitkisel Üretim Organize Sanayi Bölgesi kuruluyor. Arsa tahsisleri tamamlandı. Başvurular başladı. Dikili ve Bergama ile birlikte tarım ve hayvancılık konusunda ciddi bir güç ve Ar-Ge merkezi oluşacak bölgede.
Burada geleceği çok parlak görülen tohum, fide, tıbbi ve aromatik bitkiler yetiştirilecek. Son yıllarda önem ve değer kazanan tohum ve fide altyapısı konusunda üreten yeni bir gelişme yaşanacak. Tarım ve Orman Bakanlığı burada bir de araştırma merkezi oluşturacak. Bu adım uluslararası
İklim krizi tartışmalarının gölgesinde ülkemizde ve birçok yerde ciddi doğal afetler yaşandı. Kuraklık, yangın, sel, dolu, taşkın ve fırtına. Yaşananlar, bir acı filmin fragmanları. Önlem alınmazsa filmin sonu kötü
Şimdiden dünya gündemine oturan iklim krizinin önümüzdeki 5 yıldan itibaren başlara iyiden iyiye dert olacağı ortada. Bu konuda Birleşmiş Milletler (BM) atak, bilinçli ve ciddi. Dünyanın sağduyulu gelişmiş ülkeleri de devrede. Onun için haykırıyorlar: Kaybedecek zaman yok!
Havada 1 milyon madde ve parçacıktan 300 - 350 tanesi karbon olmalı. Sınır bu! Oysa insanoğlu son 200 yılda bu oranı milyonda 450’nin üzerine çıkarmış. Olacak iş değil! Gidişat o yüzden felaket!
Doğayı bozduk, zarar verdik, şimdi yakınıyoruz. Özellikle 5 temel sorun, ertelenmeyecek türden. Zararlar, kayıplar, ekonomilerde büyük erozyon, ekolojik sistemin sarsılması, ölümler, maalesef geleceğin hep gündeminde.İklim krizinin ‘beşi bir yerdesi’ var.
1- Sıcaklık ve kuraklık. Tarımsal sorunlar. Yoksulluk ve açlık.
2- Başta ormanlarda olmak
İklim krizi su göçlerini gündeme getirirken uzmanlar, Türkiye’de şehirleşmenin yoğun olduğu Batı’dan suyun yüzde 70’inin bulunduğu Doğu’ya tersine göçün başlatılması gerektiği konusunda yetkilileri uyarıyor.
İklim krizi hep gündem. Zaten o yüzden iklim zirveleri var. Çevre, doğa, açlık, toplumsal gelişim ve kuraklık konusunda yeni politikalar arayışı... Yangınlar ve doğal afetler konusunda yeni yaklaşımlar... Bu yüzden de her geçen gün daha çok konuşacağız.
Türkiye’de deniz bilimleri, su politikaları denince gündemde olan bir saygın akademisyen Prof. Dr. Doğan Yaşar. Doğan Hoca, “Kötü su kullanımı dönemi artık bitti, çünkü su da bitiyor” diyor. Bu bir anlamda halk arasında yaygın kullanılan bir deyimi hatırlatıyor: Artık deniz bitti. Neredeyse 25 yıldır Türkiye’de ‘su politikaları ve geleceğin planlanması’ konusunda çaba gösteren, yorumlar ve yayınlar yapan değerli bilim insanı Prof. Dr. Doğan Yaşar. Değerlendirmeleri çarpıcı:
“TERSİNE GÖÇ: Son
Toprağın sesine kulak veren bir Türkiye daha hızlı kalkınacak. Büyük sorun girdilerdeki artış. Üretici kazanmazken, aracının daha çok para kazanması. Bir de ithalat. Çiftçiler, “Gübre, ilaç ve mazot indirimli olmalı. Yoksa hep zarardayız” diyor.
Yazılıyor, çiziliyor, söyleniyor. Herkesin dilinde, ‘hayat pahalı’. Üretici desteklenmeli. İthalat çözüm değil. Ben de defalarca yazdım, uzmanlar düşüncelerini aktardı. Bu kez onlarca çiftçiye sordum, toprağın sesini dillendirdiler.
Türkiye’nin çıkış noktası tarım. Tarımsal ekonomi. Sadece ekonomik değil, aynı zamanda ekolojik, stratejik ve geleneksel. Toprağa bağlı, toprağı seven bir ülke olduğumuz için insanımız da doğal kaynak. Hem de çok verimli. Toprağın sesine kulak veren bir Türkiye, daha hızlı kalkınacak, daha mutlu ve refah dolu olacaktır.
En önemli sorun girdilerdeki yüksek fiyatlar. Mazot, gübre ve ilaç... Elbette işçilik. Tarımın olmazsa olmazları. Bunların periyodik olarak yükselişi üretimi etkiliyor, fiyatlar