<#comment>#comment>Halkımız durumun farkında değil. Zaman geçiyor. Markların değişim süresi işliyor.
Yılbaşından sonra artık Alman markı diye bir şey olmayacak. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin milli paraları ile birlikte Alman markı da tedavülden (piyasadan) kalkacak. Euro adı verilen yeni para birimi bu paraların yerini alacak.
Bu nedenle elinde, evinde, cebinde, kasasında, yastık altında, küp içinde Alman markı olan halkımızın yılbaşına kadar bu paraları euro ile değiştirmeleri gerekiyor.
Dışbank'ın bugünlerde gazetelerde ilanları yayımlanıyor. "Getiriniz Alman markınızı ve diğer paralarınızı, euro ile değiştirelim" deniliyor. Amma velakin, bizim halkımızın tamamı bu ilanı okumaz. Okuyanların büyük kısmı da bankaya gidip elindeki nakit Alman marklarını tezgahın üzerine dizmekten çekinir. O zaman ne olur? Bu marklar yanar. Kül olur. Hiçbir işe yaramaz. Hem halkımız zarar eder, hem Türkiye ekonomisi.
Türk halkı Alman markı ile, 1960'lardan sonra tanıştı. Almanya'ya işçi olarak giden Türkler, ailelerine oradan mark gönderdi. Gelirken Türkiye'ye mark getirdi. Bu marklar Anadolu'nun en küçük yerleşim birimlerindeki evlere girdi. Zaman geçti... Halkımız marka o kadar
<#comment>#comment>Türk Sanayicileri ve İş Adamları Derneği (TÜSİAD)'ın üyeleri genelde "büyük işadamları"dır. Bu nedenle onların "durumları", "sorunları", "görüşleri" ekonominin gidişini ortaya koyar.
İstanbul'da TÜSİAD üyeleri dün bir araya geldi. Toplantıya katılan üyelerin "siyasi ve ekonomik gelişmeleri nasıl değerlendirdiklerini" belirlemek için yapılan anketin sonuçları dağıtıldı. TÜSİAD'ın her ay sürdürdüğü bu çok önemli ve yararlı anketinin sonuçlarına göre bakınız Türkiye'nin büyük işadamları siyasi ve ekonomik durumu nasıl değerlendiriyor?
- Büyük kısmı (yüzde 70'i) gelecek üç ay süresince herhangi bir değişik beklemiyor. Değişim bekleyenler iyilik değil de, kötülük bekleyişinde. Gelecek on iki aylık dönem için karamsarlık daha da ileri derecede.
- Siyasi istikrar için büyük işadamlarının bekleyişleri: (1) Siyasi Partiler Kanunu ve seçim sisteminin değişmesi, (2) Bakan sayısının azaltılması, devletin küçültülmesi, (3) Avrupa Birliği'ne uyum sağlanması.
- İşadamları gelecek üç aylık dönemde genel ekonomik durumun daha da kötüye gitmeyeceğini umut ediyor. Yaklaşık yüzde 40'ı aynı kalır, yüzde 40'ı daha istikrarlı bir durum ortaya çıkar derken sadece yüzde
<#comment>#comment>T ürkiye Anne Krueger’in kim olduğunun farkına varamadı. Anlayamadı... Bu hanım bizin için çok çok önemli bir hanım... Belki de bizim kaderimizi belirleyecek... Bu hanım Türkiye’yi seviyor. Türk insanını ve de Türkiye’nin ıcığını cıcığını çok iyi biliyor. Ve de bugün çok önemli bir mevkide.
Önceki gün gazetelerde Anadolu Ajansı’nın bir haberi vardı. Anne Krueger Washington’da gazeteciler ile konuşmuş ve şunları söylemişti: "Şu an itibariyle IMF’nin Türkiye için yapabileceği hemen her şeyi yaptığını düşünüyorum. Türkiye’nin programı bir taraftan baktığımızda kaygı uyandırıyor. Diğer taraftan baktığımızda yürüyor. Faiz oranları yüksek oranlarda. Bu durum kısa dönemde endişe kaynağı değil ama uzun dönemde endişe kaynağı. Dolayısıyla bir defa daha belirsizlikle karşı karşıyayız. Türkiye’deki durum bu."
Sayın okuyucularıma önce Anne Krueger’in kim olduğunu, sonra da Türkiye için neden çok çok önemli bir hanım olduğunu arz edeyim.
Anne Krueger bundan otuz beş yıl kadar önce Türkiye’ye geldi. Ankara’da Devlet Planlama Teşkilatı’nda çalışan uzmanlar ile, SBF, ODTÜ ve Hacettepe Üniversitesi iktisatçılarıyla yakın ilişki kurdu. Dost oldu. O zamanlar dövizde
<#comment>#comment>Mesut Yılmaz dün üç rakam verdi. Mesut Yılmaz'a göre (1) 2001 yılı enflasyonu yüzde 52 civarında kalacak. (2) 2002 yılında enflasyon yüzde 20'lere çekilecek. (3) 2001 yılında ekonomi yüzde 3 - 4 arasında küçülecek. 2002 yılında ekonomi büyümeye başlayacak.
Mesut Yılmaz hesap kitap bilen, okumuş yazmış bir politikacı. Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı olarak bütün bilgilere ulaşma şansı var. Bu bakımdan verdiği rakamların bir dayanağı olmalı.
Ancak, kamuoyuna açıklanan rakamlar, bilgiler, Mesut Yılmaz'ın açıkladığı rakamların gerçeği yansıtmadığını gösteriyor. Mesut Yılmaz'ın verdiği rakamlar çok çok iyi, buna karşı durum kötü denilemez. Denilecek olan şu... Gerçek durum Mesut Yılmaz'ın verdiği kötü rakamlardan da kötü!..
Görülen o ki, enflasyon yıl sonunda yüzde 75 - 80 dolayında bir banda oturacak. Ekonominin küçülmesi yüzde 9'lara ulaşacak.
İki şeyi birbirinden ayırmak zorundayız. Politikacılarımızın, devlet adamlarımızın ve de kamuoyunu etkileme gücü olan kişilerin, halka moral vermesi, halkın güvenini artıracak konuşmalar yapması çok önemli. Bunun ne kadar önemli olduğunu terör sonrası ABD'de olan biteni izleyerek öğrendik. Belediye
<#comment>#comment>Türkiye’de geçen pazartesi günü çok önemli bir şey oldu. Kamuoyunun gözünden kaçtı.
Olay şu: Hazine sabah sabah, "Ey bankalar... Ben bugün dolar ve euro üzerinden 1 yıl vadeli, üç ayda bir yüzde 2.7 faiz kuponu ödemeli tahvil çıkarıyorum" dedi. "Öğle saati satış başladı." Bankalar koşa koşa Hazine’nin önünde sıraya girdi. Bankalar 2 milyar dolara yakın dövizi (1 milyar 276 milyon dolar ile 672.6 milyon euroyu) trink ödemek şartı ile tahvilleri kapıştı.
Bankalardan 2 milyar dolara yakın döviz çıktı. Hazine’nin kasasına girdi. Bu işlem sonucu Hazine’nin Türk lirası olan iç borcunun 2 milyar doları daha dövize dönmüş oldu. Hazine Türk lirası açığını kapatmak için gene dövizle borçlandı. Türk lirasına güven hikayeleri anlatan Hazineciler, dolarizasyon ateşine biraz daha benzin döktü.
Bu ne ilginç ülkedir ki, IMF kapısında 600 milyon dolar, 1 milyar dolar için takla atıyor, ama Hazinesi döviz tahvili satmaya kalkınca bankalar kasalarından 2 milyar doları yarım günde çıkarıp, Hazine’den kağıt satın almaya koşuyor.
Şimdi gelelim neyin ne olduğuna.
(1) Banka sisteminde büyük miktarda likit fonlar oluştu. Ekonomik kriz nedeniyle paniğe kapılan
<#comment>#comment>Bir ekonominin uzun vadeli hedefi, sağlıklı bir yapıya kavuşmaktır. Sağlıklı ekonomik yapı demek, rekabete dayalı üretim yapısı demektir. Kısa vadeli mali krizden çıkmak kolay değildir. Kısa vadeli mali krizden çıkmak için ekonominin uzun vadeli yapısını bozmak üretim gücünü, rekabete dayanacak üretimi yok etmek düşünülemez.
IMF’nin mali krizi aşmak için kısa vadeli tedbirlere yönelmesi doğaldır. Fakat bu tedbirlerin ülkenin uzun vadeli hedeflerini zarara uğratmaması için gereken uyarıyı yapmak, gereken dengeyi sağlamak IMF’nin değil, ülkede yaşayanların sorumluluğudur.
Bunları 77 yaşındaki Nobel ödüllü iktisatçı Robert Solow söylüyor. ABD’nin MIT isimli ünlü üniversitesinde okuyan Türk öğrencilerin davetlisi olarak Robert Solow İstanbul’a geldi. Koç Bank’ın düzenlediği toplantıda "Ekonomik krizi büyümeye zarar vermeden aşmak için bir yolun olup olmadığı"nı tartıştı. Solow, ekonomik bir krizden çıkmak için öncelikle banka sisteminin neden yeniden yapılanmasına gidildiğini şöyle anlatıyor:
"Gelişmekte olan ülkelerde yatırımların ve üretimin oluşmasını sağlayan, yönünü belirleyen tek mali aracı kurum bankacılık sistemidir. Buralarda gelişmiş
<#comment>#comment>Kırklareli’den Tekirdağ’a karayolundan giderken dümdüz ovada, yolun sağında kocaman beton bir tesis dikkatimizi çekti. "Bu Akın Tekstil. 40 bin metrekare (40 dönüm) kapalı alanı var. 1.750 işçi çalıştırıyor" dediler. Akın Tekstil firmasını kağıt üzerinde tanıyorduk ama, bu kadar büyük bir tesis olduğunu görmesek bilemezdik...
Biraz ötede benzer büyüklükte, belki daha büyük başka tesisler gördük. "O Kırklareli Cam, bu Trakya Cam, şu Edip İplik, o Eczacıbaşı İlaç, bu Şahinler..." Anlatıyorlar, "Bunların her biri 35 - 40 bin metrekare kapalı alan sahip, her biri 50 - 100 milyon dolar yatırım ile gerçekleştirilen, her biri bin, iki bin işçi çalıştıran tesisler..."
Alacağım cevabın olumsuz olabileceğinden çekinerek sordum: "Acaba bunlar çalışıyor mu?" "Evet" dediler. "Bazıları işçi sayısını azalttı ama, hepsi çalışıyor..."
Bunlar çalışıyor mu diyerek sormamın nedeni vardı. Edirne’de iki büyük tesisin kapısına kilit vurulmasına üzülmüştük. Bir zamanlar tekstil sanayiinin sembolü olan Bezmen ailesinin Mensucat Santral tesislerini, Park Tekstil olarak işletmeye çalışanlar ile, Kemal Ilıcak’ın hisse senetlerini yurtdışındaki işçilere satarak kurduğu Meriç Tekstil
<#comment>#comment>Burhanlı, Gelibolu ile Eceabat arasında, deniz kıyısında altmış haneli küçük bir köy. Kahvede bize çay ısmarlayan Mehmet Gülen, eskiden köyün dağ yamaçlarında, Burhan Dede'nin mezarı çevresinde olduğunu, Yenice depreminde Menderes'in köyü deniz kıyısına taşıttığını anlatıyor.
Köylüler eskiden pamuk, susam ve soğan ekermiş. "Şimdi millet işçilikten kaçıyor. İşçilik pahalılandı.Gübre ve ilaç için Zirat'tan kredi alan borcun altında eziliyor. Onun için şimdilerde buralarda buğday ve ayçiçeğinden başka ürün yetişmiyor. Kuraklıktan bu yıl onlarda da verim düşük oldu" diyor.
Kahvede Şinası Çetinkaya ile tanıştık. O da Burhanlı'dan. Bakmış çiftçilikte iş yok, balıkçılığa başlamış. Bakmış ki, tekne olmadan balıkçılık yapılmıyor, tekne yapmayı öğrenmiş. Üç metrelik sandaldan 15 metrelik balıkçı teknesine kadar her tür ahşap tekne yapan bir atölyesi var. "Tirolcüler balık yataklarını rezil etse de, Çanakkale Boğazı'nda balıkçılık iyi iş. Ama gençler bunun kıymetini bilemiyor" diyor ve anlatıyor.
"Paran mı var. Balıkçılığa yatırım yapacaksın. 15 metrelik bir tekne 15 milyar lira. Makinesini takmak, her türlü balık ağı ile donatmak, balığa çıkmak için