<#comment>#comment>İş çevreleri "yaklaşım" peşinde. Kimi "Londra", kimi "İstanbul" yaklaşımı diyor.
Nedir bu yaklaşımdan beklenen? İş alemi diyor ki, "Kriz nedeniyle güç duruma düştük. Aldığımız banka kredilerinin faizini ve taksidini ödeyemiyoruz. İcra takibi başlıyor. Önce icra takibi dursun. Bunun için bir kanun çıkarınız. Sonra bankalara söyleyiniz bizden kredi faizlerini ve taksitlerini istemesinler. Bir süre ödeme yapmayalım... Bankalar bizden gecikme faizi de istemesin... Ama bunlar yetmez... Bizim paraya ihtiyacımız var. Bankalar biraz daha para versin. Sağa sola borçlarımızı ödemediğimizden senetlerimiz protesto edildi. Kara listeye girdik. O kara liste de yırtılıp atılsın. Protesto edildiğimizi kimse duymasın. Bu kolaylıklardan sadece büyük firmalar değil, sayılı birkaç firma değil, büyük küçük firmaların tamamı yararlansın..."
Bütün bunlar iyi de, "bu işin faturasını kim ödeyecek"? Bir başka anlatım ile "yakan top kimin elinde kalacak"? İki taraf var. Bankalar ve bankadan kredi kullananlar. Ama adı "yaklaşım" olunca, işin içine devlet de giriyor.
Yaklaşım adı ile başka ülkelerde örneği görülen "kurtarma operasyonu" uygulamasında arayış, (1) Ekonominin
<#comment>#comment>Ramazan geliyor. Piyasada ayçiçeği yağı yok. Komili Yudum’un litresi 2 milyon 700 bin liraya çıktı ama... Komili Yudum piyasadan çekildi... Çünkü Komili, sıvı yağ üretmek için ham yağ bulamıyor...
Şimdi "kötü niyetliler" Ramazan öncesi piyasadan yağın çekilmesini Ecevit’e bağlayacaklar... Ama suç Ecevit’in değil...
Önce sayın okuyucularıma sıvı ayçiçeği yağının önemini anlatayım... Efendim Türk ailelerinin yağ kullanma alışkanlıkları değişti. Şimdilerde Türk ailelerinin kullandığı 100 birim yağın sadece 4 birimi tereyağı, 27 birimi margarin ve 69 birimi sıvı yağ... Açık anlatımıyla halkımız sıvı yağ kullanma alışkanlığı edindi.
Bu 69 birim sıvı yağın dağılımı şöyle: 47 birim ayçiçeği yağı, 13 birim mısırözü yağı, 8 birim zeytinyağı, 1 birim soya yağı...
Açık anlatımıyla halkımızın mutfağına giren 100 birim yağın 47 birimi sıvı ayçiçeği yağı oldu. Bu bakımdan fiyatının makul ölçülerde kalması önemli. Şimdi de gelelim, sıvı ayçiçeği yağının fiyatının neden yükseldiğine ve neden karaborsaya düştüğüne.
<#comment>#comment>Sayın Ecevit "Türkiye’nin külliyetli miktarda dış yardıma ihtiyacı var. Türkiye’nin ekonomik gereksinimini karşılamak bütün ülkelerin yararına" diyor.
Nedir Türkiye’nin ekonomik gereksinimi? Neden Türkiye’nin külliyetli miktarda yardıma ihtiyacı var? Külliyetli miktar denilen para ne kadar paradır?
(1) Önce açıklığa kavuşturalım. Biz yardım mı dileniyoruz, dış kredi mi bekliyoruz? Yardım bir daha geri alınmamak üzere fakirlere dağıtılan para, havadan atılan gıdadır. Afrika’daki "AİDS" hastaları için Birleşmiş Milletler’in gönderdiği 5 milyon dolar para yardımdır. Afganistan’a ABD uçaklarından atılan çikolata - fıstık ezmesi paketleri yardımdır.
Bize IMF ve Dünya Bankası tarafından doğrudan gönderilen paralar, bizim yabancı bankalardan bulduğumuz, bulacağımız paralar, G - 7’ler dediğimiz zengin uluslar kulübünden gelmesini hayal ettiğimiz paralar kredidir. Bunların faizi döviz olarak ödenecektir. Vadesinde anaparaları döviz olarak geri ödenecektir.
(2) Bir ülke, milli para ihtiyacını karşılamak, memur maaşı ödemek, milli para borcunun faizini karşılamak için döviz ile borçlanmaz. Çünkü, döviz borcunun faizi ve anaparası döviz ile ödenecektir. Borç
<#comment>#comment>Ayşe Hanım Teyzem, "Böylesi başıma gelmemişti..." diyor, "Şimdiye kadar parası olmayanlar dertlenirdi. Derdini anlatmaya gelirdi... Şimdilerde parası olan da dertli... ‘Senin tanıdığın Hoca’ya bir sor bakalım ne olacak halimiz’ diyenlerin derdini dinliyorum... Ona buna, hatta sana sormaya utanıyorlar. Benim kapımı çalarak sen sor diyerek dertlerini bana anlatıyorlar."
"Ayşe Hanım Teyzeciğim... Öyle ise siz sorunuz. Ben cevaplayayım. Siz onlara cevabı aktarırsınız" dedim. Ve başladık söyleşmeye...öGülsen Hanım’ın sandığında bir dolu Alman markı varmış. Marklar yılbaşından sonra geçmez olacakmış... Gülsen Hanım ne yapayım diye soruyor."
"Güvendiği bir bankaya gitsin. Markları ile döviz mevduatı hesabı açtırsın. Yılbaşında banka markları otomatik olarak euro’ya çevirir. Bu değişim için komisyon vermez. Hem de, az da olsa faiz kazanır."
"Ama evladım... Bankaya gitmem diyor..."
"O zaman döviz büfesinde Alman marklarını satsın. Eline geçen Türk lirası ile istediğini yapar. İster altın, ister dolar alır. İster mevduatına yatırır. Ama vakit geçirmesin... Yılbaşına doğru çok kişi mark değiştirmeye kalkacak... Şimdiden ne yapacaksa yapsın..."
<#comment>#comment>Önce Amerikalıları, sonra Amerika yandaşı ülkelerdeki insanları huzursuz eden "şarbon", bizim yabancımız olmayan bir hastalık.
İnsan derisine bulaştığında üzeri kara kabuk bağlayan çıbanların çıkmasına neden olan şarbona bizim insanlarımız "karakabarcık - karayanık - yanıkara" adı verir.
Hayvan kanında üreyen şarbon bakterisinin (yumurtasına), dayanıklılık kazanmış haline "spor" denilir. Spor, bitki tohumuna benzer. Kurumaya, soğuğa, sıcağa (120 derece sıcağa) dayanıklıdır. Bitki tohumu gibi önce uykuya yatar. Sonra uygun ortamda uyanır. Şarbon hastalığını yaymaya başlar. Şarbon sporu deriye bulaşırsa insanda deri şarbonu, solunum yolu ile alınır ise, akciğer şarbonu, gıdaya bulaşır ise sindirim şarbonu hastalığı ortaya çıkar.
Hayvanlarla temas edenler, her zaman şarbona yakalanma tehlikesi altındadır.
Şarbonlu hayvanın yünü, kılı, postu ve kemiği kullanılarak üretilen giysilerin içinde yer alan şarbon sporu, hastalığın dolaylı biçimde yayılmasına neden olabilir.
<#comment>#comment>Küreselleşme döneminde yaşıyoruz. Küreselleşme hareketine uyum için şirketler büyüyor... Büyüyor... Büyüyor... Bu dünyada artık küçüğe yer kalmıyor... Büyümek için şirketler birleşiyor... Birbirini satın alıyor. Önce ekonomi, sonra siyasi güç, büyüklerin elinde toplanıyor...
Almanya’da orta büyüklükte bir işyerine sahip olan bir işadamının ömrü büyüklerle mücadele içinde geçmiş. Dinine bağlı, aile değerlerine saygılı, işçilerinin hakkını veren bu namuslu işadamı, ömrünün son yıllarında küreselleşmenin tokatını yemiş... Güçlü rakipleri onun firmasını satın almak, veya kendi firmalarına katmak için uğraşmış. İşadamının bu dünyadaki vakti dolar. Öbür dünyaya göç eder. Bulutların üzerine çıkar... Dinine bağlı, kiliseye saygılı, günahı az yaaaa... Cennete gideceğine emin... Gerçekten de ilgi görür.... Büyük kabul salonuna buyur ederler. Büyük kabul salonundaki büyük kapının açılmasını Tanrı tarafından cennete buyur edilmesini bekler. Tanrı değil ise bile (hiç olmazsa) Saint Peter, baş melek Tanrı adına onu cennete buyur edecektir...
Kapı açılır... Ama o da nesi? Kapının ardında baş şeytan (Arch - Fiend) durmaktadır. Şaşırır... Dizlerinin bağı çözülür... Titremeye
<#comment>#comment>2002 yılı bütçe dengesi açıklandı. Açıklamalarda 2001 yılı bütçe rakamları 2001 fiyatlarıyla, 2002 yılı hedefleri 2002 yılı fiyatlarıyla açıklanıyor. Elma ile armudu karşılaştırıp neyin ne olduğunu anlamak imkanı olmuyor.
Bu nedenle ben sayın okuyucularım için 2002 yılı bütçe hedeflerini 2001 yılı fiyatlarına dönüştürdüm. Bu dönüştürmede 2002 yılı için öngörülen yüzde 46 ortalama fiyat artış oranından yararlandım.
Bu yazının altında elma ile elmanın karşılaştırılması veriliyor. 2002 yılı bekleyişleri özet ile şöyle:
- Devletin toplam harcamalarının 2001 yılına göre yüzde 16.6 küçültülmesi hedef alınmış. Toplam harcama denilince faiz harcaması ile diğer harcamalar bir arada alınıyor.
- Devletin toplam harcamaları yüzde 16.6 azaltılırken, devletin gelirlerinin (vergi gelirleri ile diğer tüm gelirlerinin) sadece yüzde 2.1 oranında gerileyeceği varsayılıyor. Harcamalar azalıyor, gelirler hemen hemen aynı. Sonuçta bütçe açığı küçülüyor. Küçülme yüzde 3.7 oranında olacak.
- Bütçe harcamalarının en önemli kalemi faiz ödemeleri... 2002 yılı bütçesinde faiz ödemesiyle ilgili olarak yer alan rakamlar "kafa karıştırıyor". 2002 yılında devletin faiz
<#comment>#comment>Osmanlı Bankası, Garanti Bankası ile birleşiyor. Pamukbank, Yapı Kredi ile birleşecek. Daha başka birleşecek bankalar var.
On sekiz aydır "Bankacılık Reformu" sakızı çiğneniyor. Banka sistemine güven yaratılamadı. Bankalar giderek çöküyor. Her gün batacak veya el konulacak bankalar hakkında yeni bir liste yayımlanıyor.
Söylentiler doğru ise, IMF yetkilileri gönderecekleri 3 milyar dolarlık krediyi banka sistemindeki "temizliğe" bağlamış durumda. IMF yetkilileri en kısa sürede banka sisteminde "temizliğin tamamlanmasını" istiyor. Ancak, bundan sonra bankaları Fon’a devredip, tüm yükümlülüklerini devlet garantisi altına almak yok. Devirden önce "soyulan", devirden sonra "beceriksiz yönetim" nedeniyle çöken bankaların kasalarını halkın parası ile doldurmak imkanı kalmadı.
IMF talimatları doğrultusunda yapılabilecek iki şey var:
(1) Küçük bankalar, mali ve idari yapılarının güçlendirilmesine imkan olmayan bankalar kapatılacak. İflas edecek olan bu bankalarda tasarruf mevduatı hesabı olanlar sadece 50 milyar liraya kadar olan ana paralarını (döviz mevduatının iflas tarihindeki kur üzerinden 50 milyar TL’ye kadar olan Türk lirası karşılığını)