<#comment>#comment>Önümüzde güç günler var. Görüldüğü kadarı ile, uygulanmakta olan istikrar programında bazı değişiklikler yapılacak. Duyulduğu kadarı ile, IMF çevreleri, bu programın "bütünü ile çöktüğünü" ve "iptal edilmesi gerektiğini" söylemiyor. Ama programda "ciddi değişiklikler yapılması" gerektiğini belirtiyor.
Bunları nereden biliyoruz? Milliyet’in Washington’da çok başarılı bir temsilcisi var: Yasemin Çongar. Yasemin Çongar’ın haberlerini Milliyet Ekonomi sayfasında okuyorsunuz.
Dün saat 17.00 dolaylarında Yasemin Çongar ile görüştüm. Yasemin Çongar, Bakan Derviş’in, ziyaretini, ziyaretinin öncesini ve sonrasını değerlendirdi. Sayın okuyucularıma son durumu özetleyeyim:
IMF destekli programın hazırlanmasında ve uygulanmasında sorumluluk taşıyan Türk yetkililer şimdilerde bu programın "fiilen işleyemez hale geldiği"ni söylemeye başladı. Türk hükümetinin, (1) reel sektöre ve (2) dar gelirlilere program dışına çıkarak yardım arayışına girmesi IMF çevrelerinde Türkiye’nin kendi kendine bir "mola" kararı verdiğinin göstergesi kabul ediliyor.
IMF çevreleri programın işleyemez hale gelmesinde 11 Eylül terör eyleminin etkisinin olduğunu kabul etmekle
<#comment>#comment>Milliyet TIR'ı ile Anadolu'yu, Trakya'yı dolaştık. Biz okuyucularımız ile "sohbet" bekliyorduk. Dert dinlemekten sohbete imkan kalmadı. Derdini anlatan mektup adresini de belirtiyordu. "Gazatacı bey... Bunları Ankara'ya duyur... Haa!.." diyordu.
Dertleri sütun sütun yazmak yetmedi. Ankara'ya giderek Başbakanımız Sayın Ecevit'e de anlatalım dedik. Dün Ankara'da Sayın Ecevit bizi kabul etti. Dinledi. Halkımızın dertlerini Sayın Ecevit'e özetledik... Bizi dinledi... Dinledi... Sonra "Eğer vaktiniz var ise ben de size bir şeyler anlatmak istiyorum" dedi. "Oh... bu kadar dertten sonra nihayet iyi bir şeyler duyacağız" diye sevinirken, şaşırdık kaldık... Sayın Ecevit de dertli... N'olacak şimdi? Halkın dertlerini çözecek olan kişi Sayın Ecevit... Ya Sayın Ecevit'in dertlerini kim çözecek?.. Sayın Ecevit'in dertlerini sıralamadan sayın okuyucularıma bir hikaye anlatayım!
Efendim bu hikaye yıllar öncesinin hikayesi. İstanbul'da eski havaalanı binası yetersiz. Yeni bina için proje hazırlanmış ama bir türlü uygulanamıyor. Hava Meydanları İşletmesi'nin İstanbul'daki görevlisi kendine dert edinmiş. Havaalanına gelip giden politikacıları yakalıyor. Başlıyor
<#comment>#comment>Ayşe Hanım Teyzem eskiden üç kuruşuna en fazla faizi kimin vereceğini öğrenmek isterdi... Şimdilerde faizi falan unuttu. İkide bir soruyor: "Evladım, üç kuruşumun enflasyon karşısında erimemesi için ne yapayım? Evladım, üç kuruşumu ne yapayım ki paralar bir yerlerde ‘batmasın’?"
Eylül ayı enflasyonu yüzde 5.9’a çıkınca Ayşe Hanım Teyzem beni aradı... Sorguya çekeceğini bildiğimden, bu yazının altında sayın okuyucularıma da sunduğum tabloyu hazırladım. Evine hazırlıklı gittim.
Tabloyu masanın üzerine koyarak Ayşe Hanım Teyzem’e olan biteni anlattım. "Ayşe Hanım Teyzeciğim" dedim, "Üç kuruşunuzun enflasyon karşısında eriyip erimediğini anlamak için paranızın getirisinden enflasyonu düşeceksiniz. Bunun özel bir hesabı var. İki oranı birbirine bölerek bu hesap yapılıyor.
Hesaba girmeden anlatayım. Siz Türk lirası paranızı bankaya 1 ay vadeli yatırmışsınız. Banka size bir ay için yüzde 4.8 oranında faiz vermişti... Ama eylül ayında tüketici fiyatları yüzde 5.9 arttı. Enflasyondan arındırılmış olarak siz paranıza hiçbir getiri sağlayamadınız. Tersine reel olarak tasarrufunuz yüzde 1 oranında eridi. Bir ay önce bankaya yatırdığınız 100 liraya faiz alamamakla
<#comment>#comment>Kısaca "Bilişim Sektörü" denilen, bilgi teknolojisi sektöründe irili ufaklı topu topu 5 bin firma ve 30 bin çalışanı vardı. Krizden sonra her 10 çalışanın 4’ü işini kaybetti.
Bilgisayar makinesini yapanların, işletenlerin, bu makineler için program hazırlayanların, bilgisayar ile eğitim verenlerin, açık anlatımıyla bizi bilgi çağına taşıyacak olanların çalıştığı bu sektör kriz sonrası hızla küçüldü.
"Compex Bilgisayar Fuarı" nedeniyle Milliyet TIR’ı şimdilerde İstanbul’da Lütfi Kırdar Sergi Sarayı binasının önünde duruyor. Her gün belli saatlerde Milliyet yazarları, sektör temsilcileri ve bilgisayar konusuna ilgi duyanlarla söyleşi yapıyor. Dün sergiyi gezdim ve Derya Sazak ile birlikte böyle bir söyleşiye katıldım. Çok şeyler öğrendim.
Apple - Bilkom Genel Müdürü Tijen Mergen okullara bilgisayar alımı konusunda olumlu gelişmeleri anlattı. Önümüzdeki 3 yıllık sürede Milli Eğitim Bakanlığı okullara bilgisayar alımı ve internet bağlantısı için 1 milyar dolar harcayacakmış. Bu konuda Dünya Bankası’ndan yardım sağlanmış. 2005 yılına kadar 3 bin okulun internet bağlantısı gerçekleşecekmiş. Bu olumlu gelişmenin üzücü yanı dağıtılan bilgisayarların
<#comment>#comment>Enflasyonun kaderini bundan sonra döviz fiyatı belirleyecek. Eylül ayı başında ABD doları 1 milyon 370 bin liradan işlem görüyordu. Eylül ayının son günü 1 milyon 533 bin liradan alındı, satıldı. Aradaki fark yüzde 12’ye yakındır (% 11.89).
Dolar fiyatının yüzde 12 arttığı bir ayda Türk lirası ile fiyatların toptan eşyada yüzde 5.4 oranında artması tüketici fiyatlarının yüzde 5.9 oranında artması normaldir.
Eskiden döviz fiyatı, üretim ve hizmet maliyetlerindeki ithal mallarının katkısı nedeniyle enflasyonu yukarıya iterdi. Örneğin döviz ile satın alınan akaryakıt, döviz ile ithal edilen ham ve yardımcı madde nedeniyle maliyetlerin çok az bir bölümü döviz fiyatındaki artıştan etkilenirdi.
Günümüzde "dolarizasyon" arttıkça maliyetler sadece ithal malı girdiler nedeniyle döviz fiyatından etkilenmekle kalmıyor, yerli girdiler de dövize bağlanmış durumda. Kira döviz, kredi faizi ve kur riski döviz. Birçok yerli girdi ve hizmet döviz karşılığı satın alınıyor. Çiftçi bile döviz fiyatındaki günlük değişimden etkilendiğinden maliyetleri döviz fiyatına göre tırmanıyor.
Sayın okuyucularım, sayın halkım... Bilelim ki, bundan sonra döviz fiyatı sadece
<#comment>#comment>IMF’siz olmaz ama, tek başına IMF ile de olmaz. Olamaz. Kendi planımızı, programımızı yapmaya, sonra IMF ile ilişki kurmaya, ilişkiyi sürdürmeye mecburuz.
Hiçbir şey yapmadan IMF’ye teslim olduktan sonra, "IMF, Türkiye’nin derdine çare bulamıyor" diyerek dertlenmek işe yaramaz. IMF ne yapsın? IMF’nin kapısında çare bekleyen çok sayıda hasta ülke var. Türkiye bu hasta ülkelerden biri. IMF’nin profesyonel kadrosu Washington’da oturarak veya arada sırada Türkiye’ye gelip giderek, Türkiye’nin defterlerine, rakamlarına bakarak Türkiye’nin dertlerini nasıl çözer?
Türkiye’nin dertlerini biz çözeceğiz. Biz bu ülkede yaşıyoruz. Bu ülkenin dertlerini biz biliyoruz. Dertler çözülmediğinde acı çekecek, çözüldüğünde sevinecek olan biziz. Bizim kendi halkımıza, kendi ülkemize karşı sorumluluğumuz var.
Bizim kendi profesyonel kadrolarımız var. Kendi müesseselerimiz var. Biz ne istiyoruz? Sorunumuz ne? Kısaca ve özetle, iş istiyoruz, aş istiyoruz. Sorunumuz iş ve aş bulamamak.
İş ve aş üretim ile bulunur. Üretim yapılır ise iş imkanı ortaya çıkar. Üretim sonucu yaratılan gelir ile aş imkanı ortaya çıkar.
Üretim yapamamamızın nedeni ülkenin iç kaynakları ile
<#comment>#comment>Ankara’da Devlet Planlama Teşkilatı’nda planlamanın 41’inci yılı nedeniyle bugün bir toplantı yapılıyor. "Devlet Planlama Teşkilatı’nın Kurulması Hakkındaki Kanun" 41 yıl önce 30 Eylül 1960 tarihinde kabul edilmiş, 5 Ekim 1960 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti.
Bu kanun ile kurulan Devlet Planlama Teşkilatı odacısı, sekreteri ile 99 kişilik bir kadroya sahipti. Teknik kadro 10 uzman, 20 yardımcısı ve 17 üst düzey teknik personelden ibaretti.
İşte Türkiye’ye plan fikrini bu kadro yerleştirdi. Birinci ve ikinci beş yıllık plan dönemlerinde, on yıl boyunca yüzde 7 dolayında bir enflasyon ile yılda yaklaşık yüzde 7 dolayında kalkınmayı bu planlama teşkilatı gerçekleştirdi.
Daha sonra planlama teşkilatı 1.700 (evet bin yedi yüz) kişilere ulaşan kadrosu ile devleşti. Kadrosu ile devleşti ama, kimseler Planlama Teşkilatı’nın kapısını çalmaz, Planlama Teşkilatı’nın da sesi duyulmaz oldu. Planlama sadece devletin ve devletçiliğin ağır bastığı ekonomiler için önemli değildir. Piyasa şartlarının hakim olduğu ekonomilerde de planlamaya ihtiyaç vardır.
Eski plancılardan Prof. Dr. Merih Celasun’un "Piyasa Ekonomilerinde Planlama"
<#comment>#comment>Kırk bir yıl önce 1960 yılında Devlet Planlama Teşkilatı kuruldu. Planı, programı öğrendik. Enflasyonsuz kalkınma hareketini başlattık. İyi başladığımız işi götüremedik. Cıvıttık. Enflasyon azdı. Kalkınma hızı geriledi. Gelir dağılımı bozuldu. Sosyal sorunlar çözülemez hale geldi...
Açık anlatımıyla 1960’larda bulunduğumuz noktaya geri döndük. Bu çemberden plan olmadan çıkamayız. Ama geliniz görünüz ki, planın, programın ne olduğu unutuldu. İşte bunun için DPT’nin kuruluşunda 1960 yılında bundan 41 yıl önce anlatılanları, yazılanları tekrarlamak "vacip" oldu.
Planlama modern iktisat ilminin kalkınma için ortaya koyduğu bir metot, bir vasıta, bir tekniktir. Planlama, belli hedeflere ulaşabilmek için iktisadi ve sosyal hayatın hangi noktalarına nasıl ve ne ölçüde müdahale edilmesi gerektiğini gösteren bir araçtır.
Erken kalkan yol alır... Batı ülkeleri uzun zaman süreci içinde gelişti. Sömürge imkanlarından yararlandı. Devletin halk için yaptığı hizmetlerin az olduğu dönemde sermaye birikimi sağladı. O ülkelerin gelişmesi önceden düşünülmüş biçimde, planlanarak olmadı.