Çeşitli tanımlamalarla hayata geçirilmek istense de tam anlamıyla istenen sonuca ulaşılamıyor. Oysa planlama sadece tarımın gelişmesi değil, Türkiye’nin de ciddi bir altyapı oluşturması demek. Bu ancak devlet politikası olursa etkin olabilir
Cumhuriyet’in gelişiminde ve sonraki atılımlarda önemli faktörlerden biri de planlama. Hem kısa vadeli, hem de uzun vadeli.
Bu planlamaların tüm dünyada yaşanan gelişmişliklerde en önemli unsur olduğu unutulmamalı. Bizde zaman zaman bu konuda yaşanan ‘duraklama’ ve ‘erteleme’ hastalıkları büyük sorun. Bir yandan AB ile yeni ve sağlıklı ilişkiler arayışı sürerken, bir yandan da tarım, gıda ve hayvancılık sektörlerinin ekonomideki itici gücünü göz önüne alarak mümkünse 5’er yıllık olmak üzere 4 uzun vadeli ve en az 20 yılı gözeten tarım ve ekonomi kalkınma planı hazırlanmasında büyük yarar var. Devlet politikası anlamında, kesintisiz ve aksamasız hizmet verecek şekilde. Sektör uzmanları da, bilim insanları da bu görüşte.
Zaman zaman çeşitli tanımlamalarla (Milli
İklim krizi ve kuraklık, çevre ve doğada büyüyen kirlilik önümüzdeki yıllarda önemli bir protein kaynağı olarak görülen hayvansal tüketimde ciddi fiyat artışlarını, bu çerçevede üretimde ve tüketimde önemli gerilemeyi gündeme getirecek.
Etsiz bir dünya yakın mı? Bu zor mu, sıkıntılı mı? Ne zaman? Nasıl? Çok yakın zaman diyorsam, öyle 20-30 yıl değil. Belki çok daha önce. Çünkü özellikle hayvanların su ve yem ihtiyaçları önemli ölçüde su tüketimine neden oluyor. Basit bir hesapla şöyle söyleyeyim, üretimden sofraya gelinceye dek bir sığırın en az 15 ton, bir koyunun 10 ton, bir keçinin de 6 ton su tükettiği biliniyor. Çoğu var, azı yok.
Bu tüketim ise dünyanın yaşadığı susuzlukta, kuraklıkta , kıtlıkta önemli bir tehdit. Birleşmiş Milletler (BM) raporları, kuraklık uyarılarında özellikle et endüstrisi ve yanlış tarımsal planlamaya dikkat çekiyor. O yüzden de ‘etsiz günler’ yakın.
Hemen bir soru geliyor akla: ‘Peki insanlar
Büyük market zincirlerinin ‘ucuza satmamakta direndiği’ birçok ürünü yerel yönetimler ucuza satabilir. Devlet de büyük marketlerin ‘ucuza verirsen malını satmam’ tehdidini yasal düzenleme ile ortadan kaldırınca ‘sanal fahiş fiyat’lar da biter.
Türkiye’nin aydınlık geleceği ortak çabalarla inşa edilecek. Bu konuda devletin girişimlerine destek vermesi gereken yapılardan biri de yerel yönetimler elbette. İklim krizi ve pandemi sürecinin etkileri yerel yönetimleri bu konuda harekete geçirdi. Hızlı ve etkili çalışanlar da var, ‘ayağını sürenler’ de.
Hayatın doğal akışı böyle. İşini iyi yapanlar ve yapmayanlar.
Ya da yapmakta gecikenler.
Bu anlamda Türkiye’den güzel ‘tarımsal üretim’ projelerini yansıtmaya çalışıyorum. İzmir’de Torbalı, Aydın’da Söke Belediyesi’nin çabaları ‘örnek belediyecilik’ çalışması anlamında değerli. Dilimde tüy bitti, eğer toplumsal olarak fahiş fiyat ve pahalılıkla mücadele edeceksek, bu konuda yerel
Geleceğin dünyası ‘yeşil’. Kurallar, politikalar, yaklaşımlar. Doğaya, çevreye ve böylelikle geleceğine sahip çıkmak da insana bağlı. Dünya bu eksende şekillenecek.
Arka arkaya felaketler... Acılar, kayıplar... Ormanda ‘insan eli’ dedik, ‘yüzde 90 oranında’. İnsan kusuru. Sel ve depremlerde de ‘insan hatası’. Uygun olmayan yere ev dikmek, dere yataklarında yapılaşmaya izin vermek. Sıralı hatalar zinciri. ‘Dur’ demek de insana bağlı.
İşin temeli, iklim krizi. Doğaya ve çevreye verilen tahribatın insanlığa ‘kötü fatura’ olarak yansıması. Ama karar da insanın. ‘Artık doğaya ve çevreye saygı’. Zarar vermemek, korumak, kollamak, sevmek. Geçerli yaklaşım bu. Politikalar da böyle belirlenecek. Yeşil bundan böyle mutluluk ve refahın rengi. Sadece doğa ile bütünleşme, çiçek böcek, çevre sembolü değil. Toplumların geleceği de ‘yeşil’ sloganla belirlenecek. Parti, hükümet ve devlet politikalarında, stratejilerinde bundan böyle ‘yeşil’ ana tema olacak.
Gidişat
Dünyada özellikle sıcak bölgelerde yangın var. TMMOB Orman Mühendisleri Odası Genel Başkanı Hasan Türkyılmaz, “Yangınlar insan eli ile çıkıyor. Bilinç ve eğitim çok önemli. Gerekirse ormanı sabotaj yoluyla kasıtlı yakana idam cezası getirilmeli” dedi
Ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor. Bütün dünya şaşkın, üzgün. “İklim krizi sonuçları” gibi beylik değerlendirmelerin ötesinde insanoğlu ciddi bir sorumlulukla karşı karşıya.
Yangınlar büyükölçüde kontrol altına alındı. Fedakar orman çalışanlarına, yardımseverlere ve belediye ekiplerine minnettarız. Ama her gün bir yerlerden yeni haberler geliyor, “Şurası da yanıyor” diye. Dünyanın neresinden gelirse gelsin orman yangını haberi içimi parçalıyor, dünyamı kapkara ediyor. Son 25 yılda kaybımız 250 bin hektardan fazla. Son yangınların tahribatı ise 100 bin hektarın üstünde. Yazık.
Ormanlar konusunda herkes söz sahibi. Ama işin erbabı orman mühendisleri, orman çalışanları. O kadar az görüşlerine başvuruldu
Orman yangınlarının yarattığı üzücü tablo ortada. Yurttaşların isteği ise açık: Yanan yerlerde yapılaşma olmasın. Anayasa güvencesiyle... Ama ormanlık alanlar dışında yanan zeytinlikler, bağ bahçe için de geçerli olmak üzere.
Gerçekten milli felaket. Yarattığı acı tablo ortada. Büyük bir özveri ile yangınla mücadele eden orman çalışanlarının hakkı elbette ödenmez. Ancak giden geri gelmiyor. Onbinlerce hektar ormanlık alan, börtü böcek, canlı, bitki yandı bitti, kül oldu, telef oldu.
Bir süre önce yazmıştım, ‘daha sıcak, daha kurak bir dünya’ diye. Ve eklemiştim: Orman yangınları artacak, ormanlık alanlar azalacak, şimdiden önlem diye...
Onlarca uzmanla konuştum, onlarca belge taradım, deneyimlerimi birleştirdim. Türkiye’nin mutlu geleceği adına ‘kral çıplak‘ demeliyiz. Ve sil baştan... Özellikle iklim krizi sonrasında değişen dünya düzeninde yeni yapılanma... Bildik sistemlerin dışına çıkma... Yenilikleri ve özellikle teknolojiyi doğru ve verimli kullanma... Liyakatli kadrolar. İşin
Türkiye’de 20 yılda 3.5 milyon hektara yakın tarım arazisi kaybedilmiş, çiftçi sayısı da hızla azalıyor. Yabancıların aldığı tarlalar 16 milyon metrekareyi buldu. Yatırım var mı? Devletin net kurallar koyması şart. Benim önerim, satış öncesi yatırım ve istihdam garantisi protokolü.
TBMM’de kurulan en etkin komisyonlardan biri hiç kuşkusuz, İklim Değişikliği Araştırma Komisyonu. Önemli değerlendirmeler yapılıyor, bilgiler paylaşılıyor, Türkiye’nin geleceği adına bazı birikimler sağlanıyor. Sonucun iyi olacağına inanıyorum.
Gerek milletvekillerinin soru önergeleri, gerekse TBMM Komisyonu’nun verileri bazı konularda dikkat çekici. Örneğin, tarım alanlarının miktarı. 2001 yılında 26 milyon 350 bin hektar olan tarım alanı 2021 yılına geldiğimizde 23 milyon 137 bin hektara gerilemiş. 3.5 milyon hektara yakın eksilme. Üstelik azalma sürüyor. Net rakamla 3 milyon 213 bin hektar.
Tarım arazilerindeki bu kayıpları geleceğin dünyasında arayacağımız kesin. Özellikle arazi ve tarla spekülasyonu yapanlara dikkat. Yerel yönetimlere de bir çağrım var, imara
Bilimsellik ve öğreti ile pratiği bir araya getiren ‘elele üretim modeli’ İzmir Efes Selçuk’tan Türkiye’ye umut aşılıyor. Toprak değerlendiriliyor, çiftçi destekleniyor, ürünler Efes bakkalında halkla paylaşılıyor.
Türkiye’de güzel şeyler de oluyor. Zaman zaman gündemin yoğunluğunda gözden kaçabiliyor. Oysa bu güzellikler ‘çağdaş ve mutlu Türkiye için’ çok değerli.
İzmir Selçuk’ta ‘kadın eli’ değen bir ‘üretim modeli’ herkese örnek olacak nitelikte. Elbette bu ve benzer çalışmalara imza atan yöneticiler ve belediye başkanları var, ama ‘yüzde yüz başarı’ ve ‘geleceğe anlamlı katkı’ alkışa değer. İzmir Efes Selçuk’ta başarılı ve çalışkan Belediye Başkanı Filiz Ceritoğlu Sengel’in yarattığı tablo gelecek adına umut verici.
Adını tarihten alan ‘Efes Tarlası’ hem bilimsellik, hem eğitim, hem de köycülük felsefeli. Temel amaç, ‘toprağın ve tarımsal üretimin değerini ve önemini